Yarasalar ve Pangolinler İsyanda

“Son saldırı ne uzaylılardan geliyor ne de nükleer silahlardan. Bunun yerine bazı bilim adamlarının ‘doğanın intikam’ duygusu dedikleri ve hayvanlardan gelen bir saldırı. Sonuçta hayvanlarla insanlar arasında gerçekleşiyor.”

HAKSÖZ-HABER

Yazısında koronavirüse farklı bir açıdan bakan Ergün Yıldırım, “Son saldırı ne uzaylılardan geliyor ne de nükleer silahlardan. Bunun yerine bazı bilim adamlarının ‘doğanın intikam’ duygusu dedikleri ve hayvanlardan gelen bir saldırı. Sonuçta hayvanlarla insanlar arasında gerçekleşiyor. Çünkü insanlar hayvanların yuvalarını yıkıyor, göç yollarını bozuyor, yiyeceklerine el koyuyor, sularını çalıyor. Yani insan doğayı talan ediyor, doğaya hükmediyor ve onu hırslarına göre pervasızca kullanıyor.” diyor.

Milliyet gazetesinde yayımlanan “Pangolin nedir, nerede yaşar? Pangolin hayvanı hakkında merak edilenler” başlıklı haberdeki şu bilgiler de Ergün Yıldırım’ı teyit ediyor:

“Pangolinler de virüsün kaynağı olarak gösteriliyor. Pangolinlerin öldürülmesi doğadaki böcek, karınca vb. dengeleri bozuyor.”

Ergün Yıldırım’ın Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısı (25 Mart 2020) şöyle:

Korona ile Gelen Hayvanlar ve İnsanlar Savaşı

Fransız devlet başkanı Macron açıkça ilan etti. “Bir savaştayız”, dedi. Savaş, insanların devasa kalabalıklarla ve yine gelişmiş silahlarla birbirini yok etmek için yaptıkları büyük kavgadır. İbn Haldun, insan savaşlarının temelinde iç güdülerin (intikam ve kıskançlık), egemenlik kurmanın ve din aracılığıyla adaleti hâkim kılmanın yer aldığını söylüyor. Bugün savaşlar bir hayli tekâmül etmiş durumda. Birbirini daha teknolojik, daha ekonomik ve daha bilimsel öldürüyor insanoğlu! Bütün bunlar insanların bir yandan güvenliğini sağlamak ve bir yandan da nefsinden gelen hükmetme, sahip olma ve el koyma hırsından kaynaklanıyor.

Bu konvansiyonel savaşlar, her zaman insanlarla insanlar arasında yürüdü. Bu defa saldırılar insanlardan gelmiyor. Virüsleri antropolojik açıdan araştıran ve oldukça çarpıcı yaklaşımlarda bulunan Fransız antropolog Frederic Keck, “Bugün yarasalar ve pangolinler isyanda; gözden çıkarılma riskiyle karşı karşıya olan bizleriz” diyor. Yani hayvanların saldırıları ve intikamlarıyla yüz yüzeyiz. Son yıllarda ortaya çıkan bir dizi virüste bunu görüyoruz. Örneğin AIDS ve Ebola, Afrika’da maymunlardan insana geçti. Asya’da H5N1 gribi ve SARS kuş veya yarasadan kaynaklandı, domuz gribi ve deli danayı da unutmayalım. Şimdi de korona virüsüyle karşı karşıyayız. Onun da yarasa ya da yılandan geçtiği söyleniyor.

Son saldırı ne uzaylılardan geliyor ne de nükleer silahlardan. Bunun yerine bazı bilim adamlarının “doğanın intikam” duygusu dedikleri ve hayvanlardan gelen bir saldırı. Sonuçta hayvanlarla insanlar arasında gerçekleşiyor. Çünkü insanlar hayvanların yuvalarını yıkıyor, göç yollarını bozuyor, yiyeceklerine el koyuyor, sularını çalıyor. Yani insan doğayı talan ediyor, doğaya hükmediyor ve onu hırslarına göre pervasızca kullanıyor. İbn Haldun’un savaş düşüncesinden bakarsak bu da doğaya ve hayvanlara yönelen bir savaştır. Hayvanların silahı virüstür. Doğal dünyalarında taşıdıkları bu silahları, kendi türlerinden insan türlerine aktararak kullanıyorlar.

