Yanlış okuma!

Ali Bulaç

Son terör ve şiddet olaylarının görülmekte olan Ergenekon davası ve yaklaşmakta olan yerel seçimlerle ilgili oldukları açık. Seçimler yaklaştıkça şiddet olaylarında artış olabilir.

Mesele, sadece AKP veya DTP'nin Diyarbakır ve belli başlı belediyeleri kazanması değil, Kürt sorunu ve genel olarak Kürt seçmen üzerinde yeni bir güç mücadelesine dönüşmüş durumda. Kürtlerin Türkiye'deki genel nüfusları hakkında kimse kesin bir rakam söyleyemez. Ortalama 12-15 milyon arasında olduklarını varsayalım. Bu rakam, Kürtlerin siyaset üzerinde önemli etkiye sahip olduklarını gösteriyor. Bugüne kadar Kürt seçmenin siyasi davranışlarına baktığımızda, genel olarak "muhafazakâr-dindar" eğilimli partilere yöneldiğini görüyoruz. 1969'dan beri Milli Görüş partileri en yüksek oyu Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgelerden alırlar. Aynı çizgiden gelip "muhafazakâr-demokrat" siyasi kimlik benimsediğini deklare eden AKP'nin de son iki seçimde aynı bölgelerden yüksek oy alması bununla ilgilidir. Ama kuşkusuz olay sadece bundan ibaret değildir.

"Kürt kimliği" veya "Kürt milliyetçiliği" üzerinden siyaset yapan partiler bugüne kadar en yüksek oyu 2002 seçimlerinde aldılar. Bu da genel Kürt seçmenin ancak yüzde 25'ine tekabül ediyordu. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde ise Kürt kimliği siyasetini yürüten DTP reel olarak yüzde 20 oy kaybına uğradı. Buna karşılık AKP oylarını başarıyla artırdı. Mesela 2002 seçimlerinde Diyarbakır'dan aldığı oylarını yüzde 15'ten yüzde 41'e; Bingöl'de yüzde 34'ten yüzde 71'e, Hakkari'de yüzde 6,8'den yüzde 33'e yükseltmiş oldu.

2007 seçimleri AKP'nin bir "Türkiye partisi" olduğunu göstermişti. CHP ve MHP ise bırakın Güneydoğulu seçmenden oy almak, neredeyse bölgeye gidip siyasi faaliyet bile gösteremediler. Bu durum AKP ile DTP'yi karşı karşıya getiren bir faktör oldu. Bu yüzden önümüzdeki seçimde de bölgede ve genel olarak Kürt seçmeninin oyları üzerinde bu iki parti çetin bir rekabete girişmiş bulunuyor.

Mevcut durumun resmini bu şekilde çizdikten sonra, son zamanlarda artan terör ve şiddet gösterilerine baktığımızda PKK'nin bu sefer AKP'nin aynı başarıyı göstermesine izin vermek istemediği anlaşılmaktadır. Dolaylı olarak PKK'nin verdiği mesaj şudur: "Diğer partiler gibi AKP de Ankara'nın doğusuna gelemez, burada siyaset yapamaz, Kürt seçmenin oyunu alamaz." Bunu da bildiği yöntemlerle, yani şiddet kullanarak sağlamak istiyor.

Kürt seçmenin AKP'ye kitlesel olarak yönelmesinin bir sebebi de, elbette Ağustos 2005'te Başbakan'ın Diyarbakır'da yaptığı konuşma idi. Konuşmasında "devletin Kürtlere karşı hata yaptığını, hatayı kabul etmenin erdem olduğunu söylemiş", böylelikle Kürt sorununun çözümü yönünde kuvvetli vaatlerde bulunmuştu. 2007 seçimlerinde Kürtlerin yüzde 75'i AKP'ye oy verdiyse asıl sebebi, bu konuşma ile verilen çözüm vaadi idi.

Ancak aradan bunca zaman geçti, çözüm yolunda bir ilerleme olmadı, AKP sorunu basit manada ekonomik tedbirlere indirgedi, "iş ve aştan başka talepler"de bulunanları neredeyse "teröristler"le aynı safa yerleştirdi, böylece kendisinden önceki siyasi partilerin hatasına düşmek suretiyle şahinlerin yanında yer aldı ve maalesef dönüp dolaşıp yine terör ve şiddet dilinin hakim olduğu sürece geri dönüldü.

Başbakan'ın hatası şu ki, "kimlik siyaseti" yapan DTP'ye oy veren 2 milyon seçmenin destek verdiğini göz ardı ediyor. Dahası AKP'ye oy veren Kürt seçmenin ezici çoğunluğu da aynı taleplere sahip, sadece terör (PKK) ve siyasi görüşleri itibarıyla DTP'yi onaylamıyor. Başbakan'a kim söylemişse, "kimlik siyaseti yapanları çok ayıp şey yapıyormuş, hatta suç işliyormuş" gibi gösteriyor; oysa demokrasilerde herkes istediği siyaseti yapar, meşru çerçevede talepte bulunur. Kaldı ki 2007'de AKP'ye bunca oy getiren şey, tam da bu kimlik sorununu çözeceğine ilişkin yeşeren ümit idi. Pekiyi, bu seçmen halen aynı kanaatte mi, yani kimliği inkar edip sorunu "teröre karşı güvenlik tedbirleri" ve "iş-aş" seviyesine indiren AKP'ye desteğini devam ettiriyor mu? Bunu da önümüzdeki seçimde göreceğiz.

ZAMAN