Yaklaşan Tehlikenin Farkında mısınız?

MUSTAFA SİEL

NELER OLUYOR HAYATTA

AKP/Erdoğan ile Derin Cemaat arasında yaşanmakta olan süreç inanılmaz bir durum, sanki tarihte ilk defa böyle bir süreç yaşanıyormuş gibi geliyor bazılarımıza. Oysa tarihe baktığımızda hiç de böyle olmadığını, benzerlerinin ve hatta daha şiddetlilerin sayısız denecek kadar çok defa yaşandığını çok rahat görebiliriz.

Çok uzağa gitmeye, bütün tarihi incelemeye bile gerek yok bu durumu tespit etmek için. Peygamberimizin vefatının ardından Hz. Osman’ın iktidarı ile başlayıp, katledilmesinin ardından yaşananlar, Hz. Ali ile Muaviye arasındaki kanlı mücadele, Hz. Ali ile Hz. Aişe gibi öncü sahabeler arasında yaşanan kanlı mücadeleler, Hariciler ve yaptıkları, Yezid’in Hz. Hüseyin’i şehit ettirmesi vs. pek çok olay var yaşanmış olan.

DÜNYA BAYRAM YERİ DEĞİL İMTİHAN YERİ

Niye yaşanıyor tüm bunlar, nedir hikmeti diye sorulursa, Kur’an’dan alacağımız cevap bu olur. Dünya bayram yeri değil, oruç tutma, yani imtihan yeri. 2/Bakara Suresi 30. ayette açıklanan, insana verilen kan dökme ve bozgunculuk çıkarmasına imkan veren yeryüzündeki hilafet imtihanı gerçekleşiyor dünya denen bu handa.

Geçenler geçti gitti hilafet imtihanından başarılı ya da başarısız olarak, 2/Bakara Suresi 134 ve 141. ayetlerde buyrulduğu gibi, yukarıda bir kısmından bahsettiğim kişi ve topluluklar birer ümmetti, imtihanlarını verdiler ve gittiler. Şimdi imtihan sırası bizde, bizler onların yaptıklarından değil, kendi yaptıklarımızdan sorumlu olacağız.

BU DA GEÇER YA HU

Elbette bugünler de geçecek, bazıları için takke düşüp kel görünecek. İmtihan hikmeti gereği, bizler Hz. Ali’nin kazanmasını arzular ve belirtileri bu yönde yorumlarken, belki çağdaş Muaviyeler tekrar kazanacak. Münafıkların iktidarı tesis edilip sürecek belki ama nereye kadar?

Kaç yıl yaşadı Muaviye, ya Yezid? Hz. Ali ve Hz. Hüseyin şehit edildiler; zahiren yenildiler Muaviye ve Yezid’in karşısında. Lakin gerçekten kazanan kim oldu? Değer miydi birkaç günlük iktidarın hırsına bu çabalar, bu zulüm ve tuğyanlar.

SON GÜLEN ELBETTE İYİ GÜLECEK

O halde hemen şimdi gülenlerden değil, son gülenlerden olmaktır gerçek başarı. Muaviye ve Yezid güldü bir zaman bu dünyada, bu dünyada ne kadar gülünebiliyorsa!

Sonra ağlayarak gittiler toprağa, ağlayarak diriltilecekler, ağlayarak hesap verip, sonsuza kadar ağlamaya devam edecekler. Ya Hz.b Ali ve Hz. Hüseyin? Onlar son gülenlerden olabilmek için, hemen şimdi gülenlerden olmamayı tercih ettiler. Sıktılar dişlerini bir miktar, gözyaşlarını içlerine akıttılar. Sayılı gün tez bitti de gülerek gittiler ölüme.

Gülerek diriltilecekler, gülerek hesap verip, sonsuza dek gülecekler inşallah.

NE YAPMALI, FİTNE  ZAMANI MAĞARALARA MI SIĞINMALI?

Klasik söylemi biliriz. Fitne zamanı kılıçları kırmalı, insanlardan uzaklaşıp mağaralarda Ashabı Kehf hayatı yaşamalı. Bu klasik mantığın tabii sonucu olarak, meydanı bozgunculara bırakmalı. Hak batıl savaşında hakkın yanında yer almamak, batılı desteklemek değil de nedir?

7/Araf Suresi 163’ten 170’e kadar olan ayetlerde açıklandığı üzere, sadece kendimiz (pasif) iyi olmakla kurtulmamız mümkün değil, mutlaka iyiliği emr ve kötülükten vazgeçmeye çağırmalı, yeryüzünde fesadın azalması ve ıslah için üzerimize düşen sorumlulukları (salih amel) yerine getiren aktif iyilerden olmalıyız ki, dünya da izzet ve temiz bir hayata, ahirette gerçek kurtuluşa kavuşabilelim.

Dünyada izzet ve temiz bir hayat, ahiret güzel akıbetin tek reçetesi budur. Sadece kendimize iyi olursak, kötülerin dolaylı payandası, oyuncağı, onursuz ve zillet içinde oluruz. Ahirette de bunun elbette yansıması olur.