Kapitalizm de modern uygarlık da tabiata hükmederek onu yağmalamanın peşinde. Ormanlar, nehirler, ovalar, dağlar, hayvanlar yağmalanıyor. Kapitalizmin ve materyalizmin üretim çılgınlığı, doymak bilmez hırsı ile bu yağmalama gerçekleşiyor. Bu da büyük bir dengesizliğe yol açıyor. Nitekim antropolog Keck, bu dengesizliğe işaret ediyor: “Virüsler insan öldürmeyi hedefleyen kasıtlı varlıklar değil, daha ziyade bir ekosistemdeki türler arasındaki dengesizliğin belirtisidir”.

Hayvanların saldırılarından nasıl kurtulabiliriz? Can alıcı soru budur. Antropolog Keck, üç çözümden bahsediyor: Hayvanların toplu itilafı, bağışıklık için aşı, hastalık yapıcı genlerin kontrolü. Yani katletme, ilaç ve kontrol. Bunların hepsi de maddi ölçülere dayanan çözümler. Sorunu geçici olarak çözebilirler. İnsanın nefsinden gelen şehvetli tahakküm ve talan hırslarını tedavi etmede işe yaramıyorlar. Kapitalizmin insan arzularını tahakküme, tüketime ve talana kışkırtan kültür ve değerlerini engelleyemiyor. Çözüm, yine insanın tahakkümcü ve talancı iç güdülerini gemleyecek ve iyiye kanalize edecek maneviyatta. Çünkü maneviyat tabiatla ve hayvanlarla dengeli bir ilişki kurmayı ve sürdürmeyi sağlayan tek yaklaşım. Büyük maneviyat okyanusu buna işaret ediyor: “Görmedin mi ki göklerde ve yerde olan her şey Allah’a secde eder. Ve güneş, ve ay, ve yıldızlar, ve dağlar, ve ağaçlar, ve hayvanlar, ve insanların birçoğu da azab çekmeyi hakketmiştir. Ve Allah’ın alçalttığını kimse yükseltemez. Şüphesiz Allah ne dilerse yapar.” (El-Hacc, 18).

Yeryüzü ve gökyüzü, hayvanlar ve bitkiler, bütün yaratılmışlar… Hepsi de Allah’a ibadet ediyor, hepsi onu hatırlıyor. Allah’ı zikreden varlıklara saldırılır mı, rahatsız edilir mi, yuvaları dağıtılıp suları çalınır mı? Orman, yağmur, su, toprak, nehir sadece insanların değil hayvanların da hakkı. Tabiatı istediği gibi hırsları ve arzularıyla evirip çeviremez. Bir mesuliyet içinde hareket etmeli. Allah’ı zikreden bütün mahlukatla paylaşmalı ve onlarla yaşamalı.

İslam düşüncesi, modernite gibi hayvanları kontrol altına alınması gereken vahşi varlıklar olarak görmez. Kur’an, hayvanlara “ümmet” der, onları toplum olarak kabul eder. Ashabı Kehf, Müslümanlara hep ilham olmuş bir kıssadır, Kıtmir her zaman muhabbetle anılan bir köpeğin adıdır. Hayvanlar ve insanlar savaşından kurtulmamız için yeniden, İslam’daki bu tabiat ve hayvan anlayışını ihya etmemiz gerekir. Hayvanları da bitkileri de Yunus misali bir ruhla değerlendiren bir anlayışı. Çiçekle konuşan, çiçeğin hal hatırını soran, çiçekle hasbihal eden ve çiçekle muhabbet eden bir anlayışı.

Yorum Analiz Haberleri

“Esed’in düşüşüyle Rusya 'süper güç' olmaktan çıktı”
Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango