Yargının Nasıl Manipüle Edildiğinin Bir Örneği Olarak Soma Davası

Yıldıray Oğur, Soma’da 301 madencinin hayatına mal olan “kazaya” ilişkin dava sürecinde suçun nasıl örtüldüğünü uzun uzadıya ortaya koyuyor. Yargının nasıl manipüle edildiğini merak ediyorsanız sonuna kadar dikkatle ve ibretle okuyun!

Bugün Karar gazetesinde “Kast, olası kast, bilinçli taksir, bilinçsiz taksir?” başlığıyla yayımlanan Yıldıray Oğur imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:

Üç buçuk yıl süren Soma Davası’nda karar geçen hafta açıklandı. Karar, faciada hayatını kaybeden 301 madencinin yakınlarını ayağa kaldırdı. Kararı protesto etmek için Ankara’ya yürüdüler. Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) önünde maden şirketinin sahiplerine verilen cezayı protesto ettiler.

Buraya kadar olanların bir kısmını muhtemelen geçen hafta medyadaki haber kırıntılarından biliyorsunuz.

Peki, 301 madencinin ailesini bu kadar öfkelendiren neydi? Neden acılı aileler Ankara’ya yürüyüşe geçtiler ve neden HSK’nın önünde gösteri yaptılar?

Soma Faciası’ndan dört yıl sonra artık çok az insanın umurunda olan bu soruların cevapları davanın 3,5 yıllık kronolojisinde saklı.

Bu kronoloji aynı zamanda Türkiye’de adalet sisteminin ağır sorunları, darbe-FETÖ meselesinin suçları örtbas için nasıl bir kalkana dönüştüğünün de hikayesi.

Ama önce Türk Ceza Kanunu’na bakmalıyız.

Türk Ceza Kanunu’na göre, suçlar dört şekilde işlenebilir; doğrudan kast, olası kast, bilinçli taksir ve bilinçsiz taksir.

Bu suç hiyerarşisinde suçun ağırlığı ve cezalar ilkinden sonuncusuna doğru azalır.

Doğrudan kastta; fail yaptığı hareketin neticesini bilmekte ve bu neticenin meydana gelmesini istemektedir.

Olası kastta, fail belirli bir amaç doğrultusunda hareket ederken, bu amaca ulaşabilmesi için oluşabilecek yan neticeleri de öngörmekte ve bunların meydana gelmesini umursamamakta, bu neticelerin meydana gelmesini kabullenmektedir.

Bilinçli taksirde, fail dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak meydana gelebilecek suç teşkil eden neticeyi öngörmekte, ancak bu neticenin meydana gelmesini kesinlikle istememektedir.

Bilinçsiz taksirde ise fail, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmış ama eylemin sonucunu öngörememiştir.

Örneğin trafikte az kusurla birine çarpıp ölümüne ya da yaralanmasına neden olursanız, düğünde havaya ateş açıp birini yaralarsanız muhtemelen cezanız bilinçsiz taksirden verilir.

Geçen hafta Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği karara kadar bu böyleydi.

Mahkeme, 13 Mayıs 2014 günü meydana gelen, 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma Madeni faciasıyla ilgili üç buçuk yıldır devam eden davada nihayet kararını açıkladı.

Üç buçuk yıl önce hakkında düzenlenen iddianamede 301 kere olası kast ile kasten öldürme ve 162 kere nitelikli yaralama suçlarını işlediği iddiası ile cezalandırılması istenen madenin sahibi Can Gürkan, bilinçsiz taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olmaktan 15 yıl hapis cezası aldı.

Yani trafikte az kusurla birine çarpsaydı ya da bir düğünde havaya ateş açarak bir ölüme neden olsaydı alacağı cezayla aynı cezayı.

Dört yıldır tutuklu yargılandığı için eğer istinaf ve Yargıtay’da ceza bozulmazsa tahliye edilebilir ya da bir sene sonra serbest kalabilir.

Kazadan sonra basının karşısına çıkıp madeninin ne kadar güvenli olduğunu anlatan esas patron baba Alp Gürkan ise hiç tutuklanmadığı soruşturmada “taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma” suçlamasından bile beraat etti.

