Muş Eğitim-Bir Sendikası seminer salonunda “Yaşlılık ve Yaşlılığa Müslümanca Bakış” adlı bir seminer verdi. İlyas Sayım’ın Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda Mustafa Durmuş şu konulara değindi:
YAŞLILIK NEDİR?
Yaşlılık, insan ömrünün bebeklik, çocukluk, yetişkinlik gibi dönemlerinden biridir. Yaşlılığın başlangıcının ne zaman olduğu, kime “yaşlı” deneceği, toplumdan topluma göre, içinde bulunulan çağın koşullarına göre değişmektedir.
Yaşlılık, fiziksel gücün azalmaya, sağlık sorunlarının ve başka sorunların görülmeye başladığı bir dönemi ifade eder . Yaşlılık, biyolojik, psikolojik, sosyolojik, takvimsel bakımdan olmak üzere çeşitli yönlerle ele alınabilir. Yaşlılığın başlangıcı, biyolojik bakımdan ele alındığında, örneğin menopoz döneminin başlangıcı olan 45-55 yaş arası yaşlılığın başlangıcı sayılabilmektedir. Bununla birlikte, daha genel kabul gören emeklilik temel alındığında ise, yaşlılık yaşı 60-70 arasında değişebilmektedir. Yaşlılık, insan hayatının zorunlu olarak geçirmek durumunda kaldığı ve önlenmesi/geri gelmesi mümkün olmayan sosyolojik, psikolojik ve biyolojik bir süreçten ibarettir. Diri diri gömülme, açlığa terk edilme, boğularak öldürülme veya kaba kuvvete başvurularak öldürme gibi farklı uygulama biçimleri bulunmaktadır. Sibirya’da bir ilkel toplum olarak yaşayan Çukşenler, yaşlanınca güç ve kuvvetten düşen, böylece başkalarına bağımlı hale gelen insanların öldürülmelerine ya aile meclisi karar verir, ya da bu olay yaşlının kendi arzusu doğrultusunda gerçekleştirilir. Başka bir Sibirya halkı olan Yakutlarda da eskiden yaşlıların öldürüldükleri bilinmektedir. Eskimolarda yaşlıların buzdan kulübelerde ölüme terk edilmesi, bir balık avı sırasında bir buzulun üstüne bırakılması, eski Japonların yoksul köylerinde ihtiyarların “ölüm dağları” denilen dağlara bırakılmaları gibi kötü muameleler söz konusudur. .( İsmail Tufan, Antik Çağdan Günümüze Yaşlılık). Din, yaşlılara karşı ancak şefkat ve merhamet duyguları içerisinde hareket edilmesini öngörür. Onlara farz olan ibadetlerin ifasında dahi bir takım kolaylıklar getirmiştir(SANCAKLI,2006).Hz. Peygamber bir hadislerinde bu realiteyi “Ey Allah’ın kulları! tedâvi olun, çünkü Allah, her hastalık için mutlaka bir devâ yaratmıştır. Ancak bir dert müstesna, o da ihtiyarlıktır. Kur'ân, yaşlılığı, ölüm gibi insan hayatının tabii bir parçası olarak görür. Hatta insanların dikkatlerini yaşlanma dönemine çekerek bu döneme özel bir önem atfeder. Kur'ân-ı Kerim’de yaşlılık dönemiyle ilgili pek çok âyet bulmak mümkündür. Bunlar arasında doğrudan yaşlılık dönemiyle ilgili âyetler olduğu gibi, anne-babanın yaşlılığı/bakımı ve bazı peygamberlerin yaşlılık dönemleriyle ilgili âyetlerden bahsetmek de mümkündür. (Hac, 22/5; Yâsîn, 36/68; Mü’min, 40/67; Bakara, 2/266; Meryem, 19/2-8; Âl-i İmrân, 3/38-40; İbrâhim, 14/35, 39-40; Zâriyât, 51/24, 28-29; İsrâ, 17/23-24). Kur’ân’ın “erzeli’l-umur” adını verdiği hayatın son evresi fizyolojik ve psikolojik güç ve yetilerin zayıflamaya yüz tuttuğu aşamadır. Kur’an’da başka bir âyette daha “erzeli’l-umur” dan benzer ifadelerle şöyle söz edilir: “…Dilediğimizi belirtilmiş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz, sonra sizi bir bebek olarak çıkarıyoruz. Sonra güç (ve kabiliyetlerinize) ermeniz için (sizi büyütüyoruz.) İçinizden kimi (henüz çocukken) vefat eder, kimi de ömrünün en kötü çağına (ihtiyarlığa) götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. (Hac, 22/5.)
Rabb’in, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anaya babaya iyilik etmenizi emretti. İkisinden birisi, yahut her ikisi, senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara “öf!” bile deme, onları azarlama! Onlara güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve:
‘Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de Sen onlara (öyle) rahmet et.’ diyerek duâ et. (İsrâ, 17/23-24.)