NE OLDUĞUNDAN DEĞİL, NEREDE OLDUĞUMUZDAN VE NE YAPTIĞIMIZDAN SORUMLUYUZ

Evet, çok karışık, çok dehşet verici, çok can sıkıcı şeyler oluyor hayatta. Lakin bir daha hatırlatalım ki, kan dökülmesi ve bozgunculuk insanın, insanlığın imtihanının birer unsuru; fitne.

Bu nedenle bizler neler olduğundan değil, nerede olduğumuzdan ve ne yaptığımızdan sorumlu tutulacağız. Vaziyet ne kadar karışık ve korkunç olursa olsun, eğer doğru yerde ve tarafta duruyor, bize verilen imkanlar çerçevesinde fesadın azalması ve ıslah için doğru mücadeleyi yapıyor, hakka ve adalete şahitlik ediyorsak, çabalarımız imtihan hikmetleri gereği dünyada istediğimiz neticeleri vermese bile, imtihanı başarıyla geçiyoruz demektir.

Öyle ya, Hz. Ali ve Hz. Hüseyin’in çabaları istenilen neticeleri vermedi diye, dünyada başarılı gözüken Muaviye ve Yezid mi başarılı sayılacak ahirette?

HAKKI VE HAKLIYI TESPİT ETMEK ÇOK MU ZOR?

Yüce Allah hilafet imtihanımızla ilgili 2/Bakara Suresi 30’dan 34’e kadar olan ayetlerde, hilafet görevini yapabileceğimiz donanımı bize verdiğini, bu donanımı hakkınca kullanırsak doğru kararlar vereceğimizi hatırlatıyor bize.

Çarşı pazarda en kaliteli malı en ucuza almak için kılı kırk yaran ve genelde bunda başarılı olan bizler, hayatımızın en mühim alanı olan hilafet alanında ne yapacağımız, kimin yanında olacağımız konusunda doğru karar veremiyorsak, suç kimin?

Oynanan oyun kör göze parmak misali çok ve çok açık. Operasyona yem olarak konulan yolsuzluk iddialarına takılıp tuzağa düşersek, Hz. Osman’ın katillerinin cezasını hemen vermedi diye Hz. Ali’ye cephe alan Hz. Aişe ve yandaşlarının durumuna düşmüş oluruz. Elbette yolsuzlukların üzerine gidilmeli, lakin önce tam bağıra saplanmış bıçaktan kurtulunmalı.

HAİNLERDEN TARAF OLMA, HASIM OL

4/Nisa Suresi 105’ten 113’e kadar olan ayetler hainlerden yana olmamamızı, onları savunmamamızı emrediyorken, 135. ayet kendimiz ve yakınlarımız aleyhine bile hakka şahitlik etmemizi, adaletten sapmamamızı emrediyor bizlere.

Peki, şu yaşadığımız süreçte hainleri teşhis etmek çok mu zor? Cemaat medyası dışında, Türkiye dışındaki medyanın bile 17 Aralık operasyonuna Gülen’in operasyonu demesine rağmen, bu şahsın ve medyasının yok böyle bir şey demesi ne anlama geliyor? 

Sokaktaki çocuklar bile durumun farkında iken, duymadım görmedim söylemedim diye üç maymunları oynayanlar hain değilse kimdir hain? Saraybosna’dan Arakan’a, İslam ve ümmet endişesiyle kıvrananlar hop oturup hop kalkarken, burnumuzun dibinde olanları göremeyecek, haklıyı ve haksızı ayırt edemeyecek kadar basiretsiz miyiz biz?

DERDİMİZ AK PARTİ VE ERDOĞAN DEĞİL, İSLAM VE ÜMMETİN MASLAHATLARIDIR

Nasıl ki geçmişte hakka adaletle şahit olmak, İslam ve ümmetin maslahatlarını gözetmek amacıyla, dershanelerin kapatılmaması konusunda cemaat tabanını destekledi isek, şu anda yaşanan süreçte derin cemaatin yaptıklarının da bu nedenlerle karşısındayız.

İyi biliyoruz ki, nasıl ki Gezi operasyonunda mesele Erdoğan değil,  Türkiye bazında Müslümanların kazanımlarının yok edilmesi, dünya bazında İslam ve Ümmetin geleceğinin çökertilmesi idi, şu anda da aynı operasyonun devamı yapılıyor. Bizler İslam ve Ümmetin maslahatını gözetirken, mevcut durum ve duruş itibarıyla Erdoğan’ın şu anda İslam ve ümmetin maslahatının yanında durduğunu, Derin Cemaatin ise (en iyi ihtimalle) sadece kendi dar ve kısır maslahatlarını gözetmekte olduğunu açıkça görüyoruz.

Derin Cemaat kendi özel maslahatı için tüm ümmete kıyabilmeyi göze almakta görünmektedir. Beş kuruşluk menfaati için milyarlarca liranın heba olmasını önemsemeyen çırpıcı memur tipine benziyor bu haliyle. Bu Allah’ın gazabını gerektiren hıyanet değilse, gaflet neticesi haktan tamamen kopup uzaklaşmak, delalettir.