Peki, üç buçuk yılda ne oldu da 301 kere kasıtla adam öldürmekle suçlanan madenin patronu, bilinçsiz taksirle bir kişinin ölümüne neden olmuş gibi ceza aldı?

Kazadan sonra büyük bir özgüvenle madenini öven patron babanın dünya tarihinin en büyük maden facialarından birinde hiçbir kusuru bulunamadı ve beraat etti?

Bu sorulara cevap bulabilmek için davanın kronolojisinde biraz daha geriye sarmalıyız.

Soma’daki kömür madeninin 150 yıllık uzun bir geçmişi var. Uzun yıllar Türkiye Kömür İşletmeleri tarafından işletilen maden 2006 yılında Park Teknik AŞ’ye devredildi.

Fakat iki yıllık üretimden sonra şirket, 2008 yılında madende ciddi sorunlarla karşılaştı. 2009’da “…ocakta meydana gelen üretim çalışmaları sırasında oluşan yangınlardan dolayı üretim yapılamadığı… ileride telafisi mümkün olmayacak problemlerle karşılaşılacağının anlaşıldığı” gibi alarm veren gerekçelerle TKİ’ye başvurarak, ihale kanununa uygun olarak madeni Alp Gürkan’ın sahibi olduğu Soma Kömürleri A.Ş.’ye devretti.

Yani Soma Kömürleri A.Ş. madeni devralırken risklerin farkındaydı. Mahkeme safahatında 2008 yılında “önlem alınmazsa katliam olabilir” diyen yazışmalar bile ortaya çıkmıştı. Şirket, bu sorunların farkında olarak 2011’de bir uygulama projesi hazırlamış, bunun maliyetini karşılamak için devletten ek rezervler almış ama bu proje hayata geçirilmemişti.

(Bu havalandırma projesi yapılmadığı için kazada projenin uygulanacağı alanda 270 işçi hayatını kaybetti.)

Ama herkesin geldiğinin farkında olduğu felaket önlenemedi ve 13 Mayıs 2014 günkü Soma’da Türkiye’yi sarsan, dünyanın en büyük maden facialarından biri meydana geldi.

301 madenci hayatını kaybetti, 162 madenci yaralandı.

Kazanın ardından aralarında Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan, Genel Müdür Ramazan Doğru ile İşletme Müdürü Akın Çelik’in de bulunduğu 8 kişi tutuklandı. Kaza sonrası basının karşısına geçip madenlerinin ne kadar güvenli olduğunu anlatan, şirketin kurucusu baba Alp Gürkan hakkında ise herhangi bir adli işlem yapılmadı.

On ay sonra 2 Mart 2015’de Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından faciayla ilgili iddianame hazırlandı.

İddianamede aralarında Can Gürkan’ın da olduğu madenin tutuklu sekiz yöneticisi hakkında ‘olası kasıtla öldürme’ suçundan 301 kez 20-25 yıl, ‘neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama’ suçundan 162 kez 2-6 yıl hapis cezası istendi.

Dava, 13 Nisan 2015 günü görülmeye başlandı.

Duruşmanın ilk günü bütün gözler 34 yaşındaki üç aylık ağır ceza hakimi Aytaç Ballı’nın üzerine çevrilmişti.

Böylesine bir dava için yeterli tecrübesi olmadığı için eleştirilen genç hakim neredeyse iddianameyi ezberlemiş, sorduğu sorularla bütün teknik ayrıntılara hakim olduğunu göstermişti.

Ertesi günkü gazetelerde genç hakime övgüler vardı.

Vatan: “Soma’nın genç hakimi vicdanlara su serpti”

https://www.memurlar.net/haber/510728/soma-nin-genc-hakimi-vicdanlara-su-serpti.html

“Davaya bakan 34 yaşındaki henüz üç aylık ağır ceza hakimi Aytaç Ballı, 4 celse boyunca davaya damga vurdu. Müdahil avukatlarından sanık avukatlarına, mağdurlardan davayı izleyen sivil toplum örgütlerine kadar herkes Ballı’nın kararlarından etkilendi.”