Bana ve anne-babana şükret.” (Lokman, 31/14.)
“Biz insana anne-babasına iyilik yapmasını tavsiye etmişizdir.” (Ankebut, 29/8)
“Allahım! âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan ve ihtiyarlıktan Sana sığınırım. (Buhârî, Deavât, 38)
Yaşından dolayı ihtiyara hürmet eden her gence Allah, yaşlılığında hürmet(hizmet) edecek kimseler müyesser kılar.( Tirmizî, Birr,)
“Yaş açısından büyük olan söze başlasın( Buhârî, Edebü’l-Müfred)
EMEKLİLİK
Günümüz toplumlarında yaşlanma ile birlikte gelen en önemli rol kayıplarından bir tanesi de emekliliktir. Emekliliğe verilen anlam topluma ve kişiye göre değişkenlik gösterir. Ortalama yaşam süresinin artmasıyla birlikte emeklilik yaşıyla ölüm arasındaki süre önemli miktarda artmıştır.
Emeklilik bir taraftan hayatın alışılmış yaşam sürekliliğini ve ritmini bozarken diğer taraftan kişinin sosyal kimliğinin ve ilişkilerinin değişikliğe uğramasına sebep olur. Emekli olan yaşlıların birçoğu ekonomik yönden üretken bireyler olma, otorite ve saygınlık gibi birçok toplumsal rollerini kaybetmektedirler.
SOSYAL ROLLER
Mesleki kariyerini başarıyla sonlandırmış, geniş ilgi alanları olan, sosyal konumu, eğitimi yüksek olan ve toplumsal bütünleşmesini sağlayan bireylerde emekliliğe bakış olumludur ve bu döneme daha kolay uyum sağlarlar. Göreceli olarak pasif bir yaşama geçilen bu dönemde yaşlı bireyin mutlu ve huzurlu bir yaşam sürebilmesi ve sosyal çevreye uyum sağlayabilmesi adına onu aktifleştirecek yeni uğraş alanları ve sosyal roller bulunmalıdır.
Böylece yaşlılar bebeklerin ve çocukların yetiştirilmesinde aktif rol oynayabilmekte, üretken bireyler olma özelliklerini devam ettirebilmektedirler. Nesiller arasındaki iletişimin devamı ve yaşlıların çocuklarıyla birlikte yaşayabilme olasılıkları da artmaktadır. Emekliliğin kadın ve erkek cinsiyetler üzerine de farklı etkileri vardır.
EŞ KAYBI
Yaşlılık dönemindeki en önemli sorunlardan birisi de eş kaybıdır. Demografik bulgulara göre; yaşlı kadınların %51’i ve yaşlı erkeklerinse %14’ü hayatlarında en az bir kez eşlerini kaybetmektedirler.
Bu dönemde emeklilik ve kronik hastalıklar gibi nedenlerle sosyal bir geri çekilme yaşanır ve aile ve eş ilişkileri önem kazanır. Yıllar boyunca birlikte yaşanılan eşle birbirine bağlanma, kenetlenme ve iç içe geçmiş roller mevcuttur. Eşin ölümüyle birlikte diğer eşin dengesi bozulabilir. Eşin ölüm nedeni, hastalık süreci ve geçmiş hayatlarındaki olumsuz ilişkiler ölen eşe karşı ikilemli (ambivalan) duyguların beslenmesine neden olabilir. Kişi bir taraftan eşinin kaybına alışmakta zorlanırken diğer taraftan içten içe eşi tarafından terk edildiği için öfke duyulabilir.
Eş kaybı kadın ve erkekler üzerinde farklı etkilere sahiptir. Kadınlar eş kaybı sonrası tek başına veya çocuklarıyla birlikte yaşamaya daha kolay adapte olurlar. Erkekler de ise eş kaybı daha büyük bir yıkım oluşturur. Özellikle yaşlı erkeklerin eşlerinden aldıkları duygusal destek daha fazladır. Bu desteğin kaybı sonucu erkekler, yalnız veya çocuklarıyla yaşamaya kadınlar kadar kolay adapte olamazlar. Bu yüzden eş kaybı sonrası yeniden evlenme oranları erkeklerde kadınlara göre yaklaşık 5 kat fazladır.
BAĞIMLILIK
Yalnızlıkla bağımlı olma arasında bir ilişki söz konusudur. Yaşamı boyunca başkalarına bağımlı ve edilgen olarak yaşamış bireyler yaşlanıp sosyal ilişkileri ve bilişsel fonksiyonları azalınca yalnızlık hissi artmaya başlar. Bu bireyler mutlu olma adına sürekli aileleri ve arkadaşlarıyla vakit geçirmek, onlar tarafından korunmak isterler. Bu bağımlılığın azaltılabilmesi için bilişsel fonksiyonlarının mümkün olan en iyi oranda korunması gerekir.
