Elbette yayınlayabilir. Belki dün yayınlandığı şekilde "böyle bir bildiri yayınlayabilir mi?" sorusu, meselenin can alıcı niteliğini ortaya koyabilir.
Bu bildiri, her şeyden önce, altında imzası bulunanlar yüksek yargıç sıfatını taşısalar da bir mahkemenin kararı değil. Birden fazla imzanın bulunduğu metinler, bir çıkar grubunu veya siyasî bir teşekkülü temsilen yayınlanınca, ortak amaca hizmet ettiği için doğaldır. Varoluş ve bir araya geliş sebepleri, bağımsız vicdanlarına uygun olarak hukuku işletmek olan yargıçların, dünkü bildirinin içeriğinde yer alan cümlelerin her birini eleştirmeden sonuna kadar benimsemeleri teknik olarak imkânsız. Hiyerarşik çalışan kurumlarda, en tepedekinin düşünceleri kurumu temsil edebilir. Adres belirtmeden "hukuk devleti olma ilkesiyle bağdaşmayan sistemli saldırılar"dan söz ederek birilerini suçlamak; sonra da bu davranışların "çözüm bekleyen sorunların ve gerçek gündemin ötelenmesine" neden olduğu gibi, bütünüyle siyasî bir değerlendirme, tek tek her yargıcın fikri olabilir mi?
Üstelik ortada bir anayasa tartışması yokken, olmayan bir tartışmanın tarafı olmak, yargıçların değil toplumun yapacağı sözleşme, yani mutasavver anayasa hakkında kesin ve keskin sınırlar koymaya kalkmak yargı erkinin tarafsızlığını yitirmesine yol açmaz mı?
Asıl bu bildirinin yol açacağı telafisi mümkün görünmeyen tahribat, yargının itibarına ve bağımsızlığına yönelik. Yargı bağımsızlığı, sadece yargı dışındaki kuvvetlere karşı değil, yargının kendi içinde de geçerlidir. Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun yayınladığı bildiri, şu anda bir başka yüksek yargı organında, Anayasa Mahkemesi'nde görülmekte olan iki dava hakkında hüküm tesis ediyor. Anayasa'nın 10. ve 42. maddeleriyle ilgili değişikliğe bildiri, aleni bir şekilde karşı çıkıyor. İkinci olarak Anayasa Mahkemesi'nde görülen ve asıl yargıyı tartışma haline getiren AK Parti'nin kapatılması davasında, savcının hazırladığı iddianameyi bir bütün halinde savunarak adil ve tarafsız yargılama ilkesini ortadan kaldırıyor. Bildiri, iddianameye yönelik eleştirileri "akla, mantığa ve hukuka aykırı" ilan ederek, Anayasa Mahkemesi'ni iddianame doğrultusunda etki altına alıyor. Savcılık taraftır, ama yargıçların üstelik Yargıtay daire başkanlarının başka bir mahkemede görülmekte olan bir dava hakkında savcıdan yana taraf olmaları, artık adil ve tarafsız yargılama imkânının kalmadığı anlamına gelmez mi?
Yargıtay Başkanlar Kurulu, bildiride açıkça AK Parti'yi "dilediği her şeyi yapabilme yetkisini halktan aldığı" inancı taşımakla itham ediyor. Bu üslûp bir polemik üslûbudur. Yüksek yargının böyle bir üslûbu seçmesi doğru bir yöntem değil. Bu itham, CHP lideri tarafından grup toplantısında dile getirilebilir, AK Parti de, demokrasilerde halk iradesinin sınırlarına dair spekülasyonlara girişerek, cevap verir. Böylece demokratik bilinç, iki partinin katkısıyla gelişmiş olur. Ama aynı cümle, yüksek yargı tarafından hakkında kapatma davası görülen bir siyasî partiye yöneltilirse ortaya, sanki yüksek yargı demokrasiye karşıymış gibi bir imaj çıkar.
Türkiye artık tüketici bir tartışmayı noktalamak zorunda. Yargıç dokunulmazlığı, yargının bağımsızlığını sağlamak için var. Yargının bağımsızlığı ise yargının tarafsızlığı için vazgeçilmez bir ön şart. Ama her yargı bağımsızlığı, tarafsız yargıyı getirmiyor. Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun iktidar partisi ile polemiğe girmesini, üstelik bu partinin Anayasa Mahkemesi'nde görülmekte olan kapatma davası hakkında hüküm tesis etmesini, "tarafsız yargı"nın bulabileceğiniz en dar sınırları içine yerleştirmeyi deneyin.
Zaman gazetesi