Hürriyet: “Üç aylık ağır ceza reisi Aytaç Ballı’nın şaşırtan sorgusu”

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/uc-aylik-agir-ceza-reisi-aytac-ballinin-sasirtan-sorgusu-28768395

“İlk günkü karışıklıkların ve yaş ile tecrübesinin bu davaya yetmeyeceği yorumlarının aksine Ballı’nın dün gerçekleştirdiği sorguda dosyaya bir uzman, bir bilirkişi kadar hakim olduğu görüldü. 231 sayfalık iddianameyi ve raporları neredeyse ezbere bildiği, dosyada adı geçen onlarca kişiyi soyadlarından bile tanıdığı fark edildi. Kullanılan teknik malzemelerin markalarından, teknik terimlere kadar hakim olan Ballı’nın TBMM Soma Araştırma Komisyonu Raporu ile İş Teknik Müfettişleri’nin raporlarından ilgili bölümleri de sanıklara sorması dikkatlerden kaçmadı.”

Mahkemenin ilk duruşmasında ağır suçlamalarla karşı karşıya kalan sanıklar, bütün suçu, kazada hayatını kaybetmiş madenin başmühendisi Mehmet Efe’nin üzerine attılar.

Yıllar önce yine kazada hayatını kaybetmiş bir madencinin torunu olan başmühendis Efe, kaza sırasında iki kez oksijen tüpüyle madene girip, çok sayıda işçiyi kurtarmış ama ikinci girişinde madenden çıkamayarak hayatını kaybetmişti.

Sanıkların böylece sorumluluktan kurtulma stratejisi mahkeme başkanının sorgusu sırasında çöktü.

Davanın ilerleyebilmesi için mahkeme bilirkişi raporunun hazırlanmasını beklerken, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi meydana geldi.

Sanıklar, darbe girişimiyle oluşan havayı ve şaşkınlık verici karanlık işlerin altından çıkan FETÖ gerçeğini kendi savunmaları için bir fırsata çevirdiler.

Darbenin hemen ardından 9 Ağustos 2016 günü görülen davanın ilk celsesinde Soma Maden’in patronu Can Gürkan ve avukatları, daha önce de dillendirdikleri kazanın sabotaj olduğu iddiasını bu kez “FETÖ sabotajı” olarak dillendirmeye başladı. Daha da ileri gidip, davanın ilk savcısının, olayı takip eden Manisa Baro Başkanı’nın ve bilirkişilerin FETÖ bağlantıları olduğunu iddia ettiler.

Mahkemede söz alan Can Gürkan mahkeme başkanını suçlayarak şöyle dedi:

“Bizim bilimsel raporlarımız dikkate alınmıyor. Taleplerimiz kabul edilmiyor. 15 Temmuz’da bu ülke kendi halkına silah doğrultanları gördü. Ülkemiz PKK, FETÖ gibi terör örgütlerinin saldırısı altındayken bugün her şey yeniden şekilleniyor. Bu örgütlerin saldırısı altındayken bazı şeyleri sorgulamamız lazım. Manisa Barosu eski Başkanı Zeynel Balkız, süreçte etkin bir isim oldu. Bilirkişileri yönlendirdi. Baro olarak bu konuda taraf olduklarını açıkladı. Hedef belliydi hedef babam Alp Gürkan idi. Hedef şaştı. Okun ucu bana geldi...Türkiye’de çok şey değişti, yargı da değişecek. Bu olayları bize zarar vermek için yapıyorlar.”

15 Ağustos 2016 günü altında sekiz akademisyen ve bir elektrik mühendisinin imzası olan bilirkişi raporu mahkemeye ulaştı. Raporda şirket “madende yeterli yatırım yapılmadan, iş güvenliği önlemleri alınmadan üretimi artırmak, 2011 yılında havalandırmanın iyileştirilmesi ile ilgili yapılan projeyi hayata geçirmeden riskli S3 panosunda çok sayıda işçi istihdam etmek ve bu alanda üretimin artırmak” ile suçlanıyor ve kazadan sorumlu tutuluyordu.

