Yalanlar ve gerçekler ışığında "Deir Yassin Katliamı"

Peren Birsaygılı Mut, siyonistler tarafından hiç yaşanmamış gibi lanse edilen ve anti-semitizm kılıfına sarılarak reddettiği "Deir Yassin Katliamı"nın gerçeklerini aktarıyor.

Peren Birsaygılı Mut / Düşünce Günlüğü

Yalanlar ve gerçekler: Deir Yassin Katliamı

Yetmiş yedi yıl önce bugün, 9 Nisan 1948’de, Siyonistler tarafından gerçekleştirilen Deir Yassin Katliamı’nın aslında hiç olmadığını iddia eden bir kitap yayımlanmıştı 2017 senesinde. İbranice yayımlanan bu kitap, 2021 senesinde The Massacre That Never Was (Hiç Olmayan Katliam) ismiyle İngilizceye tercüme edildi. Ve böylece çok daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaştı. Akademik çevrelerde tartışıldı, pek çok gazete ve dergide kitabı öven yazılar çıktı. Hatta Deir Yassin Katliamı mitinin, Filistinliler tarafından İsrail’i dövmek için kullanılan bir sopa olduğunu ancak şimdi bu sopanın düştüğünü bile söyleyecek kadar ileri gidenler oldu.

Bu çok tartışılan kitabın yazarı Eliezer Tauber, İsrail’in ikinci büyük üniversitesi olan Bar-İlan Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Bölümü’nün de kurucusuydu aynı zamanda. Modern Orta Doğu tarihi, Arap milliyetçiliği ya da Arap-İsrail çatışması, kartvizitinde yazan uzmanlık alanlarından bazılarıydı. Ancak ulaşmaya çalıştığı en temel hedefi, geleneksel Siyonist tarih yazımını güçlendirmekti. 9 Nisan 1948 günü gerçekleştirilen Deir Yassin Katliamı konusundaki iddiası da, ortada Filistinli sivillere yönelik bir katliam olmadığıydı o nedenle. Yaşananların, aslında basit bir karşılıklı çatışmadan ibaret olduğunu söylüyordu. İrgun ve Stern isimli o iki Siyonist çete, sivilleri hedef almamışlar ve meşru bir askeri bağlamda hareket etmişlerdi yani. Filistinli tanıkların ifadesine göre en az 200 olan şehit sayısının da abartıldığını ve tamamı silahlı 60 kadar Filistinli direnişçinin öldürüldüğünü iddia ediyordu. Sanki Siyonist çeteler öncesinde hiç katliam yapmamış ve Siyonizm’in en temel hedeflerinden birisi etnik temizlik değilmiş gibi yansıtıyordu olanları. Oysa Kudüs’e yaklaşık 6 km uzaklıkta bulunan Deir Yassin Köyü’nde yaşanan katliam, Nekbe öncesi gerçekleştirilen onlarca sistemli katliamdan sadece birisiydi.

YİNE ANTİ SEMİTİZM YAFTASINA SIĞINDILAR

Deir Yassin Katliamı hakkındaki bu iddia aslında ilk kez Eliezer Tauber tarafından ortaya atılmamıştı. İsrailli tarihçi Uri Milstein da, 2012 senesinde kaleme aldığı The Birth of a Palestinian Nation: The Myth of the Deir Yassin Massacre (Filistin Ulusunun Doğuşu: Deir Yassin Katliamı Efsanesi) isimli kitabında benzer iddialar ortaya atıyordu. Siyonist Amerikalı akademisyen Gil Troy’a göre de Deir Yassin diye bir katliamdan bahsetmek, tamamen anti-Semitik propagandaydı.

Oysa 1948 tarihli bir BM raporunda, Deir Yassin Köyü’ndeki kadın ve çocukların soyulup sıraya dizildiği, fotoğraflarının çekildiği ve daha sonra otomatik silahlarla katledildiği belirtiliyordu. New York Times Gazetesi ise, 13 Nisan 1948 günü yaptığı haberde, öldürülenlerin sayısının 200’ün biraz üzerinde olduğunu söylüyordu. Ancak aradan zaman geçtikçe bu gerçeklerin üzeri örtülmeye başlanmış ve Deir Yassin’de yaşanan büyük katliam unutturulmaya çalışılmıştı.

