İslam, ilk peygamberden son peygamber Hz. Muhammed’e kadar gönderilen ilahî mesajların ortak adıdır. Bu nedenle gönderilen her risaletin ortak yönlerinin bulunması doğaldır. Bu yazıda, Yahudilik ve Hristiyanlık’ta yapılan duaların namaza benzer yönlerinin olup olmadığı konusu ele alınacaktır.
Yahudilik’te, ibadete başlamadan önce eli takdis edilmiş suya daldırarak veya bileğe kadar yıkayarak bir nevi abdest alınır. Ayrıca gerekli durumlarda vücudu tamamen suya daldırmak veya yıkanmak suretiyle gusledilir. İbadetler günlük, haftalık ve yıllık olarak ferdî veya cemaat halinde icra edilmektedir. Günlük ibadet; evde ferdî yahut mâbedde cemaat halinde, sabah, öğleden sonra ve güneş battıktan sonra dua etmekten ibarettir. Tanrı’nın huzurunda başın örtülmesi gerektiği için diğer vakitlerden farklı olarak sabah duasında “dua atkısı” örtülmekte, ayrıca sol pazuya ve alna Tevrat’ın Çıkış ve Tesniye bölümlerinden bazı kısımların yazılı bulunduğu muska şeklinde “dua kayışı” takılmaktadır. Dua sırasında doğu tarafına, Kudüs’e dönülür, ayaklar bitişik olarak ayakta durulur, eller semaya doğru uzatılır, baş öne eğili vaziyette huşû içinde Tanrı’ya yakarılır. Dua eden kişi şükür ve tâzim esnasında rükûa varır ve dua okuyarak kalkar, üç adım geri giderek sağa sola eğilir. Bu şekliyle günlük ibadet, Müslümanların namaz ibadetine benzemektedir.[1]
Kur’an’ın şu ayetinde geçen salavât hakkında farklı görüşler vardır: “Onlar sırf, 'Rabbimiz Allah'tır.' dediklerinden dolayı haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardır. Eğer Allah'ın insanların bazılarını bazılarıyla savması olmasaydı şüphesiz içlerinde Allah'ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar (salavât) ve mescidler yıkılırdı. Allah kendine yardım edenlere elbette yardım edecektir. Şüphesiz Allah güçlüdür, yücedir.” (Hac, 22: 40). İbn Abbas, bu ayetteki salavâtın kilise olduğu görüşündeyken Dahhak Yahudilerin havraları olduğunu çünkü onların havralarına salûtâ dediklerini belirtmiştir. Katade de salavâtın havra olduğu kanaatindedir. Mücahid ise “Müslümanların ve Ehl-i Kitab’ın yol üstünde bulunan mescidleridir.” demiştir.
Hristiyanlık’ta namaza gelince Ashab-ı Kefh ile ilgili olarak Kur’an’da geçen “mescid” kelimesi ilk Hristiyanların[2] namaz kıldıklarını gösterir: “Böylece, Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin geleceğinde şüphe olmadığını bilmeleri için (insanlara) onları buldurduk. Onların durumlarını aralarında tartışıyorlardı. (Bazıları) 'Üzerlerine bir bina yapın.' dediler. Rabbleri onları daha iyi bilir. Sözü geçenler de 'Mutlaka onların yanlarında bir mescid edineceğiz.' dediler.” (Kehf, 18: 21). Nabatî ve Süryani dillerinde, tapınılan ve kutsal varlıklar önünde diz çökülen yer anlamında “Masgeda” kelimesi kullanılmıştır.[3] Süryânî kilisesinde ibadetlerin başında namaz ve oruç gelir. “Sıloto” (sıloso) denilen namaz Hz. Îsâ ve havârilerden kalma bir ibadettir. Havâriler döneminde namaz ferdî olarak kılındığı gibi cemaatle basit bir evde de kılınıyordu. Evde kılmak isteyen bekârsa tek başına, değilse aile efradıyla beraber kılardı. Önceleri günde üç vakit namaz kılınırdı. Namazlarda Zebûr’dan bazı âyetler okunur, ilâhiler söylenirdi. Kilisede namaz, bir ruhanî başkanlığında diyakozların yardımıyla icra edilirdi. Namaz bitince vaaz verilir, âyin yapılır, insanlar komünyondan tadıp birbiriyle selâmlaşarak dağılırlardı. Pazar günleri ve Îsâ’nın kıyam gününden itibaren elli gün süreyle Pantikos bayramına kadar namazlarda secde yapılmazdı. Kadınlar namazda en arka safta yer alır, gerek kilisede ibadet esnasında gerekse dışarıda günlük hayatta tesettüre riayet ederlerdi. Sonraları bu üç vakit namaz altı, bir müddet sonra da yediye çıkarılmıştır. Günümüzde bütün Süryânî ve Nestûrî manastırlarında yedi vakit namaz kılınmaktadır.[4] Hz. İsa’nın sözlerini içeren şu Kur’an ayeti de, Hristiyanlıkta salat denilen bir ibadetin olduğunu bize göstermektedir: “Her nerede olursam (olayım) beni mübarek kıldı. Bana yaşadığım sürece namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti.” (Meryem, 19: 31).
Sonuç olarak şöyle diyebiliriz: İslam öncesi ilahi dinlerde namaz ibadeti vardı. Fakat her bir toplumda namaz vakitleri ve yapılış şekillerinde birtakım farklılıklar bulunmaktaydı.
[1] Küçük, Abdurrahman, “İbadet” TDV İslam Ansikl., İst., 1999, XIX, 239.
[2] Ashab-ı Kehf konusunda sorular sormak için Kureyşlilere gelenlerin Yahudiler oldukları da rivayet edilmektedir. Seâlebî, Ebu İshak Ahmed, el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsiri’l-Kur'an, 10 c., Daru İhyai’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut, 2002, VI, 130. Bu rivayet doğru kabul edildiğinde bu kıssanın Hristiyanlık’tan da önceki bir döneme ait olduğu söylenebilir bkz. İbn Kesir’den naklen Hamidullah, Muhammed, Aziz Kur'an, (çev: Abdülaziz Hatip, Mahmut Kanık), Beyan Yay., İst., 2000, s. 441-442.
[3] Rodinson’dan naklen bkz. Soysaldı, Mehmet, “Kur’an’da Salât Kavramının Semantik Analizi”, Yalova Üniversitesi Yalova Sos. Bil. Derg., S. 1, Ekim 2010-Mart 2011, s. 50.
[4] Çelik, Mehmet, “Süryaniler”, TDV İslam Ansikl., İst., 2010, XXXVIII, 178.