Bilirkişi raporuna göre Soma Madencilik Şirketi, 2011 yılında bu risklerin farkında olarak havalandırma projesini hazırlamış, Türkiye Kömür İşletmeleri’ne sunmuş, proje onaylanmış, proje maliyeti çok yüksek olduğu için şirkete ek rezerv tahsis edilmiş ama yine proje uygulanmamıştı.

Daha sonra üç kez daha projeyi uygulamak için devletten ek rezervler alınmış ama yine de proje hayata geçirilmemişti. Bu havalandırma projesi yapılmadığı için kaza sırasında sadece S3 panosu bölgesinde 270 işçi hayatını kaybetmişti.

Bilirkişi raporu hem sabotaj iddialarını boşa çıkarıyor hem de maden 2009’da devralınırken, 2011’deki proje hazırlanırken şirketin yöneticisi olan baba Alp Gürkan’ı ve 2005’den itibaren şirketin yönetim kurulunda olan Can Gürkan’ı madendeki risklerin en baştan beri farkında olup, gerekli tedbirleri almamakla yani bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermekle suçluyordu.

Rapor üzerine kazadan iki yıl sonra baba Alp Gürkan hakkında iddianame düzenlenip dava açıldı. Gürkan, davanın görüldüğü Akhisar’a gelmeyerek İstanbul’da mahkemeye ifade verdi ve tutuksuz yargılanmak üzere bırakıldı.

Ayrıntılı bilirkişi raporuna rağmen sanıklar ve avukatları savunmalarını üzerine kurdukları sabotaj iddiasını her fırsatta tekrarlamayı sürdürdüler.

12 Ekim 2016 günkü duruşmada avukatlar bir süre önce Müge Anlı’nın TV’de yayınlanan programına katılan bir ailenin “Babamız kayıp onu arıyoruz, ‘Soma’yı ben yaktım’ deyip kaçtı” dediğini hatırlatarak “ATV’ye müzekkere yazılmasını, bu kişinin bulunmasını” bile istediler.

Bu arada Can Gürkan ve avukatları, hakim Aytaç Ballı hakkında “tarafsız olmadığı”, “sabotaj iddiasını inceletmediği” gerekçesiyle redd-i hakim talebinde bulunmaya başladılar.

Bu sırada Can Gürkan’ın avukatları, hakim Ballı’yı HSYK’ya şikayet etti.

Bir süre sonra superpoligon adlı şimdi kapanmış bir haber sitesine ilginç bir haber düştü.

Habere göre “Avukatlar sabotajla iddiasının araştırılmasına yönelik taleplerinin kasten reddedildiğini ve araştırılmadığını bunda da FETÖ ve DHKP-C tarafından yaratılan bilinçli ortamın etkisi olduğunu ileri sürerek HSYK’ya başvuruda bulunmuş ancak HSYK bu talebi reddetmişti. Ama habere göre HSYK’nın red kararına rağmen Adalet Bakanlığı bu iddiaları re’sen incelemeye alıp inceleme başlatmıştı. Adalet Bakanlığı’nca Soma maden kazasında sabotaj iddiaları ve davadaki yasadışı örgütlerin etkisi incelenecek”ti.

https://www.haberturk.com/gundem/haber/1337841-soma-davasinda-sok-gelisme

19 Aralık 2016 günkü duruşmada Can Gürkan ve sanık avukatları bu kez başka bir iddiayla redd-i hakim talebinde bulundular. Gerekçe bu kez mahkeme başkanının bilirkişilerle haberleşmek için bir WhatsApp grubu kurmasıydı.

Konu yine ilginç bir şekilde bir internet sitesinde haber oldu. “Soma davasında WhatsApp rezaleti” başlıklı habere göre Can Gürkan’ın avukatları, hakimi bir üst mahkeme olan Manisa Ağır Ceza Mahkemesi’ne ve HSYK’ya şikayet etmiş, Adalet Bakanlığı da ‘WhatsApp yargılaması’ konusunda re’sen inceleme başlatmıştı”

http://www.internethaber.com/soma-davasinda-whatsapp-rezaleti-1745817h.htm

23 Ocak 2017 günkü duruşmada mahkeme başkanı hakkında bu yüzden bir soruşturma açıldığını ve müfettiş görevlendirildiğini sanık avukatlarından duydu.

