Bugün 8 Ekim. Bu sadece yazın bittiği, sonbaharın müşahede edildiği, kışın ayak seslerinin duyulduğu bir tarih anlamına gelmiyor. 6-8 Ekim tarihleri Kobani ile dayanışma, IŞİD’i lanetleme adı altında Türkiye Kürdistanında ortaya konulan ve sonuçları itibariyle IŞİD’i hiç de aratmayan Vandallığın, fanatizmin, despotluğun yıldönümü anlamına da geliyor. 6-8 Ekim demek PKK vahşetinin kurbanlarının sembol ismi olan Yasin Börü demek. Artık her Ekim bize daha fazla Yasin’i çağrıştıracak, Yasin’e ve geleceğimizin öbür adı Yasinlerimize kastedenlere nefretimizi arttıracak.
Sürüklenmiş PKK’li Cesedini Yasin Börü ile Karşılaştırmak
Şırnak’ta Sürüklenmiş PKK’li Cesedini Yasin Börü’yle yan yana getirerek cinayetin yıldönümünde vahşetin üzerini örtmeye çalışanlar var. Yasin Börü’nün şehadet yıldönümünde kamuoyu ve basında öne çıkan/çıkarılan bu kıyas dikkat çekici. Birçok medya kesiminde ve sosyal medya hesaplarında tam da vahşetin yıldönümünde Yasin Börü Sürüklenmiş PKK’li Cesedi ile karşılaştırıldı. Hatta birileri Yasin Börü’yü öne çıkaranları Sürüklenmiş PKK’li Cesedi üzerinden düpedüz samimiyet testine tabi tuttular!
Bu batıl bir kıyastır. Yasin Börü ile ona vahşice kıyan bir zihniyet ve yapının müntesiplerini yan yana getirmek, birlikte telaffuz etmek dahi ayıptır, zulümdür, ahlaksızlıktır. Hele de Sürüklenmiş PKK’li Cesedini göstererek Yasin’i ananları samimiyet testine tabi tutmanın, sigaya çekmenin hiçbir ahlaki ve tutarlı yanı yok. Kendileri bizatihi tarih ve vicdan mahkemesinde hesap vermesi gerekenler konumunda olanların mağdur ettiklerinden hesap sormaya kalkışmaları komiktir!
Ölü bir bedenin yerde sürüklenmesine elbette alkış tutacak değiliz. Aksine fail ve maktulün kimliğine bakmaksızın bu fiili lanetler, telin ederiz. Bununla birlikte birileri bu çirkin olayı kendi vahşiliklerinin üzerine örtmenin aracı kılıyorsa, kendisini meşrulaştırmanın bahanesine dönüştürüyorsa, demagoji ve ajitasyon malzemesine dönüştürüp daha dün kıydıkları insanların önüne samimiyet testi olarak koyuyorlarsa burada “dur” deriz. Kaldı ki Yasin Börü Silvan’da polis öldürüp cesedini yakmadı ki Cesedi Sürüklenmiş PKK’li militanın kıyası olsun.
Dün Yasin’e Kıyanlar, Bugün Yasinlere Kıymaya Devam Ediyorlar!
Yasin Börü ve arkadaşlarına haksızca ve de vahşice kıyanlar o gün bugündür boş durmadılar. Dillerine doladıkları sahte barış söylemleri, Kobani ile sözde dayanışma etkinlikleri ve sonuç olarak hiçbir farklarının olmadığı IŞİD’i lanetlemek adı altında cinayetlerini sürdürüyorlar. Son üç aydır da 6-8 Ekim’den edindikleri özgüven içeresinde daha bir gözüdönmüş vaziyette hareket etmektedirler. “Özyönetim” ve “Özsavunma” gibi büyülü kavramların arkasına sığınarak Yasinlerin kanı üzerine kurdukları korku diktatörlüğünü resmileştirmeye çalışıyorlar. Bu çerçevede gözlerine kestirdikleri Kürdistan yerleşimlerinde sivillerin arkasına saklanarak kaçak dövüşüyorlar. Ama bu kez devletin şedit yüzünü karşılarında bulmanın verdiği şoku yaşıyor, sendeliyorlar. Sendeledikçe de cepheye süremedikleri halka cezayı kesiyorlar. Bir yandan öldürmeye, katletmeye devam ediyor; diğer yandan da yaklaşan 1 Kasım seçimlerinde muhtemel bir hezimeti önlemek için halkın üzerindeki baskı, tehdit, şantajın dozunu arttırıyor; dipçik veya sopa siyasetini konuşturuyorlar. Bir de o kadar inandırıcılık ve tutarlılıktan uzaklar ki bizatihi kendileri öldürdükleri insanların arkasından timsah gözyaşları dökmeye ve bunun üzerinden siyaset üretmeye de utanmıyorlar. Özetle bunlar utanmak nedir hayâ nedir bilmiyorlar!
