Yeni AK Parti: % 57

Ali Bulaç

Yine mübarek cuma günü, yine mesai bitimi. Yine 'acı bir haber'. Yine bir parti kapatma davası. Anlaşılan, 'acı haber'in bir anda piyasada, borsada paniğe yol açması istenmemiş.

Bu seferki de diğerlerinden mahiyetçe farklı değil. RP kapatılmak istendiğinde birinci partiydi, yüzde 21 oy almıştı, 6 milyon 100 bin oy ederdi. Sonra FP kapatıldı. Arkasından hakikaten neredeyse bütün politik varsayımlarını değiştirmek suretiyle AK Parti kuruldu. 2002 seçimlerinde yüzde 34, 2007 seçimlerinde yüzde 47 oyla iktidar oldu. Bu da kapatma davasıyla karşı karşıya gelmiş bulunuyor.

Bundan üç ay önce de DTP için kapatılma davası açılmış.

Bu her iki önemli partinin kapatılmak istenmesinin anlamı nedir? Türkiye, geçen yüzyılın ilk çeyreğinden başlamak üzere yaşadığı derin iki krizi henüz aşabilmiş değil. Bunlardan biri din-devlet ilişkisi, din ve vicdan özgürlüğünü tümüyle içselleştiren bir "laiklik" ile dini sadece kamusal hayattan değil, toplumun ve bireyin neredeyse ruh dünyasından da kazımaya çalışan "laikçilik" arasında yaşanan kriz. İddianamede bir müdürün "Rahmetullahi aleyhim ecmeıyn (Allah'ın rahmeti hepsinin üzerinde olsun)" demiş olması "laikliğe aykırı fiil" olarak gösterilmiş. 160 sahifelik iddianamede bu ve benzeri 'suç teşkil eden ilginç deliller' var.

Tabii ki "başörtüsü yasağının kaldırılmak istenmesi"yle ilgili düzenleme en başa konulmuş bir delil gibi görünüyor. Bu da son derece ilginç. Belki MHP ve Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) hakkında da işlem yapmak gerekebilir. Çünkü başörtüsü düzenlemesine hemen hemen aynı gerekçeler ve argümanlarla MHP de destek verdi ve 10. ile 42. maddeler Meclis'ten 411 oyla geçti. DİB Başkanı ve bundan önce Din İşleri Yüksek Kurulu, "başörtüsünün İslam dininin bir gereği, dini bir vecibe olduğunu" açıkça beyan ettiler. Bir siyasi partinin kapatılmasına sebep teşkil eden bir fiil suç sayılıyorsa, devletin bir kurumu tarafından savunulduğu zaman da suç teşkil etmeli. Suçun niteliği kurumlara göre değişmeyeceğinden DİB ve MHP hakkında da kapatma davası açılmalı.

İçinden çıkamadığımız ikinci büyük kriz 'Kürt sorunu'. DTP'nin de kapatılmak istenmesi, yine geçen yüzyıldan devraldığımız söz konusu derin krizin varlığına işaret ediyor. Bu çizgide siyaset yapan partiler ardı arkası kapatılıyor.

Kısa demokratik hayatımızda bugüne kadar kapatılan partilerin sayısı 26, az değil.

Kapatma davasının 'hukuki boyutu' ayrı bir konu. Tabii ki bu davada öne çıkacak tartışmalar, gündeme gelecek konular hukuk tarihimizdeki hak ettikleri yeri alacak, hukukçular bu konuların geniş bir müzakeresini yapacak.

Biz şimdilik davanın 'siyasi boyutu' üzerinde duralım.

Diyelim ki Anayasa Mahkemesi davayı kabul etti, hatta sonuçta AK Parti'yi kapatma kararı verdi. Pekiyi ne olacak? Olacağı belli:

"Yeni bir AK Parti" kurulacak. Ve 22 Temmuz seçimlerinde yüzde 47 oy almış bulunan AK Parti'nin 'yeni versiyonu', hiç kimsenin şüphesi olmasın, yüzde 57 oy alarak yine iktidara gelecek. Şu anda bile AK Parti'nin siyasi desteği yüzde 50'nin üstünde, toplumsal desteği de bundan az değil.

Türkiye'nin, bölge ve dünyaya paralel olarak değişen toplumsal şartlarını yeterince anlayamayanlar, baskı, yasaklar veya tehditlerle, akan nehri tersine çevirebileceklerini düşünüyorlar. Böyle bir şey mümkün değil, bundan sonra da olmayacak. AK Parti'nin iki dönem süren iktidarında eleştirilecek çok taraflar var. Ama bu partiye karşı mücadele, yasal zeminde, Meclis çatısı altında ve sandıkta olur.

27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay'ın web sitesine düşen e-muhtıra televizyon ekranlarına yansıdığında -45 dakika sonra- üç kanalda söylediğim şuydu: Bir siyasi partiyi cezalandırma yetkisi sadece ve sadece seçmenin yetkisindedir, seçmen de cezasını -veya ödülünü- sandıkta verir. 27 Nisan muhtırası nasıl AK Parti'yi yüzde 47'lere çıkardıysa, bu kapatma davası da yüzde 57'ye çıkartabilir. Ha AK Parti, ha Yeni AK Parti, hiç fark etmez. Türkiye bir yola girmiş bulunuyor, eskiye-geriye dönmesi mümkün değil.

Zaman Gazetesi