19 Nisan 2017 günkü duruşmada hakim Aytaç Ballı ile sanık avukatları arasında ilginç bir konuşma geçti.

“Son duruşmada da yöneltilen tehdidi aynen aktarıyorum: ‘Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner’ diye mahkeme heyetinin gözünün içine baka baka söylendi. Soruşturma meselesini mahkeme başkanı doğrudan sanık müdafilerine sordu. Dedi ki ‘Bir soruşturma var mı?’ ‘Var’ dediler. ‘Benle mi ilgili, heyetle mi ilgili?’ ‘Hepinizle ilgili’ yanıtını aldı. Ben hayatımda ilk defa görüyorum böyle bir şey.” (Mağdur avukatlarından Can Atalay’ın anlatımı. http://www.diken.com.tr/avukat-atalay-soma-davasi-sanigi-alp-gurkanin-avukatlari-yargitayla-gorusuyor)

Mahkeme başkanıyla ilgili Adalet Bakanlığı’nın re’sen bir soruşturma açıp açmadığıyla ilgili muamma sürerken, davada artık sona gelinmiş, bütün deliller toplanmış, savunmalar yapılmış, karar için savcılığın mütalaası beklenmekteydi.

Fakat savcı mütalaasını açıklaması beklenen Ocak 2016’daki duruşmada ek süre istedi.

Ek sürenin sonunda mütalaasını açıklayacağını söylediği 20 Şubat 2017’deki duruşmada da savcı verilen 10 dakikalık arada kararını değiştirmiş ve bir kere daha ek süre istemişti.

Bu arada medyada imzasız, kaynağı belirsiz haberlerle Soma’nın FETÖ işi olduğu tezi işlenmeye devam ediyordu.

“Her taşın altından çıkıyor: Soma da FETÖ izi” başlıklı bir haberde “İddianamenin hazırlanması sürecinde Soma davasına bakan kritik isimlerin FETÖ yapılanması tarafından belirlenmesi de dikkat çekti” gibi cümleler dikkat çekiciydi.

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/433242.aspx

Bütün bu isimsiz ve kaynaksız haberler, kararı erteleme çabalarının ne yapılmak istendiği 19 Nisan 2017 günkü duruşmada ortaya çıktı.

Can Gürkan’ın avukatlarının 9 Kasım 2016’da yaptıkları suç duyurusu üzerine Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Soma’da FETÖ sabotajı iddialarıyla ilgili soruşturma başlattığı ortaya çıktı.

Soruşturma dosyasında gizlilik kararı vardı ve üç yıldır Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmayla ilgili Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın böyle bir soruşturma açması hukuki teamüllere aykırıydı.

Gürkan’ın avukatları mahkemeden kararın açıklanması için bu soruşturmanın sonucunun beklenmesini istediler. Mahkeme bu talebi reddetti ama bu kez savcı Manisa’daki sabotaj soruşturmasını gerekçe göstererek davayı bitirecek mütalaasını açıklamak için üçüncü kez ek süre talep etti.

Mahkeme davayı 11 Temmuz 2017 gününe erteledi. Savcının ek süre talebine şerh koyan Mahkeme Başkanı Aytaç Ballı, Manisa Cumhuriyet Savcılığı’ndaki FETÖ’nün sabotaj iddiası soruşturması sonucunu beklemeden Savcı’nın mütalaasını 11 Temmuz’da vermesini istedi.

Mahkemenin verdiği arada Can Gürkan ilk cezasını sahtecilikten aldı.

