Yargının “sehven” tutuklama kararı verebilme gibi bir lüksü var mı?

Yargıdaki sorunları Osman Kavala örneği üzerinden değerlendiren Ahmet Taşgetiren, “sehven tutuklandı” izahını eleştirerek yargının sehven tutuklama kararı verme gibi bir lüksünün olamayacağını söylüyor.

Ahmet Taşgetiren’in Karar gazetesinde yayımlanan “Sehven mi otomatiğe bağlandığı için mi?” başlıklı yazısının (16 Ekim 2020) konuyla alakalı kısmı şöyle:

"Sehven" Arapça bir kelime. Unutarak anlamına geliyor. Namaz kılanlar bilir: “Sehiv secdesi” diye bir uygulama vardır. Namazın bazı kuralları unutarak yapılmadığında selam vermeden önce secde yapılır ve böylece unutma kusurunun bedeli ödenmiş olunur.

“Sehven” kelimesi siyaset dilinde de tepki çeken bir söz söylendiğinde tepkileri önlemek için “sözü söylenmemiş farz edin” türünde bir özür mahiyetinde devreye giriyor. 

“Sehven” bugünlerde bir yargı uygulaması çerçevesinde gündeme geliyor. Osman Kavala davasında.

Olay şu: Kavala malum, dün baktım, 1080 gün olmuş hala tutuklu, bu kadar uzun tutukluluk da tazminat gerektirdiği için suçları yenilemek ve yeni suçlardan tutukluluk kararı vermek gerekiyor, bu sebeple Kavala bir suçtan beraat ediyor, hemen başka suçtan dava açılıyor ve tutukluluğunun devamına karar veriliyor. Son olayda da İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesinde yeni bir suçtan iddianame hazırlanmış, iddianame kabul edilmiş ve Kavalanın tutukluluğunun devamına karar verilmiş.

Karar verilmiş ama, sonra bir de bakılmış ki, Kavalaya aslında 20 Mart 2020’de tahliye edildiği bir suçlama yüzünden tutuklama kararı verilmiş.

İşte “Sehven” burada devreye giriyor ve Mahkeme bu tutuklamanın eski karar unutularak yani “Sehven” verildiğini açıklıyor.

Nasıl, inandırıcı bir açıklama mı bu?

Öncelikle Mahkemenin “sehven” tutuklama kararı verebilme gibi bir lüksü var mı, diye sorulabilir.

Avukatlar her tutuklu için zaman zaman tahliye talebinde bulunurlar ve mahkemenin tutukluluğa gerekçe olan hususları tek tek incelemesi ve devamına karar verecekse elinde sağlam gerekçeler olması gerekir. Tutukluluğun bir “cezaya dönüşmemesi” gerekir. Tutukluluğun “otomatikleşmemesi” gerekir.

Türkiyenin “Uzun tutukluluk” diye bir sorunu var. Cezalandırılıyor bu yüzden AYMde ve AİHMde.

Özellikle de Osman Kavala davası bu sebeple eleştiriliyor. 1080 gündür tutuklu adam, ne mahkum edebiliyorsunuz, ne serbest bırakıyorsunuz. Açılan davalar düşüyor, yeni davalar geliyor.

İş o hale gelmiş ki, “sehven”ler devreye girmeye başlamış. Ne yaptınız, bu adamın tutukluluğunun devamına karar verirken bütün hukuki durumunu incelediniz mi, nasıl sehven tutukluluk kararı verdiniz? Ya da soralım, Türkiye’de başka böyle “sehven” verilmiş kararlarla ne kadar insan özgürlüğünden mahrum kalıyor?

Ne diyordu Adalet Bakanı Gül: Yargı “pardon” dememeli.

Bir şey daha söylemeli şimdi sayın Bakan: Yargı “sehven” dememeli. Çünkü farkında mısınız bilmem ama bedeli insan ödüyor, insan!

Yorum Analiz Haberleri

Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!
İşgal edilen zihinler