Bolu’ya hakim oldu1992’de yargı camiasında mezhep kökenli bir kadrolaşmayı başlatan Seyfi Oktay’ın, bakanlıktan ayrılmasından 18 sene sonraki telefon görüşmeleri medyaya intikal ettiğinde, şahsen ben hiç şaşırmamıştım..
Seyfi Oktay, yargıdaki malum çözülemez kadrolaşmanın, çok önemli bir organizatörü idi..
Nitekim, partisi iktidardan ayrılalı yıllar olmuştu. Ama Seyfi Oktay, hâlâ Adalet Bakanı imişçesine, hakimler üzerinde etkin idi..
İşte o etkinlik sebebi ile olsa gerek, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün, Seyfi Oktay ile bağlantılı telefon konuşmaları ile gündeme gelmişti..
Evet, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı Köksal Şengün Bey, Yargıtay’a üye olmak için, HSYK üyeleri ile görüşüyordu..
Telefon trafiğinde, bir bayan avukat ile nahoş konuşmalar da vardı ama..
Orasını es geçelim.
İşin garabetine bakın ki, Yargıtay’a üye olmak için, CHP(SHP)’li eski Adalet Bakanı’nı devreye sokan Mahkeme Başkanımız, dün HSYK kararı ile Bolu’ya atandı.
Böyle bir habere sevinilir mi?
Bir hukukçu olarak; mesleğinin sonuna yakın bir zaman diliminde, bir hakimin böyle jübile yapmasına sevinmem hiç mümkün değil.
Ama, Yargıtay üyesi olmak için, eski adalet bakanlarından birisini devreye sokmak da, hiç hoş olmayan bir durum olsa gerek..
Hele hele, devreye sokulmak istenen kişi, siyasi iktidarın tam zıttı çizgideki bir eski Adalet Bakanı ise!
Hem eski Bakan devrede..
Hem de Bakan’la aynı siyasi çizgideki HSYK Başkanvekili..
Geçen sene olay deşifre olduğunda, HSYK Başkanvekili henüz siyasete girmemişti.
O tarihte biz onun çizgisini, “CHP” olarak belirtiyorduk.
Yanılmadık.
Köksal Şengün’ü Yargıtay’a seçmesi için müracaat edilen HSYK Başkanvekili, 12 Haziran seçimlerine katılmak için yüksek yargıdan istifa etti ve soluğu CHP’de aldı..
Bu da, hiç hoş olmayan bir durum..
Evet, yargı camiasındaki yerini değiştirmek için, siyasi iktidarla paralel çizgideki birilerini de aracı kılmak yanlıştır..
Ama siyasi iktidarın zıttı yöndeki siyasi görüşten kişilerle irtibatlı olmak, iki kere, hatta dört kere yanlıştır.
Dün akşam saatlerinde karar açıklanır açıklanmaz, hemen saldırı bombardımanı başlatıldı: “Hakim Şengün, başkanı olduğu mahkemenin kararlarında Balbay ve Haberal lehine, tahliyeye yönelik oy kullandığı için cezalandırıldı.”
El insaf yani..
Ben de tam tersini söylesem..
“Şengün, Yargıtay’a üye olmak için Seyfi Oktay’ı devreye soktu. Onun kanalından Yargıtay’a gitmek istiyordu.. Onun için de Seyfi Oktay’ın isteği üzerine Haberal ve Balbay’ın tahliyesi yönünde oy kullanmıştı” desem, doğru olur mu?.
Sırf verdiği kararlar sebebi ile bir hakimin görev yerinin değiştirildiğini ileri sürmek, işte böyle bir karşı cevabı da, tartışma masasına getirir.
Olay basit..
Bir hakim, hele hele özelliği olan bir mahkemenin başkanı olan hakim, avukatlarla senli benli olmaz. Olamaz.
Köksal Şengün olayında, telefon konuşmaları ile, “hakim-avukat” arasındaki “senli-benli muhabbet” sabit midir?
Sabittir.
Artık Köksal Bey’in diyeceği hiçbir şey olamaz.
Görüşme içeriklerinin şu veya bu yönde olması, aslında hiç önemli değil.
Tamamen havadan sudan konuşulsa bile, bir hakim, bir mahkeme başkanı, bir avukatla bu denli samimi şekilde sohbet edemez!
Bürosuna gidip, orada yemek yiyemez.
Bunu mesleğe yeni başlayan hakim bile bilir.
Ben, şu an meslekte olan onlarca hakim arkadaşıma, sırf yanlış bir şey akla gelmesin diye, bayram tebriği bile gönderemiyor iken, Ergenekon davasına bakan bir hakim, kendi yaşıtı da olmayan bir avukatla, bu samimiyeti nasıl kurabilir?
Köksal Bey, kararı ilk değerlendirmesinde, biraz da medyanın tesiri ile, “Bir baro başkanı sizin hakkınızda karar veriyor. Ve çalıştığınız yer değişiyor. Bu kabul edilemez” dedi.. Köksal Bey, HSYK’nın yeni yapılanmasında, barolardan gelen üyeleri kastederek bunu söyledi.
Ama şunu göz ardı etti.. Kendisi, 18 yıl önce bakanlıktan ayrılmış bir politikacıyı devreye sokarak, daha geçen yıl görev yerini değiştirmeye çalışıyordu..
“İbretlik bir durum” desek, haksızlık mı etmiş oluruz?
YENİ AKİT