Yeni Bir Muhalefet Mevzisi Olarak İnternet Yasası

AK Parti Hükümetinin Meclis’te yasalaştırdığı internet düzenlemesi üzerinden kopartılan fırtına neyin göstergesi?

HAKSÖZ-HABER

Meclisten geçen internet yasası üzerinden köpürtülen demokrasi-diktatörlük tartışması siyasi gündemin hararetini daha bir artırmış görünüyor. Hükümet karşıtı çevreler düzenlemeyi internete sansür olarak lanetlerken, hükümet çevreleri düzenlemenin kişi haklarını korumaya yönelik bir gelişme olduğu iddiasındalar.

Yeni düzenlemeyle mahkeme kararı beklenmeksizin hakkına tecavüz edildiğini düşünen kişinin TİB’e başvurusuyla internet erişiminin engellenebilmesine imkan tanınmasını beklendiği üzere sol ve liberal çevreler idari bir tasarrufla her türlü muhalif görüşün sansürlenmesi olarak sunmaktalar.

Ne var ki, aynı çevreler zaman zaman son derece çirkin, iğrenç yalanların, iftiraların yayılmasının hangi yolla engellenmesi gerektiği hususunu ise hiç de önemsiyor gibi görünmüyorlar. İnternetin bu noktada ne kadar boş ve de tehlikeli bir alan olduğu ise bilinen bir husus. Aynı çevrelerin özgürlük adına ya da yasakçılığa karşı çıkmak adına neredeyse hiçbir değerin korunmasına fırsat vermeyen bir tutum içinde oldukları da aynı şekilde bilinmekte.

İlginç olan bu “özgürlükçü” koroya son süreçte Gülen cemaatinin de canla başla katılmış olması. Hükümete muhalefet etme mantığıyla internet düzenlemesine ilişkin medya organlarında öyle bir manzara çiziyorlar ki, sanırsınız korkunç bir dikta düzenine doğru giden ülkede hürriyet savaşı çoktan başlamış bile!

İnternet düzenlemesinin cumhurbaşkanının onayına sunulması ise bu cengaverlere yeni bir kapı daha açmış görünüyor. Türkiye’nin hızla vahşi bir diktatörlüğe sürüklendiği propagandasına ek olarak, yasanın onay sürecinin Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasında bir ayrışmanın malzemesi olarak da kullanılmaya çalışıldığı görülüyor.

Bugün gazetesinden Gülay Göktürk ve Yeni Şafak’tan Hilal Kaplan bugün köşelerinde tartışmanın farklı boyutlarını ele almışlar. İnternet yasasının arkaplanına dikkat çeken bu yazıları iktibas ediyoruz. 

***

İnternet Yasası

Gülay Göktürk / Bugün

İnternetle ilgili düzenleme üzerinde kıyamet kopuyor.

Ben eminim ki bu düzenleme normal bir zamanda gündeme gelseydi bu kadar gürültü kopmayacak, kişilik haklarının korunması açısından esas olarak desteklenecek ama bazı noktalarda eleştirilerek düzeltmeler istenecekti.

Ama normal bir zamanda değiliz.

Mesela, yolsuzluk soruşturmaları anormal bir biçimde, çeşitli müdahalelerle yürüyor.

Eğer 17 Aralık ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonları sağlıklı bir biçimde ilerleyebilseydi, suçlamaların mahiyeti, dosyaların muhtevası doğal seyri içinde kamuoyu tarafından öğrenilebilseydi, bu yasa bu kadar gürültü koparmazdı. Çünkü şu anda kamuoyunda oluşan yaygın kanaat, iktidarın bu regülasyondan amacının yolsuzluk soruşturması belgelerinin -kişilik haklarının yok edildiği gerekçesiyle- internet ortamında yayılmasını önlemek olduğu...

Yine, eğer içinden geçtiğimiz süreç bu kadar anormal olmasaydı, iktidarın karşısında oluşan cephe yaşadığımız günleri "köşeye sıkışan iktidara son darbeyi vurmak için ele geçmiş tarihi fırsat" olarak görmeseydi, AK Parti hükümetini bir diktatörlük rejimi olarak yaftalamak için her yolu mubah sayan bir tutum izlemeyecek, bu yasa hakkında da bu kadar abartılı değerlendirmeler yapmayacaktı.

