Hatırlayacaksınız, Andrew Arato diye kendi halinde bir siyaset bilimciyi, “Anayasa değişikliği uzmanı” diye pazarlayarak, referandum öncesi kafa karışıklığı yaratmaya çalıştılar...
Pazarlama işini Doğan Medya Grubu yürütüyordu.
Röportajlar yaptılar adamcağızla, ağzından laf aldılar, ağzına birtakım laflar yakıştırdılar ve ortaya şu kıvamda bir muhabbet çıktı:
Ünlü anayasa değişikliği uzmanı Arato uyarıyor...
Diyor ki, “Muhtemel bir anayasa değişikliği, Türkiye’ye sivil faşizm getirir...” Aman dikkat edelim... Referandumda“hayır” oyu kullanalım...
Bu Arato’nun “hınk deyicileri” vardı bir de...
Biri “Ben keşfettim... Çok önemli bir adamdır” diyordu.
Hani, BDP otobüsü üzerinde zafer işareti yapan “bağımsız gazeteci” hanımefendi... Bu kadar bağımsızlık kesmemiş olacak ki, bir süre sonra PKK’nın internet sitesine bir açıklama yapmış ve “hükümetin duble yollarla bölgeye şiddet götüreceğini” söylemişti, bu cürmü hatırlatıldığında da “beni hedef gösteriyorlar” diye feveran etmişti.
Hükümetin istikbaldeki şiddetinden yakınan bağımsız gazeteci hanımefendi, mevcut ve cari şiddetle ilgili ağzını açmamıştı tabii... Hamile Kürt kadınlarını öldüren, Gaziantep’te bomba patlatan, karakol basıp toplu katliam yapanPKK’yı “şiddet denklemi” içinde görmemişti.
Hanımefendinin son zamanlarda üzerinde odaklandığı konu şu:
Sivil faşizm...
Faşizmin “askeri” olanına karşı bugüne kadar hangi yüksek sesli itirazı dile getirdiğini bilmediğimiz ve hatırlayamadığımız hanımefendi, müjdeler olsun ki, bir de “refik” buldu kendisine...
Bu refik, memleketin “kışla” ile “cami” arasında sıkıştığı şekvasını dile getiren iktisatçı bir profesör...
Nereye çıksa, hangi kanala konuşsa, “cami” ve “kışla” dilemmasını anlatıyor, memleketin sivil faşizme kaydığını detaylandırıp duruyor.
Bir “aydın”ın, üstelik tavırları ve söylemleriyle “kanaat önderi” konumuna yükselmiş bir aydının, memleketin gidişatı konusunda endişe duymasından, bu endişesini dile getirmesinden daha doğal ne olabilir?
Doğal olmayan şu:
Başyazarlığını yaptığın gazeteyle yollarını ayırdıktan, yani gazetesinden gönderildikten sonra “kışla” ve “cami” metaforunu sarılma gereği duydu...
Sonra da, sivil faşizm konusunda uyarılar yaptığı ve hükümeti eleştirdiği için gazeteden gönderildiğini iddia etmeye başladı.
Ben tam tersini hatırlıyorum oysa...
Hükümeti eleştiren (doğal olarak eleştiren) küçük saptamalarıyla birlikte “Teşekkürler Sayın Başbakan” gibilerden yazılar yazıyordu... Bilakis, hükümeti ve Başbakanı övüyordu.
Biz bunca yıllık “yandaşlığımıza” rağmen, “Teşekkürler Sayın başbakan” diyemedik
Benim bildiğim, hükümeti eleştirdiği için değil, PKK’nın internet sitesine gazetesi aleyhinde açıklama yaptığı, yani“çalıştığı kuruma saygısızlık ettiği için” gönderildi. Ve “saygısızlıktan atılan ilk başyazar” olarak tarihe geçti.
İşbu ikiliye, şu sıralar bir başka “ikili” eşlik ediyor...
Biri, Doğan Medya Grubu’nun tetikçiliğini üstlenmiş bir zat.
Diğeri, “cihadist” diye bir kavram üreterek, aklımıza tavana fırlatan cahil bir köşe yazarı...
İstihbar ediyoruz ki, aralarından su sızmıyor.
Sık sık (yahut seyrekçe) buluşuyorlar, yarenlik ediyorlar, toplantılarda boy gösteriyorlar... Ve, Arato’dan andaç cümlelerle,“memleketin sivil faşizme kaydığını” anlatıp eğleşiyorlar.
Referandumdan önce kanlı bıçaklıydılar ama “Tayyip gitsin de, ne olursa olsun” vasatında birleştiler ve “Yeni Aratocular” voltranını çok iyi oluşturdular.
Bize de “hayırlı uğurlu olsun” demek düşüyor...
STAR