Yazıklar olsun!

İran, Suriye, Afganistan, Yemen ve Irak'ın katillerinden birisi olduğu gibi Pers imparatorluğu kurma hayali gören, Sasani devletini ihya peşinde koşan bir akıl tutulması devleti.

Geçtiğimiz günlerde Katil Süleymani’nin cehenneme odun oluşunun birinci yıldönümünde Türkiye’deki İran lobisi, İran propagandası yapmaya girişti. Azılı bir katili yad edebilecek kadar pervasızlaşınca da Müslüman gençler tarihin belki de ilk çevrimiçi protestosunu gerçekleştirerek katil İran'ı rezil rüsva eyledi. Programa sözde adaletten yana tavır koyan, her söyleminde biz hakkı ve adaleti gözetiriz diyen iki kuruluşun üyeleri de katılmıştı. İsmail Kılıçarslan YeniŞafak'taki köşesinde bugün bu kuruluşlara ve Katil İran'a destek verenlere Yazıklar olsun! başlıklı bir yazı ile cevap verdi. 

 

Önce birkaç meseleyi netleştirmeyi deneyelim.

İran, bir İslam devleti değildir. Hiç olmamıştır. Eline geçirdiği “İslam devleti olma” fırsatını Hama ve Humus’ta zalimden, aşağılık Hafız Esed’den yana kullanmak için harcayıp atmıştır. On binlerce insanın öldüğü, on binlercesinin hapsedildiği, şehirlerin uçaklarla bombalandığı Hama ve Humus direnişlerinde İran, o ana kadar “galat-ı şia” sayarak tekfir ettiği Nusayri diktatörlüğünün safına geçmiş, Sünni Müslümanların katledilmesine lojistik destek sağlamıştır. Amerika’nın Irak’ı işgalinde de benzer bir pozisyona ilerleyen İran, Felluce’de, Tikrit’te, Bağdat’ta Müslümanların öldürülmesine suç ortağı olmuştur.

Aslına bakılırsa İran bir mezhep devleti de değildir. Öyle olsa Karabağ meselesinde Ermenistan’ın değil, halkının çoğu Şii olan Azerbaycan’ın yanında yer alırdı. Fakat İran, Ermenilere silah göndermeyi tercih etti “politik çıkarları” gereği.

Önünde sonunda bir Yavuz gelip kendini mehdi sayan Şah’ı indirir, orası ayrı tabii... “Kurşun işlemez bize, biz mehdi ordusuyuz” diyenlerin sinesinde gümbürdeyen toplar önünde sonunda vazifesini yapar. Fakat bilinmelidir ki İran, Pers imparatorluğu kurma hayali gören, Sasani devletini ihya peşinde koşan bir akıl tutulması devletidir, bir gram fazlası değil.

Katil Kasım Süleymani, zulümle doldurduğu olmaz olası hayatı boyunca “Fars impatorluğu” fikrinin ateşli bir savunucusu oldu ve bu hedefe giderken her pisliği yapmaktan da hiç geri durmadı. Güya Kudüs ordusu kuran İran’ın Kudüs’te siyonistlere karşı bir şey yaptığı hiç görülmedi ama Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de oluk oluk Müslüman kanı akıttığı çok ama çok net.

Süleymani denilen katilin eli bu kanlarla dolu. Süleymani tıpkı Karadziç gibi, Şaron gibi, Babrak Karmal gibi, Miloseviç gibi bir savaş suçlusudur. Şehit falan değildir. Ölüp gitmiş ve bir çukuru doldurmuştur.

Hizbullat’ın olmaz olası komutanı Nasrallat’ın açık beyanı var. Adam “Putin’i Suriye’de savaşın tarafı olmaya Süleymani ikna etti” diyor övünerek. Yani diyor ki “bizim öldürdüğümüz mazlumlar bir yana Rusya’nın da on binlerce Müslüman katletmesini biz sağladık.”

Hatırlayın, Amerika, sakız gibi kullandığı Süleymani’yi bir bombalamada öldürünce Türkiye’deki İran lobisi başladı hemen ötmeye: “Amerikan emperyalizmi büyük komutanı şehit etti.” Yok öyle yağma. Pislik katil Amerika bir başka pislik katili ortadan kaldırdı sadece. Zira pislik katil Amerika’nın, diğer pislik katille işi kalmamıştı. Mesele budur.

Süleymani’nin cehenneme odun oluşunun birinci yıldönümünde Türkiye’deki İran lobisi “açık bir terbiyesizlik” yaparak onu anmaya kalkıştı. Hem de Saadet Partisi ve Hüdapar’ın yüksek düzeyli temsilcilerinin katılımı ile. Elçilik düzeyinde bir anma idi bu. Allah’tan, bizim asil gençlerimiz, toplantı adı altında düzenlenen o aşağılık eylemde “Katil İran, katil Süleymani” sloganları atma fırsatı buldular da herifler o toplantının propagandasını yapamadılar.

Her zaman söylüyorum. Türkiye’deki İran lobisi, bir ucu Nusayri vatandaşlarımıza, bir ucu DHKP-C gibi terör örgütlerine, bir ucu cem evlerine, bir ucu camilere, bir ucu bazı güya İslami STK’lara, bir ucu bazı güya Alevi derneklerine, bir ucu Saadet ve Hüdapar’a, bir ucu TGB ve Perinçek ekibine uzanan güçlü bir lobidir.

Üstelik bu güçlü lobi kimine para, kimine şöhret, kimine ideolojik aptallık, kimine antiemperyalizm gazı vererek ilerlemektedir yoluna.

İşin benim açımdan en üzücü yanı ise değil bir İslam devleti, bir mezhep devleti bile olmayan, Müslümanlar dışında kimseye bir zarar verdiğini bilmediğimiz, görmediğimiz emperyalist İran’ın etki ajanlığını kendine yediren, yedirebilen Saadet Partisi’nin durumudur. “Yazıklar olsun” desek “yazıklar olsun” lafzının kendisine yazık olacaktır.

Yine de söylemekte bir beis görmüyorum: Yazıklar olsun!

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!