Mevcut krizi aşmak için Hükümet nasıl bir yöntem takip edecek ve kimlerle işbirliğine açık olacak acaba? TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun önce Cumhurbaşkanı Gül ile ardından da Başbakan Erdoğan ile gerçekleştirdiği görüşmeler bu noktada dikkat çekici bir yerde duruyor.
Çünkü özellikle Feyzioğlu’nun şahsında Genelkurmay Karargâhı’nda mütemadiyen brifinglendirilmiş Kemalist yargı sistemiyle özdeşleşmiş TBB’nin Ergenekon ve Balyoz sanıklarının darbe girişimlerinin meşru ve makul sayılması noktasında sergilediği olağanüstü gayretkeşlikten Hükümete hukuk müşavirliğine terfi etme durumunun dikkat çekmemesi zaten mümkün değil.
Çare ‘Darbeci Baro’ mı?
TBB Başkanı Feyzioğlu’nun yaptığı açıklamalara bakılırsa Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’la yaptığı görüşmelerin merkezinde yer alan Ergenekon ve Balyoz Davaları üzerine ‘oldukça yapıcı’ görüşmeler gerçekleşmiş. Yaşadığımız tecrübeler muvacehesinde Feyzioğlu’nun da başkanı olduğu TBB’nin de ne kadar ‘yapıcı’ olabileceğini hepimiz az çok tahmin ediyoruz.
Türkiye’de Baroların Kemalist askeri vesayetle ideolojik angajmanını ispata koyulmaya hiç gerek yok elbette. