Dursun Çiçek imzalı belgenin orijinalini gönderen subay, Genelkurmay Başkanı emri ile, Korgeneral Nusret Taşdeler imzalı bir belgeyi daha savcılığa göndermiş.
O belgede şu ifadeler yer alıyormuş:
“TSK’nın ‘imaj tazelemesine’ büyük kitlelerin ortak meselelerini kullanarak başlamak gerekmektedir. Bu nedenle de, öncelikle PKK ve DTP üzerine alenen ve kamuoyu oluşturacak şekilde ve yukarıda maruz temalar çerçevesinde gidilmelidir. Aynı kapsamda ele alınması gereken bir diğer konu da din ve türbandır. TSK’nın dine karşı olmadığı çeşitli vesilelerle ve şekillerde gündeme getirilmeli, başörtüsü ile türban farklılığı vurgulanarak bu konudaki yanlış anlamaların ve TSK aleyhinde oluşmaya başlayan kanaatin önü kesilmelidir.”
PKKve DTP üzerine gidilerek, TSK’nın imajını tazelemesi konusundaki öneriyi bir kenara bırakalım. Aslında o da bir fecaat!
Toplumun PKK’ya yönelik tepkisini kullanarak, imaj tazelenir mi?
Bu; açıkça, PKK’nın terör eyemlerinin istismar edilmesi anlamına gelmez mi?
Bunun devamında, “Acaba PKK’nın terör eylemleri, âli menfaatler uğruna, zaman zaman devlet görevlileri tarafından destekleniyor mu?” şeklinde dile getirilen şüphelere haklılık payı kazandırmaz mı?
Evet, bunları bir kenara bırakalım..
Biz gelelim, generalin türban konusundaki tesbitine..
Ne diyor Taşdeler Komutan?
İfade aynen şöyle: “Başörtüsü ile türban farklılığı vurgulanarak, bu konudaki yanlış anlamaların ve TSK aleyhinde oluşmaya başlayan kanaatin önü kesilmelidir.”
Demek ki TSKda, türban konusundaki tavrının, kendileri aleyhine bir kanaat oluşmasına yol açtığının farkında..
Bu doğru bir tesbit.
TSK’nın, halk nazarındaki konumunun farkına vardığı yönünde, sevindirici bir gelişme bu..
Tesbit doğru ama.. Çözümde yine sakatlık var.
Çözümü ne Taşdeler Komutan’ın?
“Başörtüsü ile türban farklılığının vurgulanması..”
İyi de Sayın Komutan, bunu yıllardır siz vurgulamaya çalışıyorsunuz zaten..
Vurgulamaya çalışıyorsunuz ama, içi boş bir iddiadan yola çıktığınız için, başarılı olamıyorsunuz.
Bir yandan “başörtü ile türban farklı” diyorsunuz. Böylece üniversiteye giden kızların başlarındakinin “türban” olduğunu iddia ederek, yasaklamaların “türban”a yönelik olduğunu ileri sürüyorsunuz.
Ama gerek askerlerin yemin törenlerine ve gerekse Orduevlerine “başörtülü anne”lerin girişini de engelleyerek, aslında “başörtü-türban” farkı gözetmeden bir yasakçılık peşinde olduğunuzu ispatlıyorsunuz!
Şu olmuş, bu olmuş tartışmasına, isterseniz girmeyelim..
Şu andan sonrasına bir bakalım..
Önce şunu belirleyelim..
Askerin, üniversitedeki kızların başına karışma hak ve yetkisi yoktur!
Bunun altını kalın çizgilerle çekelim.. Siz de çekin Sayın Komutan..
Sonrasında da, Orduevlerine girecek bayanların, başlarına ne takarlarsa engellenmeyeceğini, açık bir şekilde ilan edelim...
Öyle kelime / kavram farklılıklarının arkasına saklanmayalım....
Açık ve net şekilde, “Şu şekildeki bir başörtüsü, Orduevlerimize giriş için yeterlidir” deyin..
Bunu belirlerken de, gerek İslâm dinindeki, hanımlar için “Saçların görünmemesi” ilkesini dikkate alalım.. Gerekse bu zorunluluğun, Türk toplumundaki uygulanış şeklini dikkate alalım..
Ve şunu unutmayalım, “Sizin vazifeniz olmadığı halde girdiğiniz bu tartışmadaki çözüm başarısızlığınız, asli vazifelerinizdeki başarısızlıklarınızın da göstergesidir.”
Evet halk; hiçbir fark olmayan “türban-başörtü” konusundaki kısır tartışmanıza bakıp, şu çıkarımda bulunuyor: “Bu fındık kabuğunu doldurmayan konuyu böylesine tartışanlar, kimbilir terör konusunda da, hangi kısır tatışmalar icat edip, sonra da o kısır tartışma sebebiyle terörle mücadelede başarılı olamıyorlardır!..”
Ben hatırlatayım, siz yine de, “imaj tazeleme”nizi bildiğiniz gibi yapın Sayın Komutan!
VAKİT