Şimdi ise durum şu:

Muhalif cephe, yasanın internet özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırdığını, Türkiye'nin Kuzey Kore, Çin gibi ülkeler durumuna düştüğünü söylüyor. Hatta bazıları "Bu son mesajım olabilir"gibi inanılmaz mesajlar atıyor. Buna karşılık hükümetin kayıtsız şartsız destekçileri ise yasayı"özel hayatın gizliliğinin nihayet garanti altına alındığı fevkalade demokratik bir düzenleme" olarak sunuyor. "Savaş koşulları" grinin bütün tonlarının ortadan kalktığı her şeyin ak ya da kara olarak görüldüğü ve gösterildiği bir ortam yaratmış durumda.
 
Kamusal figürlerin "özel hayatı" ne kadar özeldir? 
 
Oysa bu yasa ne o kadar kötü ne de o kadar iyi...

İyi tarafı, kişilik hakkı ihlallerine 4 saat gibi kısa bir zamanda müdahale imkanı getiriyor olması... Bu konudaki işleyiş uzun uzun anlatıldığı için ben yeniden tekrarlamıyorum.

 "...Regülasyonun sıradan insanlarla kamuya mal olmuş, özellikle siyasî ve bürokratik kamusal otorite kullanan bireyler arasında özel alanın genişliği açısından farklılık olması gerektiğini dikkate almaması hata. Bu çerçevede, özel kuruluşlara değil ama kamu kurumlarına başvuru hakkının verilmesi de şeffaf yönetim ilkesine aykırı olabilir. Hızlı hareket etme arzusunun, yargıyı bir şekilde devreye sokmak yerine idarî otorite üzerinden gerçekleştirilmek istenmesi ilgili bürokrata olmaması gerektiği kadar geniş bir takdir yetkisi verebilir. Yetki artması ister istemez keyfilik ihtimâlini artırır. Ayrıca, bürokratik takdir yetkisi kamusal figürlerin ve kamu otoritesi kullanan kişi ve kurumların eleştirilmesini zorlaştıracak, bazı durumlarda imkânsızlaştıracak şekilde kullanılabilir."
 
Cumhurbaşkanı Gül'e çağrılar

 
Yazımın başından bu yana sözünü ettiğim anormal koşullar nedeniyle, söz konusu yasanın cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasına ya da onaylanmamasına da özel anlamlar yükleniyor.

Ha bire çağrılar yapılıyor Cumhurbaşkanı'na... Maksadın beğenilmeyen bir yasayı düzelttirmekten çok onu taraf olmaya zorlamak olduğu çok açık.

Öyle bir atmosfer ki, Sayın Gül onaylamaz geri gönderirse "Cemaat'in adamı", onaylarsa"Erdoğan'ın adamı" ilan edilecek. Onaylarsa yıllardan beri körüklenen "Erdoğan-Gül çatışması"nın nihayet gerçekleştiği kabul edilip bunun üzerinden nice siyasi senaryo yazılacak. Tabii, onaylarsa da "Erdoğan'la anlaştığı ve başbakanlığı garantilediği" başta olmak üzere başka senaryolar devreye girecek.

Kısacası işi zor... Ama ben Gül'ün bu "kategorize edilme" oyununu bir şekilde bozacağından eminim. En büyük ihtimal, tıpkı HSYK'da yaptığı gibi, eleştirileri varsa önceden iletmesi, düzeltilmesini sağlaması ve içine sinen bir yasa haline geldikten sonra da imzalamasıdır.

***

 

Özel hayat ile özgürlük arasında internet

Hilal Kaplan / Yeni Şafak

Kamuoyunda 'internet yasası' olarak bilinen, 'İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun'daki değişiklik ve düzenlemeler geçtiğimiz hafta Meclis'ten geçti.

Daha önce 2011 yılında yapılan değişiklik esnasında 'internet kapatılıyor' sloganları etrafı sarmıştı ama bir bardak suda fırtına koparıldığı zamanla ortaya çıktı. O yüzden bugün de benzer sloganlar atılırken, yasadaki değişikliklerin gerçekten ne getirdiğine bakmakta fayda var.

