Adalet mülkün temelidir. Evet böyle olmalıdır. yargıya saygı duyabilmeyi çok isterdim.
Yargıda yaşanan olaylar karşısında saygı duyabilirseniz duyun bakalım.
İşte başımdan geçen bir olay:
2000'de başımdan geçen bir olay; İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde başlayıp, (Esas: 2000 / 242, Karar: 2004 / 52) Yargıtay 4. Hukuk'ta bitiyor..
Daha doğrusu bitmiyor. Dava dosyası AİHM'de..
Davacı Terakki Vakfı. Davalılar Ilgaz Zorlu, ben, Yetkin Gürsel, Mehmet Özmen, Şahin Lmt., Gün Reklam..
8 Mart'ta ise aynı açıklama ile ilgili olarak ayrı bir dava daha açılmış. Bu defa davayı Haluk Arı açmış, aynı konu ile ilgili Sanıklar, yine Ilgaz Zorlu, Erdal Bilaller, Yetkin Gürsel, Ufuk Güldemir, Semra Uncu, Erdal Şafak, Soner Yalçın, Bilgi Yayıncılık, Sabah Yayıncılık filan..
Her iki davayı açan avukat da aynı..
Sonuçta davadaki tüm davalılar hakkındaki dava reddediliyor ve ben tazminata mahkûm oluyorum..
Yani durum şu: Sözü söyleyen kişi ile, o sözleri yayınlayanlar hakkındaki dava reddediliyor. Ben ise dava dilekçesine konu edilmeyen, esasen hiç söylemediğim şeyler ileri sürülerek, mahkeme tarafından, bana iddia ve isnat edilen ifadeler sebebi ile tazminata mahkûm ediliyorum. İlk Derece Mahkemesi İstanbul 4. Asliye Hukuk. (Esas 2000 / 242, Karar:2004 / 52) Hakim: L. Göksun Özçelik 25195.
Esasen hakkımdaki dava tamamen hayali. 30-31 Ocak 2000 ve 16-21 Şubat 2000 tarihli yazılarım hakkında dava açılıyor.. Konu Dönme, Dönmelik, Terakki Vakfı ve Sabataylık konusu.. İki yazı ile ilgili iddia edilen ifadelerin hiçbirisi benim yazımda yok. Bir diğeri davada tartışılmamış bile, bir diğer yazıda da, dava dilekçesinde şikâyete konu edilmeyen ifadeler karara gerekçe yapılmış..
Türk mizah geleneğine konu olmuş bir fıkradaki gibi “Havada bulut var dediği için kendine ördek denildiği ve hakaret edildiği iddiası” kadar komik bir iddiadır bu.. Hakim burada kendini müşteki yerine koymuş ve hayali bir suç icad etmiştir..
Sonuçta mahkeme beni tazminata mahkûm etti. Yargıtay'a gittik. Olayı baştan sona anlattım. Oybirliği ile bu mahkûmiyet kararını onayladılar..
Peki şimdi ben ne yapayım Sayın Gerçeker, Sayın Yalçınkaya...
Ben ne yapayım, kimi kime şikâyet edeyim Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Sayın Adalet Bakanı, Sayın TBMM Adalet Komisyonu üyeleri, Sayın Baro Başkanları..
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin yapacak hiçbir şeyi yok mu?
Bu işleri yapanlar dokunulmaz mı? Kimsenin sadra şifa bir işlem yaptığı da yok..
Sahi, Ana Muhalefet Partisi'nin, AK Parti iktidarı döneminde yaşanan bu hukuk skandalı konusunda yapacağı, söyleyecek bir şeyi yok mu?
Merak ediyorum o zamanki Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkanı ve üyeleri kaç tane böyle kararın altına imza attılar.
Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir..
