Yeni bir Hama katliamına doğru mu?

Serdar Demirel

Suriye halkı Ramazan iklimine Baas rejiminin zâlim tanklarının câmileri döven top sesleriyle girdi. Akan kan maalesef durmuyor. Her geçen gün yeni katliamlar işleniyor, her yeni katliam ise, daha büyük katliamların meş’um haberini veriyor.

Yakın gelecekte, 1982 yılında Baas rejiminin gerçekleştirdiği Hama türü katliamlar mı bizi bekliyor? Doğrusu yüreğimizi sıkan bir endişe bu. Hâlâ hesabı sorulmamış 30 bin civarında insanın yok edildiği Hama katliamını unutmadık çünkü.

O katliamdan kurtulmuş ve fakat 19 yılını Baas rejiminin zindanlarında geçirmeye mecbur bırakılmış birini tanıyorum. O dönemde Hama’da câmi imamlığı yapan Ezher mezunu genç birisi. Bugün ellinin üzerinde.

Hapisten çıkınca bir daha dönmemek üzere soluğu yurtdışında almış. Öyle zulümler görmüş ki, Suriye’ye bir daha dönmeyi bile gündeminden çıkarmış. Evlenip yuva kuramamış bu mağdur, ülke dışında da hayatını fakru zaruret içerisinde geçiriyor.

Yeniden bir Hama katliamı mı derken bir komplodan değil yakın tarihte yaşanmış acı bir gerçekten bahsediyoruz. Bunun sorumluları ve mağdurları da önemli ölçüde hayatta bugün. O zamanla bugün arasındaki farklılıkların farkındayım elbette.

O zaman isyan eden tek bir şehir vardı, Hama. İsyan eden yalnız İhvanı Muslimin hareketi mensuplarıydı. Bölgesel ve küresel güç dengeleri İslâmi bir hareketin iktidara gelip Arap ülkelerinde domino etkisi yapmasını çok tehlikeli buluyordu. İran tecrübesini dünya yeni yaşıyordu ve daha tehlikeli gördükleri Sünni bir devlet tecrübesine izin veremezlerdi. Bunlardan dolayı Hama katliamına ses çıkartılmamıştı.

Ama bugün ayaklanan sadece Hama değil, Suriye’nin en önemli şehirleri. Ayaklanan halk da sadece İhvan müntesipleri değil, Suriye halkının kahir ekseriyeti; bunun içinde dindar olanlarla dindar olmayanlar, farklı dinî, mezhebî ve etnik yapıdan her kesim var. Bölgesel ve küresel güç dengeleri de bugün dünden farklı.

Meselâ Türkiye yüksek sesle yapılanlara itiraz ediyor, son yıllarda çok emek vererek geliştirdiği ‘komşularla sıfır problem’ siyasetine rağmen halktan yana tavır alarak ilkesel davranıyor, İran’ın düştüğü hataya düşmüyor.

Bu arada yeri gelmişken işaret edelim. Baas rejimi Türkiye’nin sert açıklamalarından ve bu açıklamaların arkasından gelebilecek yaptırımlardan çekinerek Türkiye’ye karşı yeniden PKK kartını kullanabilir. Bir anlamda Türkiye’nin PKK saldırılarıyla meşgul olmasını ve böylece kendi içine kapanmasını isteyebilir. PKK’nın barış karşıtı şahin kanadının yeniden Baas rejimiyle ittifak kurması da uzak bir ihtimal olmasa gerek.

Manzaraya bakar mısınız; mübarek Ramazan iklimine bir taraftan Suriye’deki katliamların ürküten manzarasıyla, bir taraftan da Afrika’dan gelen yakıcı kıtlık haberleriyle girdik.

Somali’de, her altı saatte, bir çocuk bedeni açlıktan toprağa düşüyor. Gerekli önlemler alınmazsa her saat başı bir çocuk açlıktan ölecek. Yine tedbirler alınmazsa milyonlarca insan açlık, susuzluk ve ilaçsızlıktan gözlerimizin önünde can verecek..

Zengin körfez ülkeleri zahiri kurtarmak adına bir iki hamlenin ötesinde kılını kıpırdatmıyor. Müslüman ülkeler öyle aciz durumda ki, imkânları olmasına rağmen ne kıtlıktan ölen insanların derdine koşuyor, ne de Suriye’de olduğu gibi bölgesel sorunları çözmede bir ittifak oluşturabiliyor.

Müslüman sokakların bugün kaynamasının temel sebebi; bu acziyet, bu paramparça hâl, milli servetin çarçur edilmesi ve etrafında olanlara takındığı umursamaz tavırdır işte. Böyle değiliz, böyle yönetilmeyeceğiz diyor halklar...

YENİ AKİT