Gürkan, 2014’de mahkemeye, faciadan 5 ay önce, 10 yıldan uzun bir süre şirketin en üst düzey yetkilisi ve sorumlusu olan babası Alp Gürkan’ın bir iç yönerge ile yönetim kurulundan ayrılıp, yerine kendisini getirdiğini, şirkete yeni seçilen yönetim kurulu üyesi Ramazan Doğru’nun ise ‘İş kazaları nedeniyle doğabilecek hukuki ve cezai soruşturmalarda münferiden sorumlu ve tek yetkili kişi’ olarak atandığını gösteren bir evrak sunmuştu.

Polis kriminalin yaptığı incelemede evrakın altındaki Doğru’nun imzası sahte çıktı. Bu sahtecilik için Gürkan’a 10 ay hapis cezası verildi.

Savcının mütalaasını açıklayacağı ve artık karar aşamasına geçileceği 11 Temmuz 2017’deki duruşma tarihi yaklaştıkça ilginç gelişmeler yaşanmaya başlandı.

5 Haziran’da iki yıldır davaya bakan mahkeme heyetinin üç üyesinden hakim Şule Tunç ve üç duruşmadır mütalaa vermeyi ek süre alarak erteleyen ve 11 Temmuz’da mütalaasını vermesi beklenen duruşma savcısı Şükrü Akyıl’ın tayinleri çıktı ve başka başsavcılıklarda görevlendirildiler.

16 Haziran’da gazete ve internet sitelerinde adı verilmeyen, kim tarafından hazırlatıldığı, mahkemeye sunulup sunulmadığı belirtilmeyen isimsiz uzmanların hazırladığı bir rapora dayanarak bir kez daha “Soma’da FETÖ izi” haberleri yapıldı.

Habere göre adı verilmeyen uzmanların hazırladığı raporda “Soma faciasını inceleyen uzmanlar FETÖ izine rastladı. Olayın, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesini engellemeye yönelik bir sabotaj olduğuna” dikkat çekilmişti:

“Medya üzerinden Mart 2014 seçimlerinden güçlenerek çıkmış olan AK Parti ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan hedef alındı. Çünkü Erdoğan, üç ay sonra yapılacak Türkiye’nin ilk cumhurbaşkanlığı seçiminde kazanma ihtimali en yüksek isimdi ve bu olayla engellenmek istendi. Kazanın hemen sonra hükümet karşıtı olan bir üniversiteden bilirkişi heyeti atandı. Heyet, olay yerini görmeden rapor hazırladı. Raporda, bantların yanmış olmasına rağmen olayın bant yangını değil de kömür yangını olduğu iddia edildi. Bu rapor da savcı tarafından kabul edildi. Ölen işçilerin otopsisinde kanlarında yüksek miktarda karboksihemoglobin bulunduğu, diğer toksit maddelere rastlanılmadığı açıklandı. Ölenlerin kanlarının yeniden toksit madde araştırılması talep edildi ancak bu talep reddedildi. Savcılar avukatları engelledi ve taraflı davrandı.”

https://www.aksam.com.tr/guncel/soma-faciasinda-feto-izi/haber-634066

Duruşmaya günler kala çıkan bu haberler üzerine bir açıklama yapan Manisa Barosu, “Bu haberlerde ‘Soma faciasını inceleyen uzmanlar’ şeklinde tabirler kullanmışlardır. Haberlerin içeriğine bakıldığında yeni bir delil ya da rapor olmadığı görülmektedir. Bugüne kadar mahkeme dosyasına bu konuda yansıyan bir uzman raporu yoktur. Mahkemeye sunulan bir delil, rapor yoktur. Bu haberler algı yaratmaya ve kamuoyu oluşturmaya yöneliktir” diyerek karar duruşması öncesi yargıya müdahale edilmemesi çağrısı yaptı.

http://www.manisabarosu.org.tr/BasinAciklamasi/77/basin-aciklamasi

11 Temmuz’daki dava öncesi dikkatler HSK’nın Yaz Kararnamesi’ne çevrilmişti.

Soma Hakimi Aytaç Ballı hakkında soruşturma açılması için Alp Gürkan’ın avukatlarının başvurusunu HSK’nın reddettiği ama Adalet Bakanlığı’nın hakim hakkında re’sen soruşturma açtığı ile ilgili internet sitelerinde haberler çıkmış ve bu haberler yalanlanmamıştı.

Bu arada, yaz kararnamesi hazırlıkları sırasında 17/25 Aralık’ın ardından getirildiği görevde, FETÖ ile mücadelenin en önemli isimlerden biri olan HSK Genel Sekreteri Bilgin Başaran, sürpriz bir kararla görevden alınarak Yargıtay’a atandı. (14 Haziran 2017)

4 Temmuz günü Yaz Kararnamesi yayınlandı.

Artık karar aşamasına gelmiş Soma Davası duruşmasında savcının mütalaasını açıklayacağı duruşmaya bir hafta kala, Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hakim Aytaç Ballı ve heyet üyesi hakim Esra Dokur’un görev yerleri değiştirilmişti.

Üç buçuk yıldır Soma Davası’na bakan ve davanın bütün ayrıntılarına hakim olan Hakim Aytaç Ballı İzmir’e, Hakim Esra Dokur ise Aydın’a gönderilmişti.

Daha önce üçüncü heyet üyesinin de tayiniyle artık Soma davasının mahkeme heyeti tamamen değişmiş oldu.

(Daha önce Karar’da Elif Çakır’ın bu atamalara dikkat çeken yazısı için http://www.karar.com/yazarlar/elif-cakir/yargiya-mudahale-edilmesin-5912)

Karar aşamasına gelmiş mahkemenin başkanlığına Elbistan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Salih Pehlivanoğlu atandı.

Yeni mahkeme başkanı, Elbistan’da kömür kazası davalarına bakmış, yedi ay önce Ocak 2017’de, 2011’de Maraş’da Çöllolar Kömür İşletmesi’nde yaşanan ve 11 işçinin hayatını kaybetmesine neden olan göçükle ilgili davada sahanın işletmecisi şirket yöneticilerine verdiği 5 yıl hapis cezasını para cezasına çevirmişti.

http://www.milliyet.com.tr/mezarsiz-iscilerin-davasinda-6-yil-sonra-kahramanmaras-yerelhaber-1791277/

11 Temmuz 2017’deki duruşmayı yeni mahkeme heyeti açtı. Savcı koltuğunda da yeni bir isim oturmaktaydı. Yeni atanan savcı 300 klasörlük dosyayı okuyamadığını söyleyerek mütalaa için tekrar süre istedi. Davada her şey yeniden başlamıştı.

Dört aylık aradan sonra 17 Ekim’de görülen bir sonraki duruşmada yeni heyet, tutuklu sekiz sanıktan biri olan Maden Ocağı’nın Emniyet Teknikeri ve Vardiya Amiri Mehmet Ali Günay Çelik’in tahliyesine karar verdi.

Mütalaasını açıklaması beklenen savcı ise bu kez Manisa’da gizli olarak yürütülen sabotaj soruşturmasının beklenmesini ileri sürerek bir kere daha ek süre istedi.

9-10 Ocak 2018’de görülen bir sonraki celsede de durum değişmedi. Savcı davanın seyrini değiştirme ihtimali olduğunu söyleyerek üzerinde gizlilik kararı olan Manisa’daki sabotaj soruşturmasının mahkemeye gelmesini ileri sürerek, yine mütalaa vermedi.

Nihayet, beklenen dosya 26 Mart 2018’deki duruşmada mahkemeye ulaştı. Akhisar Savcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma hakkında, Can Gürkan’ın avukatlarının Manisa Başsavcılığı’na yaptığı başvurunun ciddiye alınmasıyla açılan gizlilik kararı olan sabotaj soruşturmasının evrakını inceleyen mahkeme heyeti kararını verdi: “Katliam davasına etkisi olmayacağı için bekletici sebep yapılmasına gerek yoktur.”

14 ay boyunca savcıların mütalaalarını yazmasını geciktiren, üzerine medyada haberler yapılan gizli sabotaj soruşturması boş çıkmıştı.

