Yeni Anayasadan Müslümanca Taleplerimiz

KENAN ALPAY

12 Haziran seçimlerinin galibini değil oy oranını tartışıyoruz. Meselenin gelip odaklandığı yer AK Parti’nin 367’yi asla aşamaması, mümkünse 330’un altında tutulmasıdır. Bu hedef muhalif partiler kadar ordu, sermaye, bürokrasi, medya için de ölüm kalım mücadelesi olarak görülüyor. AK Parti’nin üçüncü dönem de üstelik de oylarını artırarak (veya koruyarak) iktidarda kalması ile statüko muhafızları açısından karşı karşıya kalınacak en ciddi “problem” yeni anayasa girişimidir.

12 Eylül referandumu ile devlet sınıflarının halka tahakkümüne son verilmesi talebi açıkça ve artık üstü örtülmesi mümkün olmayacak şekilde dillendirilmiştir. Hükümetin bir dizi gerekçe ile bu talepleri ertelemeye imkânı ve hakkı yoktur. 12 Haziran seçimlerinin hemen ertesinde resmi ideoloji ve egemen sınıfların teminatı olarak halka dayatılan darbe anayasası çöpe atılmalıdır.

Seçimler sonrasında anayasa tartışmaları etrafında oluşacak atmosferi tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Kutsal devlet, Atatürk cumhuriyeti ve ilkeleri, Türk ulus kimliğinin üstünlüğü, laikliğin tartışılmazlığı, TSK ve yüksek yargının dokunulmazlığı vs. şeklinde devam edecek bir dizi klişe söylemle statükonun gücünü muhafaza etmeye çalışacaklar. Fakat çekinmeden ve olabildiğince yüksek sesle ifade edilmesi gereken, mevcut anayasadaki “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” tüm ilkelerin reddedilmesidir. Çünkü devlet sınıflarının siyasi ve iktisadi tahakkümlerine meşruiyet kazandırdığı esaslar buradadır.

Kemalist ideoloji ve sınıfların kaygı ve taleplerini dikkate alarak hazırlanacak anayasadan toplumun adalet beklentilerini karşılamak mümkün olmayacaktır. Daha doğrusu bu yöndeki çalışmalarla “yeni bir anayasa” hazırlamak söz konusu bile edilemeyecektir. Hükümet, darbe ve muhtıraları, yoksulluk ve yolsuzlukları, ahlaksızlık ve sapkınlıkları her dönem teşvik etmiş Kemalist ideolojiye ve kadrolarına yeni anayasa çalışmalarında hiç yüz vermemelidir. Bu hususta söz sahibi esas olarak Müslüman toplumdur. Muhafazakâr, liberal, demokrat, sosyalist vs. siyasi çevrelerin veya Kürt, Alevi, Ermeni, Rum vs. etnik unsurların inkâr edilen hak ve talepleri mutlak surette teminat altına alınmalıdır.

Anayasa hazırlanırken İslami kimlik sahibi toplumsal kesimler pasif ve edilgen bir pozisyona razı olmamalıdır. Mümkün olan en yüksek performansı sergileyip adaletin tesisi, özgürlüklerin temini için aktif olarak kamuoyu oluşturulmalıdır.

İlk elde İslami kimliğimize yönelik ne yasal ne de fiilî herhangi bir baskı, tehdit veya sınırlamayı kabul etmediğimiz, bütün kesimler tarafından bilinmelidir. Anayasadan resmi ideolojik ifadeler kesinlikle çıkarılmalıdır. Mustafa Kemal veya ideolojisi/öğretileri ile tanımlanan fert, toplum veya kurumlar zorbalığına son verilmelidir. Vatandaş tanımı yapılırken ırk, kan, etnisite üzerinden inşa edilen ve hem dinî/İslami kimliği hem de diğer etnik unsurları baskı altına almayı mümkün kılan Türk ulus kimliği dayatmasına geçit verilmemelidir.

Atatürkçü anayasaların asli misyonu fert ve toplumu laiklik ilkesi etrafında yeni baştan şekillendirmekti. Laiklik, genelde dini, özelde İslam’ı kamusal hayatın dışına atmak ve İslam’ı devletin menfaatleri çerçevesinde kullanıma hazır halde tutmaktı. Laiklik dayatmasının kamusal hayatın her alanından ama özellikle eğitim-öğretim hayatından tamamen tecrit edilmesi gerekir. Türkçülük ve laiklik adına okullarda mecbur tutulan müfredat; teorik ve pratik düzeyde heykel ve büstleri tazim eden söylem ve törenler olarak tezahür ediyor. Bu akıl dışı dayatmaların son bulmasından başka çıkar yol yoktur. Yasal zorunluluklarla herkesi Atatürkçü yapma zorbalığının tahammül edilebilir yanı hiç yoktur.

TSK’nın meclis ve hükümet üzerinde tahakküm kurmasını sağlayan bütün imkânlar tasfiye edilmelidir. Cunta kurmasını, psikolojik harekât yürütmesini, sabotaj veya provokasyonlara girişmesini mümkün kılacak tüm araçlar elinden alınmalıdır. TSK’yı dokunulmaz, denetlenemez, yargılanamaz pozisyonundan açıkça soyutlamak hem siyasetin hem de toplumun teminat altına alınması için zaruridir. MGK’nın ve Jandarma’nın lağvedilmesi de bu çerçevede düşünülmelidir.

Yüksek yargı sınıfını olduğu kadar yargı metinlerinin de köklü bir revizyondan geçirilmesi taleplerimiz arasında olmalıdır. Atatürkçülük, laiklik ve Türkçülük ekseninde bir hukuk tesis etmek mümkün değildir. Kanunların evrensel hukuk ilkelerine uyumlu kılınması için sadece AB kriterlerini gözetmek yetmez. Hukuk metinlerinin ve kurumlarının tesisinde Müslümanların kriterlerini görmezden gelen her girişim çıkmaz sokaktadır.

Anayasa meselesini tartışmaya devam edeceğiz inşa-Allah.