MURAT AYDOĞDU; eleştirilemez, sorgulanamaz ve bağımsız olarak kutsallaştırılan yargıyı analiz etmiş…
Soruyu şöyle de sorabiliriz: Yargı’nın bağımsız olması mümkün mü?
Siyasette kuvvetler ayrılığı ile bağımsız gösterilen yargının bağımsızlığı söylemi aslında ideal form oluşturmaya çalışılan bir teori ve bu çerçevede meşruiyet oluşturma çabasıdır. Oysa yargı hem kurumsal, hem de yargı’yı oluşturan bireyleri etkileyen birçok unsurun etkisi altındadır. devlet ideolojisi, iktidar, kamuoyu, baskı grupları gibi görünür olan unsurlar yanında, paradigma gibi doğrudan yapısal unsur da vardır. Yine bu unsurlar toplum ve toplumun organizasyonunu farklı ağırlıklarda etkilerler ve belirleyicidirler. Öyle ki aktif bir toplumsal yapılanmada “Kamuoyu” daha etkin iken, merkezi/jakoben bir toplumda “devlet ideolojisi” daha etkindir. Totaliter yapılarda bu kamuoyu içselleştirdiği kabullerle resmi ideolojiye uyum sağlar. “liderlik en iyisini bilir” gibi devrimci retorik içerisinden, “devlet büyüklerimiz daha iyisini bilir” gibi muhafazakâr bir retoriğe kadar bunu gözleyebiliriz. Hatta serbest denilen liberal toplum yapılarında bile “piyasa dini”nin etkisinde güdülmüş kamuoyu oluşur.
Şimdi gerek kurumsal, gerek bireysel Yargı’nın bu etkilerden bağımsız olduğu iddia edilebilir mi? Ya da kuvvetler ayrılığı ile adlandırılan üç erk birbirinden tamamen soyutlanabilir mi?
Kısacası mutlak bir yargıdan söz edemeyiz. Genel geçer olanın ille de doğru olduğundan söz edemeyiz. Bir kanaatimiz ancak oluşabilir ve bu kanaat nedir?