12 Haziran’da siyasi rekabetin en kritik zemini anayasa tartışmalarıydı. 12 Eylül anayasasını korumak üzere konumlanan CHP ve MHP bir tarafı temsil ediyor. Değişimi talep eden AK Parti’nin yeni anayadan beklentileri ile BDP’nin beklentileri arasında da ciddi farklar mevcut. Muhalif bütün partilerin odaklandığı hedef AK Parti’nin her ne pahasına olursa olsun Meclis’te 330’a ulaşmasını engellemekti.
Şimdi ortada garip bir tablo var. Ezici bir çoğunlukla seçimin galibi olan AK Parti %50’ye ulaştı. Ancak yeni anayasa teklifini referanduma götürmek için sahip olması gereken 330 vekil sayısına ulaşamadı. Her ne kadar Başbakan seçim sonuçlarının belli olduğu saatlerde yeni anayasa için herkesle görüşeceğini ifade ettiyse de beklenen uzlaşmanın sağlanması oldukça zor görülüyor. CHP, MHP ve BDP’nin bu görüşmeler için ileri süreceği şartlar sonuç almayı geciktirebilir.
12 Haziran’da oluşan bu kritik denge, AK Parti hükümetinin hiç bir biçimde toplumdan yükselen siyasi-hukuki değişim taleplerini bir başka bahara ertelemesini meşrulaştıramaz. Başbakan Erdoğan bu taleplerin karşılanması adına siyasi rakipleri ile helalleşir mi, hesaplaşır mı yoksa makul bir denge üzerinde uzlaşır mı biz şimdiden bilemeyiz. Fakat bu sürecin risk almaktan kaçınarak klasik siyasi manipülasyonlarla ortada bırakılması ciddi sıkıntılar oluşturacaktır.
MHP’yi barajın altında bırakma stratejisi ile BDP’ye karşı iyiden iyiye sertleşen Türkçü dilin ne getirdiği ortada. Bu yanlış hesapla hem MHP az bir kayıpla oy oranını koruyup Meclis’e girdi hem de Kürt toplumu duygusal ve siyasi olarak daha çok BDP’ye doğru itildi. Neticede 12 Haziran’da BDP, Meclis’te elde ettiğinden daha fazla bir siyasi ağırlık kazanmaya doğru yelken açtı. Yapıları itibariyle her zaman daha çok çatışma ve ötekini yoksaymaya endekslenmiş ulusalcı siyasetlerin önünü almanın yolu görüldüğü üzere karşıt ulusalcı siyasetlere sığınmak değildir.
Kürt sorunu başta olmak üzere ağır sancılar içinde yaşadığımız problemler devletin Kemalist, Türkçü ve laik karakterinden kaynaklanıyor. 12 Eylül anayasasını, Ergenekon ve Balyoz cuntalarını, yüksek yargıdaki oligarşik kadroları tasfiye etmeden bu topluma huzur, güvenlik ve refah getirilebilir mi? Kesinlikle hayır! O halde kurum ve temsilcileriyle hesaplaşmaya girilen egemen ideolojiyle ne zaman ve nasıl hesaplaşmaya girilecek?
Türkçü ve laik karakteriyle darbe siyasetini, vesayet rejimini ayakta tutan moral değer Kemalizm değil mi? Böyle olduğuna göre Kürt etnik kimliğine ve İslami kimliğe kamusal alanda yaşam hakkı tanımayarak toplumun kahir ekseriyetini gayrı meşru addeden siyasal sistemin moral değerleriyle birlikte acilen tasfiye edilmesi omazsa olmaz şarttır. Bunun için atılacak adımların sayısı hiç de az değil. Üstelik anayasa değiştirmek için öyle uzlaşı zeminleri aramaya filan da hiç gerek yok.
Toplumu rahatlatacak değişim işine okullardan ve eğitim müfredatından başlamak için hükümetin elini bağlayan ciddi bir sıkıntı da yok ayrıca. Sabahları bütün çocuklara zorla okutturulan Türkçülük andının kaldırılması için daha ne bekleniyor?
Milli Güvenlik dersi adı altında okulların kışla, öğrencilerin emireri haline getirilmesi, öğretmenlerin subaylar tarafından fişlenmesi zorbalığına son verilmesinin önünde hangi engel var? Kışla tipi eğitimle okullar resmi ideolojinin eleman üretim imalathanesi gibi işletiliyor. Devletin Türkçülük ve laiklik temelli Kemalist gençlik projeksiyonu topluma darbe, cunta, çete, gasp vs gibi kirli karakterler olarak dönmektedir. Milli Eğitim sisteminde sadece Milli Güvenlik dersi değil bütün müfredat kökünden değiştirilmelidir. Sivil siyaset, hukukun hakimiyeti söylemlerini fiiliyata geçirmek resmi ideoloji merkezli eğitim öğretim mekanizmasına son vermekle mümkündür.
Edirne’den Hakkari’ye, Artvin’den Muğla’ya hemen her yerde Mustafa Kemal heykellerinin gölgesi altında yaşamaya mahkum ve mecbur edilen bir toplum ne kadar özgürdür? Şu gerçeği açıkça ve yüksek sesle ifade edelim: Kürt kimliği ve toplumunu da İslami kimlik ve toplumsal talepleri de düşmanlaştırıp kangren haline getiren devletin Türkçü ve laik karakteridir.
Başımıza bela olan 12 Eylül anayasası kadar Ergenekon ve Balyoz benzeri cuntaların yasa ve yönetmeliklerdeki dayanaklarını ilga etmek %50 oy almış bir Hükümet için çok zor değil ancak zarurettir.