Yanlış örneklere doğru ‘hüküm’ verilebilir mi?

Alper Görmüş, Serbestiyet’teki yazısında Mehmet Boynukalın’ın açıklamaları etrafındaki tartışmaları ele almış.

Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER

Alper Görmüş komploculuktan uzak perspektifi, vicdan merkezli yaklaşımıyla Türkiye’de sayıca oldukça az olan kıymetli yazarlardan birisi. Haksöz Haber’de de zaman zaman yazıları iktibas edilen Görmüş hakkında söze bu şekilde girmemizin sebebi ise kendisinden beklenilmeyecek sathilikte bir yazı kaleme almış olması.

Mehmet Boynukalın’ın laiklik hakkındaki açıklamalarıyla başlayan linç girişimi 8 Mart hususundaki paylaşımlarıyla zirve yaptı. Medya ve siyaset el birlik Mehmet Boynukalın’ı hedef tahtasına koydu. Alper Görmüş de bu konuyu odağına aldığı “Memur-imamlar dinin hükümlerini neden sadece hak eşitliği taleplerinde hatırlıyor?” başlıklı yazısında oldukça tartışmalı sözler sarf ediyor.

Memur-din adamı şeklinde tanımladığı kimselerin ‘risksiz’ alanlar ile ilgili konularda görüşlerini belirtip ‘seçmeci’ davrandıklarını aktaran Görmüş çok yanlış örneklerden hareket ediyor. Mehmet Boynukalın’ın 8 Mart konusundaki paylaşımlarını aktaran Görmüş, bir de Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın ‘cinsi sapkınlık’ hakkında geçtiğimiz sene hutbede ifade ettiği ilgili kısmı hatırlatıyor: “Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti. (…) Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.”

Seçmeci davranan memur-imamlar eşcinsellik veya 8 Mart konusunda görüşlerini dile getirmekten çekinmezken; zina ve hırsızlık yapanın cezası, kısas, birden fazla kadınla evlilik gibi hususlarda sessizliğe büründüklerini iddia eden Görmüş bunun sebebini de az evvel zikredilen ‘risksiz’ tanımlaması ile ilişkilendiriyor. Aynı zamanda memur-imam dediği kimselerin bu sayede dinin hükümlerini siyasete uygun olacak şekilde ‘araçsallaştırdıklarını’ öne sürüyor.

Öncelikle sadece bir haftada yaşanan tartışmalara bakıldığında ‘eşcinsellik’ veya 8 Mart konusunda İslami referanslarla fikir belirtmenin ne kadar ‘risksiz’(!) olduğu anlaşılacaktır. Yani Ali Erbaş’a yazıda da zikredilen sözleri sebebiyle ne tür tepkiler verildiğini hatırlayalım. Mehmet Boynukalın’ın yaşadıkları zaten hala tazeliğini koruyor. Memur-imamların böyle bir konumlanış almalarında iktidarla olan ilişkilerini zımnen kast eden Görmüş hatalı örneklerden yola çıkıyor. Türkiye'de özellikle adalet ve hukuk merkezli tartışmalar mevzu bahis edilse bu tespit bir yönüyle anlamlı olabilir. Ancak sormak isteriz, Mehmet Boynukalın’ın laiklik hakkındaki sözleri hükümeti rahatsız etmemiş midir?

Mehmet Boynukalın’ın tartışmaya girdiği isim AK Parti Milletvekili Özlem Zengin. Bunun yanında Boynukalın’a iktidar cenahından açıktan destek veren kimse oldu mu? Hükümet yetkililerinin sessizliklerini “Özlem Zengin’i yalnız bıraktılar” şeklinde değerlendirmek çok mantıklı olmasa gerek. Zira medya aracılığıyla destek mesajları verilen Özlem Zengin’e karşı yalnız bırakılan birisi varsa o da Mehmet Boynukalın’dır. Bu sebeple Mehmet Boynukalın kendi konforlu alanından ‘risksiz’ eleştiriler yapmıyor. Bize kalırsa iktidarı falan da çoktan aşan şuan ki hakim düşünme biçimini karşısına alarak oldukça ‘konforsuz’ bir yerde konumlanmış durumda. Bu sebeple söyledikleri daha da kıymetli hale geliyor.

Ayrıca Kur’an’da hükmü açık olan ve birkaç müptezel dışında kimsenin tartışmaya açmadığı zina-hırsızlık yapanın cezası, kısas, birden fazla kadınla evlilik hususlarında zaten görüş birliği var. Cinsi sapkınlık veya modern algının çatışmacı bir mantıkla oluşturmaya çalıştığı cinsiyet merkezli tartışmalar ise güncelliğini koruyor. Toplum önündeki Müslümanların bu konularda açıklama yapmaları dindarların hassasiyetlerini bir nebze de olsa ‘görünür’ kılmaktadır. Görmüş’ün de pekala ahkam konularda fikir belirtebildiği bir zeminde Mehmet Boynukalın’ın Müslümanca hassasiyetlerle konuşması nasıl ve neden rahatsızlık oluşturur anlamak güç! Asıl rahatsızlık dinin referans alınarak siyasete veya toplumsal konulara dönük tespitler yapılması ise zaten söylenecek bir söz kalmamış demektir…

Alper Görmüş’ün dikkatli bir kalem olduğu düşünüldüğünde yazıda artık kimsenin ciddiye bile almadığı kimselerin referans olarak gösterilmesi derinlikten yoksun bir görüntü ortaya çıkartıyor. Bunun yanında Mehmet Boynukalın kast edilerek ‘Adnan Boynukalın’ denilmesi, inanmasanız dahi kendi gerçekliği içinde ele aldığınız zaman Kur’an’ın sahih olmayan hükmü varmış gibi ‘en az diğerleri kadar sahih olan’ hükümlerin hatırlatılması az evvel zikredilen görüntüyü pekiştiriyor. Benzer bir tutum 16 Eylül 2020 tarihinde yazılan ve bir araştırma dizisinin parçası olan Dindar gençler neden sekülerleşiyor? AK Parti gidişi neden durduramıyor? başlıklı yazıda da gözlemleniyor. Görmüş çok kestirme bir mantıkla şöyle bir tespit yapıyor: din, dinin özgürce yaşanamadığı koşullardan beslenir, güç alır. Baskı kaybolunca, sihri de kaybolur.

Bizim kritiğimizin çerçevesini aşıyor ancak din, tarih, felsefe, sosyoloji vs. disiplinlerinden yola çıkarak dahi meseleyi incelediğinizde bu tespitin ilmi (veya ölçüt olarak hangi kaideyi alıyorsanız) olmadığı bu sebeple en hafif tabiriyle ‘özensiz’ olarak tanımlanabileceğini söylemek haksızlık olmaz herhalde. Normal şartlarda, araştırmacı gazetecilik denilen ve herkes için kullanılan tabiri gerçekten hak eden isimlerden birisi olan Görmüş’ün din veya dindarlar söz konusu olduğunda referans noktalar başta olmak üzere biraz daha dikkatli davranması gerekmiyor mu?

Yorum Analiz Haberleri

Suriye'deki gelişmelere "şerhli" yaklaşmak Suriyelilerin sevincini hafife almaktır!
Mahmud Abbas'ın ihaneti zilletini artırmaktan başka bir işe yaramadı!
Gerçek bir lider, ‘övgü, yergi ve tehdit'lerle aslî hedefinden sapmaz!
CHP'nin ideolojik körlüğü Suriye meselesinde ayyuka çıktı!
“Suriyelilerin genelinde zalim bir diktatörü devirmenin onuru var”