UMUTSUZLUK
Yaşlılık dönemindeki sorunlardan birisi de umutsuzluktur. Umutsuzluk bir amaca ulaşmaya çalışırken olumsuz beklentiler ve çözümsüzlük duyguları şeklinde tanımlanabilir. Umutsuzlukla birlikte çaresizlik, değersizlik, kararsızlık, harekete geçememe, suçluluk duyguları ve intihar düşüncesi gibi duygular da görülebilir
ÖLÜM
Geçmiş günlerin iyi yaşanamadığı duygusu, yapılan davranışlardan pişmanlık hissi ve hayatı yeni baştan yaşama isteği gelişirse yaşlıda benlik bütünlüğü kavramı gelişemez. Sonuçta ölüm korkusu ve umutsuzluk duyguları gelişir. Yapılan araştırmalar sonucunda bireylerin yaşı ilerledikçe umutsuzluklarının arttığı gözlenmiştir.
Ayrıca, toplumdaki sosyal statü ve rolleri, ekonomik koşulları, eş, aile ve akraba desteği daha yüksek olan bireylerin daha az umutsuz oldukları gözlenmiştir. Kronik hastalıkları olan, yeti yitimine uğrayan, sosyal güvencesi olmayan, yalnızlık hisseden, dul ya da hiç evlenmemiş olan bireylerinse daha fazla umutsuzluğa kapıldıkları gözlenmiş .
YAŞLILIKTA DEPRESYON
Depresyon, en sık görülen ruhsal bozukluklardan birisidir. Depresyon bebeklikten başlayarak her yaş grubunda görülebilmektedir. Yaşlı bireylerde tek başına ya da diğer hastalıklarla ilişkili olarak ortaya çıkabilmektedir.
Genç erişkinlerde majör depresyon görülme oranları %10-15 arasında bildirilirken, yaşlılarda majör depresyon görülme sıklığı %3 civarında açıklanmaktadır. Bunu yanında yaşlılarda da eşik altı depresyon görülme sıklığı %15, depresif belirtilerin görülme sıklığı ise özellikle de bakımevleri, hastaneler ya da diğer uzun süreli bakım veren kurumlarda %60’a varan oranlarda bildirilmektedir.
Yaşlılarda Depresyona Bağlı İntihar
Bütün yaş grupları içerisinde depresyon nedeniyle intihar planlaması, teşebbüsü ve ölümle sonlandırma riski en fazla olan yaşlı grubudur. Yapılan çalışmalarda 65 yaşın üzerindeki erkeklerde genel toplumda beklenen intihar oranının beş katı, 85 yaşın üzerinde altı katı olduğunu belirtilmektedir. Erkeklerde intihar oranı yaşla birlikte sabit olarak artmaktadır
Türkiye’de yaşlı grupta intihar en fazla 75 yaş ve üzerindeki erkeklerde görülmektedir.
Yaşlı grupta her iki cinsiyet içinde en yaygın intihar nedeni hastalıktır.
Ülkemizde yaşlı intiharı ile ilgili veriler diğer ülkeler ile benzerlik göstermektedir.
Yaşlıda intihar riskini artıran hastalıklar arasında yeti yitimine yol açan kronik hastalıklar, depresyon, kalp hastalıkları, nörolojik hastalıklar ve kanserler bulunmaktadır. Özellikle terminal dönemde bulunan yaşlı kanser hastaları, intiharı mantıklı bir “çıkış yolu” olarak görebilmektedir. Bu hastalarda intihar riski teşhisten hemen sonra ve kemoterapi sırasında en yüksek düzeydedir.
Amerika’da 116 parkinson hastası ile yapılan bir çalışmada hastaların %28’inde ölüm düşüncesi, %11’inde intihar düşüncesi olduğu ve %30’unun intihar girişiminde bulunduğu bildirilmiştir
Ülkemizde yapılan bir çalışmada geriatri polikliniğine başvuran hastaların %30.7’sinde, yatmakta olan hastaların %35’inde majör depresyon saptanmıştır (Ertan 1998)
Kızıl ve ark.’nın (2007) 65 yaş üzeri majör depresyon tanısı alan bireylerle yaptığı çalışmada, çalışmaya katılan 130 kişinin 51’inde (%39.2) ölme isteği olduğu saptanmıştır.
YALNIZLIK
Yaşlılık, yaşam sürecinde en yalnız kalınan ve yalnızlığın en fazla hissedildiği yaş dönemidir. Yalnızlık kavramı incelendiğinde istenmeyen ve hoş olmayan deneyim olarak belirtilmektedir. Bu yapıya göre duygusal yalnızlık aile, eş, sevgili gibi daha yakın olan ilişkileri kapsarken, sosyal yalnızlık ise arkadaş, komşu, iş arkadaşlığı gibi ilişkilerin eksikliğinden kaynaklanmaktadır.