Türkiyeli Müslümanlar açısından Erdoğan’ın çökertilmesi neticesi sadece kazanımlarının kaybetmeleriyle sınırlı kalmayacak, Kemalist vesayeti aratacak yeni bir vesayet cenderesine girilecek gibi görünüyor. Suriye, Mısır, Bangladeş ve başka yerlerdeki gelişmeler de dikkate alındığında, küresel bazda Batı ve İsrail karşıtı radikal ve hatta geleneksel tüm İslami camiaların terörist oluşumlar kapsamına alınacağını ve dağıtılmaya çalışılacağını, bu görüşlerinde ısrar edenlerin de en sert metotlarla ezileceğini söylemek kehanet olmasa gerektir. Suriye, Mısır, Filistin, Tunus, Libya tüm İslami mücadelelerin olduğu yerlerde Erdoğan’ın kaybetmesinin ümmetin kaybetmesi, İslam’ın yeni bir hamlesinin daha boşa çıkarılması demek olduğu zaten çok açıktır.

Gezi’de ulusolcular ve Aleviler kullanılarak nasıl ümmetin yeniden ayağa kalkmaya çalışan iradesine Erdoğan üzerinden diz çöktürülmeye çalışıldı ise şimdide Derin Cemaat kullanılarak aynı şey yapılmaya çalışılıyor. Bu durumu Cemaat hariç (!) herkes görüyor, ulusolcular ve Aleviler ellerini ovuşturuyor.

YAKLAŞAN TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?

100 yıla yakın süre K Tipi Ergenekon vesayetinin ardından, ABD güdümünde F tipi Fergenekon vesayetine doğru gidilmekte olduğunu, Erdoğan yıkılırsa bu vesayetin Ergenekonu aratacağını, en büyük darbeyi tevhidi İslamcıların ve ardından Batı’ya boyun eğmeyen tüm İslamcı camiaların yiyeceğini, Fergenekon’un tüm İslamcı camiaları Ergenekon’dan daha iyi tanıdığını, her birisinin hakkında dosyalar ve kasetler biriktirdiğini, eğer Erdoğan’ı yıkabilirse başta radikaller olmak üzere Batı karşıtı ve Cemaat vesayetini kabul etmeyen tüm İslamcı camialara Kemalist rejimden daha büyük darbeler vuracağının farkında mıyız?

Nitekim bunun farkına varan ulusolcular ve ulusalcıların şu anda gelişen süreç karşısında göbek attığını, neredeyse Hoca’ya mürit yazılacaklarını fark etmiş olmalısınız.

ABD–Batı, Türkiye’deki tüm İslamcıları ve özellikle radikal dediği Batı karşıtı tevhidi İslamcıları Fergenekon aracılığıyla sindirip kontrol altına almaya çalışıyor. Yani Erdoğan’dan sonra ilk hedef biziz.  Bu gerçeğe rağmen bu iş bizi ilgilendirmez, yaşananlar rejimin kendi iç meselesidir diyemeyiz. Erdoğan devrildiği anda muhtemelen öyle bir vesayetle karşılaşacağız ki, belki de Kemalist vesayeti arayacağız.

Operasyonun aslında bize karşı yapılmakta olduğunun farkında değilsek, yargı ve emniyetteki cemaat yapılanmasının şimdiye kadar Mustazaf-Der çevresi ve benzeri radikal İslami camialara yaptığı operasyonların benzerlerini bizlere de yapmaya başlayınca farkına varırız nasıl olsa.

DURMAK YOK YOLA DEVAM

Yapmamız gereken, Müslümanları ilgilendiren her konuda olduğu gibi, bu konuda da safımızı, hak ve adalet ilkeleri çerçevesinde, İslam’ın ve tüm ümmetin maslahatlarını gözetecek şekilde net olarak ortaya koymak, ABD ve İsrail odaklı Derin Cemaat taşeronluğunda gerçekleştirilmeye çalışılan yargı ve emniyet darbesinin gerçek yüzünü ortaya koyucu hür türlü çabayı göstermektir öncelikle. Bu meyanda (kendi özgün ilke ve prensiplerimiz çerçevesinde) Erdoğan’ın ardında, derin cemaatin karşısında olduğumuzu net olarak deklare etmeliyiz.

Ayrıca bu darbe başarıya ulaşırsa gelmesi muhtemel sıkıntılı günlere kendimizi şimdiden hazırlamayız. Darbe başarıya ulaşmasa bile, bundan sonra Derin Cemaatin yargı ve emniyetteki kadrolarının bizleri rahat bırakmayacağını, ellerinden gelen her şeyi yaparak bizleri terörist kapsamına sokmaya ve cezalandırmaya çalışacaklarını tahmin etmek hiç zor değil.

Bunların yanında yapmakta olduğumuz tüm faaliyetlerimizi daha da artırarak yapmamız, çelme takılıncaya ya da başka bir şekilde durduruluncaya kadar mücadelemizi devam ettirmemiz, cihad sorumluluğumuzun mutlak bir gereğidir. Çaba bizden, tevfik Allah’tandır.