Yargı, yasama ve yürütmeyi boğarsa...

Ahmet Taşgetiren

Anayasa değişikliği paketi açıldıktan sonra ilk gözünüze çarpan ne oldu dersem ne cevap verirsiniz?

Siz de benim gibi, Yüksek Yargı adına yapılan açıklamalara mı takıldınız?

Nasıl buldunuz?

Nasıl bir yargı bürokratı kalitesini sergiliyor o sözler?

Bu bir bürokrat üslubu mu?

Daha önemlisi, tarafsızlığı en hayati nitelik olan yargı bürokratı üslubu mu?

Bunlar, Türkiye'nin şu andaki yüksek yargı profilini sergiliyor.

Bir beyanat yargıçlığı bu.

Resmen bir siyasi yargıçlık.

CHP'den bile daha sert duruşlar...

İnsan, sırf şu manzaraya baktığında bile, bu yüksek yargı kesinlikle reforma ihtiyaç duyuyor diyebilir.

Ortada siyasallaşmış bir yüksek yargı var.

Ve bunu kesinlikle düzeltmek lazım.

Bunu kim yapacak?

Bunu parlamenter demokrasinin hakim olduğu bir ülkede kim yapar?

Bunu, Yasama, Yürütme, Yargı gibi kuvvetler ayrılığı ilkesinin bulunduğu bir ülkede kim yapar?

Yargıtay Başkanı Gerçeker, bir yandan "Yasama organı yasa yapar. Biz görüşlerimizi söyleriz. Ama yasalaşırsa uymak zorundayız. Karşı koyacak halimiz yok" diyor. Sonra da yüksek perdeden tepki dile getiriyor.

Evet, yasaları, anayasaları yasama organı yapar. Yasama organı yasa yapar, yasa değiştirir. Anayasa yapar, anayasa değiştirir. Bu, bu kadar nettir.

Bizde olan ise yasama organı var olsun ama onun yetkileri yüksek yargı tarafından bir şekilde budansın olayıdır.

Anayasa Mahkemesi'nin, 411 milletvekilinin oyu ile yapılan anayasa değişikliğini iptalinde kullandığı, kullandığı değil resmen ürettiği yöntem, Meclis'in bir daha anayasa değişikliği yapabilme hakkına konulan ipotek niteliğinde olmuştur.

Şimdi "Bu anayasa değişikliğinin başına da böyle bir şey gelir mi"yi tartışıyoruz değil mi?

Yargıtay Başkanı, "Bu değişiklik, değiştirilmesi teklif edilemeyecek olan kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeliyor" diyor.

Yargıtay Başkanı'nın bu sözü, o malum değişiklik iptalini hatırlatıyor.

411 oyla yapılan anayasa değişikliğinin Anayasa Mahkemesi'nce iptalini...

"Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek alana girdin. Ben de kendime yeni yetkiler üretir, senin iradeni iptal ederim."

Böyle yaptı o zaman Anayasa Mahkemesi...

Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, neredeyse anayasa yapamaz hale getirdi.

Burada yasama erki, yargı tarafından iptal edilince anayasa ihlal edilmiş olmuyor!!!

Çünkü yargıyı yargılayan bir kurum yok!!!

Bunlar normal mi?

Bunlar toplumun yargıya yönelik kanaatlerini olumsuz etkilemiyor mu?

Verdiği kararlarla, toplumun neredeyse yarısının (hatta dörtte üçünün) iradesini biçen bir yüksek yargı yetkisi normal mi?

Yaşanan tartışmalara bakıldığında, Anayasa Mahkemesi'nin halk oylaması sonucunu bile iptal etmesini bekleyen bir zümre var.

Parti kapatma kararlarını Türkiye'de olduğu kadar kolay veren bir yüksek yargı dünyanın başka hangi ülkesinde var?

Türkiye, neredeyse parti mezarlığına dönmüş durumda.

En kıdemli parti 30 yaşında...

Sapır sapır kapatılmış partiler...

Siyasi kadrolar biçilmiş.

Böyle hep sıfırdan başlayan kadrolarla demokrasi nasıl gerçekleşir?

Gönül isterdi ki yargı dünyası, yargıda ortaya çıkan bu problemli durumları görsün ve iyileştirme projeleri ortaya koysun.

Bu anayasa, yasa değişikliği talepleri oradan gelsin.

Nerede onlar?

Bizde en sert siyasi demeçlerin sözcüsü oluyor yargı mensuplarımız.

Dünyada böylesine siyasi tartışmaların içinde bir yargı erki var mı?

Tartışmanın en yoğun olduğu alanın yargı reformu ile ilgili bölümler olması da tabii.

Aslında bu ortamda, yüksek yargı adına hiç kimsenin, bizatihi yargıyı yıpratacak militan, siyasi bir üslup içine girmemesi doğru olur.

Görüşler tabii ki dile getirilmeli ama bu, sekter, kategorik retler içeren bir tutumla değil, pozitif bir yaklaşım içinde olmalı.

Yüksek yargının, siyasi bir araç haline dönüştürülmek istenmesine fırsat verilmemeli.

Ülke olarak yürüyüşümüz, kuvvetler ayrılığının sağlıklı işlediği daha istikrarlı bir demokrasiye doğru olmalı.

Bunda geç bile kalındığı çok açık bir gerçek.

BUGÜN