Yargıtayın amacı üzüm yemek mi, bağcı dövmek mi?

Ali İhsan Karahasanoğlu

Son tahliyeleri mi konuşuyoruz?

Somut öneri için, değişik örnekler verelim.

Bir ordu, birkaç cephede savunma yapıyorsa, cephelerden birisinde zor durumda kaldığında ne yapar?

Tabii ki diğer cephelerden zor durumda olduğu cepheye takviye yapar.

Bir fabrikada, üretim sırasında bölümler arasında uyumsuzluk ortaya çıkarsa... Bir bölümün ürettiği parça sayısı, diğer bölümlerin ihtiyacına yetişmezse, ne yapılır? Yeterli üretim yapamayana,  takviyede bulunulur.

Örnekleri çoğaltabiliriz. Bu örneklerdeki doğru çözümler, öyle çok büyük bir akıl, ustaca bir zekanın ürünü buluş da değil.

Çok sıradan, olması gereken uygulamalar..

Peki, bunun aynısı, Yargıtay’da niye yapılmıyor?

Şu an Yargıtay’da 250 hakim var.

Tartıştığımz tahliyelerin müsebbibleri, 1. Ceza Dairesi, 9. Ceza Dairesi, kısmen 10. Ceza, bir de 11. Ceza Dairesi.

Yani dört tane dairedeki davalar sebebi ile günlerdir tartışma çıkıyor.

Yargıtay’da hukuk daireleri var.

Tam 21 tane.

Tartıştığımız tahliyelerin, hukuk dairelerindeki davalar ile uzaktan yakından ilgisi yok. Çünkü o daireler, zaten ceza davalarına bakmıyorlar.

11 tane de ceza dairesi var.

Onların bir kısmı zaten 10 yıldan az ceza gerektiren suçlara baktıkları için, baktıkları dosyada 10 yıllık tutuklu sanık yok.

Kala kala, bu dört dairenin elindeki dosyaların bir kısmında sorun çıkıyor. 32 daireden sadece 4 dairedeki sorun sebebi ile bu kadar tartışma yapıyoruz!

Oysa çözüm de basit. Kanunda öngörülmüş.

Yargıtay Kanunu 17. Madde şöyle:

“Başkanlar Kurullarının görevleri:

Madde 17 – Başkanlar Kurullarının görevleri şunlardır:

(...)

b) Dairelerden birinin yıl içinde gelen işleri normal çalışma ile karşılanamayacak oranda artmış ve daireler arasında iş bakımından bir dengesizlik meydana gelmiş ise takvim yılı başında toplanıp bir kısım işleri başka daireye vermek,”

Demek ki ne imiş?

Yargıtay Başkanlar Kurulu, gerektiğinde, bazı dairelerde iş yükü artınca, onun bir kısmını işi az olan başka dairelere verebilirmiş!

Bunun yanı sıra, istenirse iş yükü artan daireye, diğer dairelerden geçici olarak üye görevlendirmesi de yapılabilir.

İstanbul’un Avcılar semtinde, gecekonduya girip 200 TL’yi çalan, zaten cezasını tutuklu olarak çeken ve tahliye olan hırsızın davasının bir senede sonuca bağlanması ile, bir sene 3 ayda karara bağlanması arasında ne fark var?

Bırakın, o dava üç ay geç karara çıksın.

Veya, İş Bankası’nın 1.000 TL’lik alacağı ile ilgili davanın temyiz  incelemesi, iki ay sonra sonuçlansa ne olur?

Şu bankanın 300 TL’lik haczi ile ilgili temyiz dilekçesine, üç ay sonra bakılsa ne olur?

O davalara bakan üyeleri, tartışmalı tahliyelerin olduğu dairelere görevlendirirsiniz. Bir çırpıda tüm dosyaları elden geçirtir, gerekli kararları aldırtırsınız.

Sonra üyeler, eski dairelerine tekrar geri dönerler.

Çok mu zor bu kararı almak?

Bence hiç de zor değil.

Ama devletin sistemi hantal.

Yüksek yargının da karar alması hantal.

Esnek değiller.

Bunun yanı sıra, bir de işin içine ideolojik saplantıları da girince, bugünkü tablo çıkıyor karşımıza.

Sorunları çözmekte, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek peşindeler.

Tam bir sene önce bugünlerde, Yargtay’da 30 üyeliğin boşaldığı ve bunların yerine yeni üyelerin seçilmediğini tartışıyorduk.

“Dosyalar boyumuzu aştı. Karar alamyıoruz.Bazı daireler karar alacak sayıyı bile bulamıyor, toplantı yapamıyorlar” şikayetleri vardı.

Çünkü maksat, biraz daha solcu üyeyi, giderayak Yargıtay’a seçtirmekti. Nitekim 2010 Şubatı’nda amaçlarına ulaştılar.

Öyle ki, manevi tazminat davalarına bakan 4.Hukuk Dairesi’ne iki üye birden seçildi.

Ve Habarel’ın 9 hakimi mahkum ettirdiği skandal karar, bu dairece alındı.

İşte, istedikleri kararları, seçtirdikleri üyelere böyle aldırıyorlar.

Oysa, 9 hakimi tazminata mahkum ettirmek çok mu acildi ki, bir senede tüm incelemesi sonuçlandı da; 10 yıldır tutuklu olanların davaları, iki yılda, üç yılda sonuçlandırılamıyor!

Yargıtay Başkanı’ndan cevap bekliyoruz!

YENİ AKİT