14 aylık gecikmeden sonra savcı nihayet sanıklar hakkında mütalaasını verdi ve istediği cezaları açıkladı. İddianamede sanıklar hakkında kasıtla ölüme sebebiyetten istenen cezalara gerek olmadığını söyleyen savcı bilinçli taksir veya taksirden ceza verilmesini, büyük patron baba Alp Gürkan’ın ise tutuklanmasını istedi.

19 Haziran’daki duruşmada sanıklar savcının mütalaası hakkında son savunmalarını yaptılar ve böylece 3,5 yıl sonra nihayet kararın açıklanacağı 9 Temmuz 2018 günkü son duruşmaya gelindi.

Hukukçulara göre mahkeme kararının en çelişkili tarafı sanıklara ceza verirken yaptığı bilinçli taksir ve bilinçsiz taksir ayrımı.

Madenin Genel Müdürü Ramazan Doğru, İşletme Müdürü Akın Çelik, Teknik Nezaretçi Ertan Ersoy, Teknik Müdür İsmail Adalı’ya bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermekten 18 yıl ile 22 yıl arasında değişen cezalar veren mahkeme, şirketin patronu Can Gürkan’a ise bilinçsiz taksirden 15 yıl ceza verdi.

Mahkeme bu ayrımı sanıkların 270 madencinin S3 panelinde ölümüne neden olan, 2011’de şirketin hazırladığı ama uygulamadığı havalandırma projesindeki sorumluluğuna bakarak yaptı.

Böylece ortaya tuhaf bir sonuç çıktı.

Mahkeme, 2005’den beri şirketin yönetim kurulunda olan Can Gürkan’ı, madeni devralırken ve 2011’de proje yapılırken yönetim kurulu başkanı olan Alp Gürkan’ı bu projeden ve uygulanmamasından sorumlu tutmazken, madenin genel müdürünü, işletme müdürünü, şirketin teknik müdürünü hatta teknik nezaretçisini bile bu projeden sorumlu tutup cezalarını artırdı.

Halbuki bilirkişi raporundaki bilgiler ve belgeler bu projenin hazırlanmasında ve uygulanmamasında, 2011’de şirketin yönetim kurulu başkanı olan Alp Gürkan ve yönetim kurulu üyesi olan Can Gürkan’ın sorumluluğunu açıkça ortaya koymuştu, zaten bu rapordan sonra Alp Gürkan hakkında da dava açılmıştı.

Ama 2011’deki projeyle ilgisi olmadığını iddia ederek, şirketin o tarihteki yönetim kurulu başkanı Alp Gürkan’a beraat veren mahkeme, o sırada madenin teknik nezaretçisi dahi olmayan, daha sonra bu göreve atanan Ertan Ersoy’u ise projeden sorumlu tutup, cezasını bilinçli taksirden verdi.

Okurken bile yorulduğumuz bu üç buçuk seneyi mahkeme salonunda izlemiş, yakınlarının son anlarını kendilerine tekrar tekrar yaşayan bütün ayrıntılara hakim olmuş, mahkeme heyetinin nasıl değiştirildiğine tanıklık etmiş 301 madencinin ailelerinin bu kararları duyunca neden medyadaki başlıklar gibi “Soma’ya ceza yağdığına” sevinmeyip isyan ettiği, Ankara’ya yürüdüğü ve HSK önünde açıklama yaptığı belki şimdi daha iyi anlaşılmıştır.

Adalet için Ankara’ya yürüyen aileler gerçeğin ne kadarına ulaşabilir bilinmez ama sadece davanın kronolojisini alt alta yazmak bile 301 madencinin hakkının arandığı bir davada dolaşan gizli eli görmek için yeterli.

Dava henüz bitmedi. Kararlarda önce istinaf mahkemesine, sonra Yargıtay’a, oralardan sonuç çıkmazsa Anayasa Mahkemesi’ne ve sonra AİHM’e gidecek.

Adaletin doğrudan kast ile mi, olası kast ile mi, bilinçli taksir ile mi yoksa bilinçsiz taksir ile mi öldürülmeye çalışıldığı muhakkak bir yerde ortaya çıkacaktır.

Yorum Analiz Haberleri

Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!