Yapılan düzenlemeyi dört başlıkta incelemek mükün:

Erişim Sağlayıcılar Birliği'nin kurulması

Özel hayatın gizliliğinin korunması

Trafik bilgilerinin saklanması

Değişiklik öncesindeki yasada yer alan hapis cezalarının yerini para cezalarının alması

Erişim Sağlayıcıları Birliği, tüm internet servis sağlayıcıları ile erişim hizmeti veren işletmeleri tek çatı altında toplayan, bir nevi koordinasyon kurulu olarak yapılandırılacak. Bu sayede, hem sanal dünyada 'iş yapanların' çerçevesi belirginleştirilerek kurumsallaşmasına imkân sağlanacak hem de internet kullanıcılarının da muhatap alabileceği bir merci olmuş olacak. İnternet kullanıcısı, şikâyetçi olduğu bir içerikle alakalı bu birlikteki servis sağlayıcılarına direkt olarak da başvurabilecek.

Yasanın özel hayatın gizliliğini muhafazayla ilgili boyutunun, son üç aydır yaşananların ışığında oldukça elzem olduğu aşikâr. Yasa değişikliği, özel hayatının ihlal edildiğini düşünen bireye, erişim sağlayıcısına veya sulh ceza hakimine başvuru hakkı tanıyor. Önceki düzenlemeden farklı olan en önemli kısım, hızlı karar alınamamasından dolayı ortaya çıkan mağduriyetleri giderecek şekilde karar verme sürecinin 24 saati geçmemesi zorunluluğu getirilmesi.

Şayet karar verilmesi noktasında bir gecikme yaşanırsa, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), re'sen mevcut yetkiyi kullanıp erişimi engelleyebilecek. Ancak bu geçici bir süreyi kapsayacak. Zira bu tedbire karşı sulh ceza mahkemesine itiraz yolu açık tutulacak. Son kararı yargı verecek.

Burada TİB'e, re'sen de olsa geçici bir yetki verilmesi eleştirilebilir. Zira kamu kurumuna, geçici de olsa bu yetkinin sağlanması şeffaf yönetim ilkesiyle çelişebilir. Lâkin 17 Aralık süreciyle aynı gün başlayan 'kaset-montaj' furyası o derece mide bulandırıcı ki mevzubahis karar mekanizmasının hızlandırılmasının, yargıya başvuru hakkı korunduğu müddetçe, Anayasa'nın 20. Maddesi'nce koruma altına alınan özel hayatın gizliliği ilkesinin muhafaza edilmesinin gereği olduğunu düşünüyorum. Özellikle her gün, sosyal medyadaki bazı tetikçilerin, görüşleri hoşuna gitmeyen tanınmış kişileri 'mahrem hayatlarını teşhir etmekle' tehdit etmesi bu kadar normalleşmişken... Şayet TİB, bu geçici ve istisnai yetki hakkını istismar ederse, bir genel kural haline dönüştürürse, buna da karşı çıkmak ve takipçisi olmak gerekir.

Ayrıca yasa değişikliğiyle, söz konusu siteye erişimin toptan engellenmesinden ziyade, şikâyetçi olunan internet sayfasının / URL linkinin erişime kapatılması söz konusu olacak. Böylelikle, 2008 yılında 'Atatürk'e hakaret var' gerekçesiyle youtube'u toptan kapatan yargı kararları gibi saçmalıklara düşülmesinin de önüne geçilebilecek.

İnternet trafik bilgilerinin iki yıl süreyle saklanmasının fişleme olarak lanse edilmesi ise bariz bir mugalata örneği. Zira AB üye ülkelerindeki mevzuatlarda da varolan, Avrupa Parlamentosu ve Konseyi'nin 2006/24/Ec sayılı direktifinin 6. Maddesi'ne uygun olarak yapılan bu düzenleme kullanıcıların içerik bilgilerini kapsamıyor.

Bir diğer değişikliği, önceki yasada yer alan hapis cezalarının yerini para cezalarının alması oluşturuyor. Ki bunun, özellikle twitter, facebook, vb. yabancı sitelerin Türkiye'de şirket kurmak için şart koştuğu taleplerden birisi olduğu ve mezkûr uluslararası sitelerin ülkemizde kurumsallaşmasının önemi düşünülürse, değişikliği sadece özgürlükçü bir adım değil, aynı zamanda internet ortamının gelişimine de olumlu bir katkı olarak görmek gerekir.

İnternet yasası hakkında, özellikle şerh düşerek desteklediğim madde bağlamında eleştiriler getirilebilir ama internetin kapatıldığı, sansürlendiği, vb. aşırıya kaçan iddialar sayesinde bir yapıcı tartışma imkânımız daha çöpe gitmiş görünüyor.

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!