Yeni anayasa yapılamazcılar

Etyen Mahçupyan

Yeni bir anayasanın yapılmasına yönelik tartışmalar gündemde daha fazla yer almaya başlarken, bu konunun ulusalcı tepki için de yeni bir fırsat yarattığı görülüyor. Anlaşılan o ki, son dönemde kolu kanadı iyice düşen ulusalcı bakış, ideolojik olarak 'Atatürkçülükten' medet umarken, ileride yumuşak bir vesayet sisteminin yeniden kurulabilmesi için de hukukî ve siyasî bir zemin oluşturma peşinde.

Bu cenahın en temel argümanı Türkiye'de 'yeni' bir anayasanın yapılamayacağı, çünkü bunun hukukî meşruiyetinin olmadığı yönünde... Savunulan görüşü mealen şöyle özetlemek mümkün: "Türkiye'de zaten bir anayasa mevcut olduğuna ve atılacak her hukukî adımın da anayasaya uygun olması gerektiğine göre, 'yeni' anayasa metninin de zaten var olan anayasaya uygun olması şarttır. Bu durumda yeni metin 'yeni' bir anayasa olmayacak, eski anayasanın değişimini ifade edecektir. Gerçekten 'yeni' bir anayasa yapabilmek için bir 'hukuk boşluğunun' oluşması, yani eski anayasanın zaten ilga edilmiş olması gerekir, ki bu da ancak bir darbe ile olabilir..."

Bu argümanın epeyce mantıklı olduğunu teslim ederek düşünmeye başlamakta yarar var. Gerçekten de ortada şu veya bu nedenle bir anayasa yokken anayasa yapmak doğalken, zaten bir anayasanın varlığında onu bir yenisiyle değiştirmek sorunlu gözüküyor. Böyle bir kararın meşruiyetini nereden alacağı sorusuyla karşı karşıyayız... Öte yandan anayasaların birer 'bütün' oldukları ve yapılacak her değişikliğin aslında bir anlamda 'yeni' bir anayasayı ima edeceği de söylenebilir. Ama bu itiraz pek de yeterli olmaz. Çünkü anayasanın bazı maddelerinin çok daha 'temel' olduğu ve diğer maddeleri de belirlediği açık. Dolayısıyla 'yeni bir anayasa yapılamaz' diyenler gerçekte söz konusu 'temel' maddelerin de değişmezliğini savunmak durumundalar ve nitekim öyle de yapıyorlar... İkinci bir itiraz olarak, anayasaların birer toplumsal sözleşme olmalarından hareketle, her toplumun aslında her an anayasayı zımnen onayladığını, dolayısıyla her toplumun istediği her an yeni anayasa yapabileceğini söyleyebiliriz.

Ama bir an için ulusalcı bakışı kabul edelim: "Anayasa'da değişiklik yapılabilir ama bunlar 'temel' maddelerde olamaz ve bu durumda da ortaya çıkana 'yeni anayasa' denemez." Teknik açıdan hukukun içinde kalıyor görünen bu tez, hukuk felsefesi açısından büyük bir zaafa ve şaşırtıcı olmayan bir itirafa denk düşüyor: Yeni bir anayasa için hukuksal boşluk aramak hukukun ancak darbelerle sistemleşebileceğini savunmak demek. Çünkü her toplumun zaten her zaman bir hukuksal zemini vardır ve 'hukuk boşluğu' hiçbir zaman doğal bir realite değildir. Yani 'hukuk boşluğu' yaratabilmek için önce o hukuku ortadan kaldırmanız, hukuku ihlal etmeniz gerekir. Bu ise bizzat bu argümanları öne sürenler tarafından gayri meşru bulunmak zorundadır, çünkü onlar var olan hukuka saygı duyduklarını ifade ediyorlar.

Kısacası ulusalcı argüman zaten tutarsız bir çıkış noktasına sahip... Ama meselenin bir de itiraf niteliği taşıyan yönü var: 'Yeni anayasa yapılamaz' diyenler darbelere verdikleri bir hakkı, siyasetten esirgiyorlar. Diğer bir deyişle darbeleri siyasete göre daha meşru bir hukuk zemini olarak görüyorlar. Darbenin siyasete nazaran sahip olduğu bu ontolojik üstünlük, çıplak gücün konuşmaya olan üstünlüğünü ima ediyor. Nitekim belki de ulusalcılar 'mecbur oldukları' için konuşuyorlar. Eğer yeterince güçlü olsalardı boş laf üretmektense darbe yapmayı tercih edeceklerdi...

Gücün konuşmaya tercih edilmesi otoriter zihniyetin en temel özelliklerinden biri. Bu anlayışa göre 'doğruları 'zaten' bilmekte olan insanların güç kullanarak kendi tercihlerini bütün topluma zorla kabul ettirmeleri en doğal hakları. Bu fikir, başarılı olan güç kullanımlarının doğanın yasasına uygun eylemler olduğu varsayımına dayanıyor. Yani, eğer doğanın yasasına uygun bir eylem içinde değilseniz, zaten başarılı da olamazsınız. Böylece başarının kendisi düşünce ve inançlarınızın kanıtı olarak sunulabiliyor. Tabii bu da başarılı olmayı çok kritik hale getiriyor ve daha da fazla güç kullanmayı meşrulaştırıyor.

Faşizmin ana çerçevesini oluşturan otoriter zihniyetin, siyaset ve demokrasi açısından belirleyici niteliği, güç kullanımını ve dolayısıyla darbecileri toplumun geri kalanının görüşlerinden 'bağımsız' kılmasıdır. Diğer insanların fikirleri, istekleri, talep ve tercihleri önemli olmaktan çıkınca, bir azınlığın çoğunluğa tahakkümü de mümkün hale gelir...

Yeni bir anayasa yapmanın mümkün olmadığını savunanlar, aslında sadece darbeleri korumakla kalmıyorlar, önümüzdeki dönemdeki muhtemel darbelerin kapısını da açık tutmaya çalışıyorlar. Hedef bu olunca da, insanların konuşarak nasıl yaşayacaklarına karar verebilmesini yadırgıyor, ama eli silahlı birilerinin gelip hukuku ihlal ederek hukuk yaratmalarını doğal buluyorlar...

ZAMAN