ÇARPIKLIKLARLA DOLU SİYONİST TARİH YAZIMI

Siyonist liderler, Filistin topraklarına ilk ulaştıkları dönemlerde, “Topraksız bir halk, halksız bir toprak” yalanını ortaya atmışlardı. Batı’nın desteğiyle Filistinlilere zorla dayatılan o yerleşimci sömürge projesinin en temel sloganı buydu. Yahudi tarihinin ortak hafızasını canlandırmak ve Filistin’de kurulacak devlete dair bir motivasyon oluşturmak için Yahudi efsanelerini ve mitlerini kullanmışlardı. Ve kutsal metinlerde geçen Kudüs, Siyon Dağı gibi kavramların, sadece dini semboller değil aynı zamanda ulusal kimliğin simgeleri olduğunu iddia etmişlerdi. Yahudi halkının Mısır’dan çıkışı, vaat edilmiş topraklara yolculuğuna ya da Kudüs’ü Yahudi ulusunun merkezi haline getiren Kral Davud’a dair efsaneleri, kendi dönemlerine uyarlamışlardı. Vahşilerle (!) dolu ata topraklarına döndükleri vakit ise, pek çok zorlukla karşılaşacaklar ve daima kendilerini savunmak zorunda kalacaklardı. Bu nedenle, hem bireysel hem de kolektif direniş ve öz savunma büyük bir önem taşımaktaydı. Bu anlatıda, önce kendi halklarına söyledikleri büyük bir çelişki ve yalan gizliydi aslında. Zira halksız bir toprak olarak tarif ettikleri Filistin’de yüzyıllardan bu yana yaşayan bir halk vardı zaten. Eğer öyle olmasaydı, direniş ve öz savunmaya kime ya da neye karşı ihtiyaç duyacaklardı ki? Geriye yapacak tek bir şey kalıyordu. Etnik bir temizliğe girişmek, katliamların üzerini örtmek yani inkâr etmek ve bunu da, Siyonist tarih yazımıyla güçlendirmek…

İNKARIN EN SARSICI SAHNESİ

Bu inkârın en sarsıcı sahnelerinden birisi de bundan tam 77 sene evvel, 9 Nisan 1948 günü büyük bir katliamın yaşandığı Deir Yassin Köyü’nün yaklaşık 1,5 km uzağına inşa edilen Yad Vashem Holokost Tarihi Müzesi. İlk kez 1953 senesinde, Nekbe’den 5 sene sonra kurulan bu müze, zamanla eklenen yeni kısımlarla birlikte 2005 senesinde son halini almıştı. Dağın içine gömülü, betondan bir prizma şeklinde tasarlanan Yad Vashem Holokost Tarihi Müzesi’nin en dikkat çekici tarafı ise, Nazi belgelerinden tutun da kamplarda kalan Yahudiler tarafından yapılmış çizimlere, mektuplara, günlüklere ya da çocuk oyuncaklarına değin, çok geniş bir arşive sahip olmasıdır.

Eğer bugün bu müzeyi ziyaret ederseniz, dışarı çıktıktan sonra Deir Yassin Köyü’nün kalıntıları görüş alanınıza girer. Ancak bu köyde büyük bir katliam yaşandığına, köy halkının gece hoparlörlerden gelen “köyü terk edin!” anonsları ile uyandığına, ne olduğunu anlayamadan evlerinin ateşe verilmeye başlandığına, kaçmak isteyenlerin kurşuna dizildiğine, çocukların annelerinin gözleri önünde öldürüldüğüne ve cesetlerinin de kuyulara atıldığına dair hiçbir işaret ya da tabela göremezsiniz. Deir Yassin hiç var olmamıştır sanki.

HAKİKATİ HAYKIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Unutturulmak istenen bu güzeller güzeli köy, Filistin direniş hafızasının başköşesinde durmaya devam ediyor. Doğum günü, Deir Yassin Katliamı’yla aynı güne denk geldiği için hayatı boyunca doğduğu günü kutlamayan Gassan Kenefani’nin öyküleri, Naci el-Ali’nin çizimleri ya da başka pek çok Filistinli edebiyatçının eserleri sayesinde şahitlik etmeye devam ediyoruz bizler de Deir Yassin’de olanlara. 9 Nisan 1948 günü olanlar, sadece Filistinli dostlarımızın değil, bizlerin de hafızalarında tüm canlılığıyla yaşamaya devam ediyor yani. Ve merhum Aliya İzetbegoviç’in “Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.” sözü, daha da anlam kazanıyor sanki Deir Yassin’i düşündükçe…

Yorum Analiz Haberleri