Taha Kılınç / Yeni Şafak
Gizli kahraman
Sanâ’dan güneye doğru devam ederek, yaklaşık iki saatlik bir yolculukla ulaşmıştık Radâ’ya. Burası Yemen’in orta kesiminde, Tâhirîler hanedanı döneminde (1454-1517) yıldızı parlayan, şimdi ise mazinin ışıltısını tümüyle yitirmiş bir bozkır şehriydi. Gri renkli tuğlalarla gelişigüzel inşa edilmiş evlerin arasından ve daracık sokaklardan ilerleyerek şehir merkezine ulaştığımızda ise, karşımıza, bütün bu ‘mat’ izlenimleri anında değiştiren bir sanat eseri çıkıverdi: Âmiriyye Medresesi.
Tâhîrilerin son sultanı Âmir bin Abdilvehhâb tarafından yaptırılan ve 1504’te tamamlanan 40x23 metre boyutlarındaki medrese, mescid, hamamlar ve hükümdarın özel yaşam alanından oluşan büyük bir külliye biçiminde tasarlanmış. Sünnî / Şâfiî bir dinî doktrine sahip olan Tâhirîler, medresenin tedrisat usulünü de buna göre oluşturmuşlar.
Restorasyonu yeni bitmiş olan Âmiriyye Medresesi henüz resmen açılmamıştı, ancak yetkililer âlicenaplık gösterip bizi gezdirdiler. İçeride müstakil bir bölümde, restorasyonla ilgili teknik bilgiler yer alıyordu: İlk olarak 1980’de onarımı gündeme alınan medresede, çalışmalar 1982’de başlayıp 2005’te sona ermiş. 500’ün üzerinde çalışan ve uzmanın iştirak ettiği restorasyon süreci İtalya, Danimarka, Yemen Ulusal Arkeoloji Kurumu ve Ağa Han Vakfı’nın ortak çabasıyla tamamlanmış.
Medresenin duvarında, Âmiriyye ve diğer pek çok eserin yaşatılmasında başrol oynayan çok önemli bir ismin, Kadı İsmail el-Ekva’nın portresi asılıydı. Kadı İsmail’i ilk kez Radâ ziyaretim sırasında tanımıştım; sonrasında yaptığı araştırma ve okumalarla, kendisine hayranlığım arttı. Yine -tıpkı geçen yazımda altını çizdiğim gibi- mazlum Yemen coğrafyasının yakın tarihindeki gizli kahramanlardan birini kıymetli okurlara tanıtma adına, Kadı İsmail’e dair notlarımı paylaşmak istiyorum:
Kadı İsmail el-Ekva (1920-2008), Radâ yakınlarındaki Zemâr şehrinde, âlim ve fakih yetiştiren bir ailenin evladı olarak dünyaya geldi. İsminin başındaki “kadı” ifadesi, aynı zamanda babasının ve ağabeyinin de mesleğini ifade ediyordu. Ailenin büyük atası Ahmed bin Abdullah el-Ekva, Zeydîlikten Sünnîliğe geçmiş yapmıştı. Şia’nın Ehl-i Sünnet’e en yakın fırkası olan Zeydîlik, yüzyıllardır Yemen’de ana akım Müslüman topluluklarla barış içinde yaşayan bir dinî yorumdu.
Osmanlı sonrası Yemen’in idaresini ele alan İmam Yahya rejimiyle anlaşmazlığa düşen Kadı İsmail, gençlik yıllarından itibaren ülkenin farklı yerlerinde yaşamak zorunda kaldı. Hatta siyasî sebeplerle üç yıl hapis cezası da aldı. İmam Yahya’nın oğlu İmam Ahmed’le 1959’da uzlaşmaya varan Kadı İsmail, bu tarihten itibaren hukuk ve diplomasi sahalarında resmî görevlerde bulundu. 1969’da Sanâ’da “Eski Eserler ve Kütüphaneler Kurumu”nu oluşturarak yönetimini üstleninceye kadar kabinede bakanlık da yapan Kadı İsmail el-Ekva, bundan sonra kalan ömrünü tümüyle Yemen tarihine ve kültürüne vakfetti. Bu süreçte kaleme aldığı veya yayınlanmasına aracılık ettiği çok sayıda eser bulunan Kadı İsmail’in en dikkate değer hizmeti, 1972’de Kur’ân-ı Kerîm’in en eski nüshalarından birini keşfederek (haber görselindeki) ilim âleminin istifadesine sunması oldu.
Sanâ Ulu Camii’nin restorasyonu sırasında rulolar halinde bulunan Kur’ân sayfalarını uhdesine alarak inceleyen Kadı İsmail, ardından Batılı akademisyen ve araştırmacılarla temasa geçti ve Kur’ân araştırmalarına katkı sağlayacak çok önemli bir keşfi dünyaya kabul ettirdi.
Vefatından önce, Yemen’in ilmî tarihini, yetiştirdiği en önemli âlimleri ve ülkedeki dinî yapılanmayı anlattığı beş ciltlik ansiklopedik eserini tamamlamaya muvaffak olan Kadı İsmail el-Ekva, hakkında yazılan vefâyat metinlerinde çok sayıda unvanla övülüyordu. Ancak bunlardan bir tanesi, herhalde onu en iyi anlatanıydı: “Şeyhu’l-Muerrihîn” yani Tarihçilerin Şeyhi.
İslâm dünyasını sürekli olumsuz imajlarla ya da acı ve gözyaşıyla resmetmek yalnızca önemli detayları gözden kaçırmaya yol açmıyor, aynı zamanda kalbimizde umutlarımızı diri tutacağımız zemini de öldürüyor. Yemen bugün sadece iç savaşla anılan ve medya dilinde trajedilere konu edilen bir ülke olsa da, nice sürpriz ve nice meçhul kahraman, satır aralarından istikbale gülümsüyor. Son iki yazımda ısrarla bu satır aralarının peşine düşüşüm, Hz. Peygamber’in “İman Yemenlidir” sözüyle iltifatta bulunduğu bu muhteşem ülkeyi, görünenden / gösterilenden farklı bir biçimde tasvir çabasından ibaret.