Yasin Börü’nün kanı henüz yerdeyken Aytaç Baran’a kıyanlar bunlar değil miydi? Henüz 9 yaşında olan Elif Şimşek isimli kız çocuğu değil miydi PKK roketiyle bedeni parçalara ayrılan? Daha geçenlerde Sur’da bir aileyi topyekûn kuşatma altına alanlar onlar değil miydi? 13 yaşındaki Fırat Simpil’in bedenini paramparça eden bombayı bırakan kimlerdi? Daha bugün Silvan’da 9 yaşındaki Hasan Yılmaz’ın canını alan ve aynı aileden 3 körpecik çocuğu da yaralayan yine PKK bombası değil miydi?
Tüm bunlar ve daha onlarcası 6-8 Ekim Vandalizminden özgüven edinenlerin son 3 ayda Kürdistan halkına “Demokratik Özerklik” adı altında yeni armağanları..! Bir zamanlar bölgeyi kasıp kavuran, tüm Türkiye’ye kan kusturan “derin devlet” bile bu kadarını yapmadı. Bırakalım derin devleti, karşı olduğu söylenen o IŞİD’in bile çocuk cinayetleri sicili PKK’ninkisi kadar kabarık değil.
Bunlar İsrail’de değil Kürdistan’da yaşandı/yaşanmakta. Ama bir farkla ki roller ve aktörler yer değiştirdi bugün. Bugün Kürdistan’da halk adına halkın öz evlatlarına kasteden PKK… Düne kadar bölgeyi Filistin, TC’yi İsrail olarak tanımlayan bu zihniyet sahiplerinin gelinen noktada Siyonist İsrail’in Filistinli çocuklara reva gördüğü uygulamaları çağrıştıran cinayetlere girişmesi dramatiktir. Ve yine bugün Kürdistan il ve ilçelerinde halkın yerleşim alanlarında hendek kazanların, yolları tuzaklayıp patlayıcı yerleştirenlerin, kontrol merkezleri kurup keyfince ulaşımı engelleme marifetiyle Kürdistan halkına hayatı dar edenlerin daha düne kadar mayınlardan, kontrol noktalarından, karakollardan şikayet edenler olduğunu unutmayalım. Bunlar daha düne kadar karşı oldukları ve artık köhnemiş olan “eski Türkiye”den rol çalanlardır. “Yeni Türkiye”, “Eski Türkiye”ye tekabül eden 90’lı yıllar ruhundan arınıyor; peki, ya PKK? PKK de 90’lı yıllar ruhundan sıyrılıyor mu? Hayır, tam tersine 90’lı yılları bile aratmayacak cinsten vahşet uygulamalarına imza atıyor. Zorlandığında ise “kaza” deyip geçmeyi yeğliyor. Bu tutum ne kadar da “münferit vakıa” deyimini yansıtıyor değil mi? Yani tüm bu vahşi cinayetler, yakıp yıkmalar birer münferit vakıa efendilerin gözünde. Kendi ölüleri üzerine kıyameti koparanlar halkın çocuklarına yönelik kıyımlarını münferit vakıa olarak geçiştirmemizi buyuruyorlar!
Mesele Yasin Börü’nün Çok Çok Ötesinde…
Ama geçiştirmemeliyiz, geçiştirmeyeceğiz. Tıpkı dün Dicle Üniversitesinde olduğu gibi vicdan ehli Müslüman öğrenciler okudukları üniversitelerde Yasin Börü sembolü üzerinden bugünümüzü ve geleceğimizi teslim almaya ahdetmiş PKK vesayetine tavır almalı. Kürdistan’ın babalarının çiftliği olmadığını birileri bunlara hatırlatmalı. Bu bağlamda Diyarbakır’da şehit Yasin Börü’nün evi etrafında toplanan yüzlerce insanın ortaya koyduğu türden eylemlilikler çoğaltılmaya değerdir. Ha keza Ankara’da görülen duruşmada öne çıkan sahiplenme tutumu ve yanı sıra Kurban bayramında başlatılan “Hepimiz Yasin Börü’yüz” kampanyası gibi etkinlikler de anlamlı. Mümkünse Yasinlerimizin, Eliflerimizin, Fıratlarımızın, Hasanlarımızın öyküsü MEB tarafından eğitim müfredatına dahil edilmeli ve hatta 6-8 Ekim vahşet ruhunun bu sembol isimlerinin büstleri yapılmalı. Onların ismine atıf yapan caddeler, sokaklar, kültür merkezleri, parklar kurulmalı; adlarına büstler inşa edilmeli.
Mesele Yasin Börü’nün çok çok ötesinde. Mesele daha yeni yeni aşmaya başladığımız “eski Türkiye” vesayetinin bugün daha beter şekilde örgüt vesayeti olarak karşımıza çıkmasıdır. Özetle Yasin Börü’yü sahiplenmek günümüzü ve geleceğimizi teslim almaya ahdetmiş PKK vesayetine tavır almak demektir.