Telefonunu açık bırakan ve sık sık gevezeliğinin kurbanı olan, halkın inanç değerlerini alay konusu yapan saygısız bir milletvekilinin dikkatsizliğinden rejim krizi üretme gayretlerinin ötesine geçip, bu açık Türkiye gerçeğinin, hukuksuzlukların üzerine gitseler ne iyi ederler aslında.. Asıl rejim sorunu bu! Sözü edilen şahıs, aslında bir CHP geleneği olan “Kâbe Arabın olsun, Çankaya bize yeter.. Mekke'ye gideceğine, git Anıtkabir'i tavaf et” de diyebilirdi. Artık sanırım Çankaya'yı pek dillendirmezler. Türk'ün yeni Amentüsü’nü, Dinde reform programlarını, Yeni Mevlidi, Çermanlar, Behçet Kemaller yazmadılar mı? Allah'a küfretmeyi, “Tanrı'ya sitem” diye yorumlayan insanlar var bunların arasında.. Kimi CHP'lilerin gözünde “Atatürk'ün heykeli, Kâbe'nin taşından daha değerlidir” çünkü! (Merak edenler; CHP’nin Cumhuriyet’in 15. Yılı için yayınladığı Şeref Kitabı seçiklerine bakabilirler.) Darbecilerin, çetecilerin üzerine gitmesi gerekenler, hayali suçlar, suçlamalarla ideolojik ve politik sebeblerle hedef seçtikleri kişilerin üzerine gidiyorlar..
Bu tür gayretlerin içerisinde olanlar kimin arka bahçesinde oynuyorlar. Nasıl böylesine cür’et ve cesaret içinde oluyorlar?
Gerçeker’e sert siyasal içerikli bildiriler yayınlarken, biraz da kendi bahçesinde yaşananlarla ilgilenip, bu hukuksuzluklara mani olacak çözümler üretmesini dilerim..
Umarım bu şikâyetimi ciddiye alır ve ilgililere sorar, dosyayı istetir ve bir bakar.. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 04.10.2005 tarih ve E. 2004 / 12168, K. 2005 / 10235 sayılı kararı ile yerel mahkeme kararı Başkan Bilal Kartal, Üyeler Mustafa Kıcalıoğlu, Mehmet Uyumaz, Mahmut Bilgen'in oyları ile ve oyçokluğu ile onanıyor. Ayrıca tashihi karar talebinde bulunmuşum. 06.02.2006'da bu sefer oybirliği ile onamışlar.. Karar sayısı E. 2005 / 15541 ve K. 2006 / 594.
Bana bu yapılabiliyorsa, kime ne yapılmaz ki! Ben bir gazeteciyim.. Bir İnsan Hakları savunucusuyum..
Bu konuyu, bir anlamda ülkemin geleceği açısından hayati bir mesele olarak gördüğümden, sonuna kadar takip edeceğim.. Her vesile ile bu konuyu önlerine koyacağım..
Hukukta “Ben yaptım, oldu..” olmaz.. “Benden hesap sorulamaz..” olmaz. Adaleti inşaa ve ihya etmesi gereken bir kişi, hukuku ayaklar altına alıyor ve bir ülkede kimse bunun hesabını sormuyorsa, orada her an her şey olabilir.. Bugün bana yapılan, yarın bir başkasına yapılır, hatta bu karara imza atanlar da bir gün gelir bu hukuksuzluktan şikâyetçi olurlar..
Bu kişiler ya okuduklarını ve duyduklarını anlamıyorlar, ya da bu işin içinde bir şey var.. Hadi ilk derece mahkemesinde böyle oldu. Yargıtay'da murafaaya katıldım, anlattım. Yine karar olumsuz. Ardından tashihi karar.. Farklı heyet üyeleri. Ama bu sefer, bir de oybirliği ile aleyhime karar verildi!..
Bu sorunu kim çözecek!
Yargıya saygı duymak istiyorum ve bekliyorum..
Hiçbir şey için geç değil!
Dilerim AİHM'den önce birileri bu sorunu çözmek için hukuki bir mekanizmayı işletir ve bundan sonrası için de bu tür hukuk dışılıkların önüne geçilmesini sağlayacak bir düzenleme yapılır..
Selam ve dua ile..
Vakit gazetesi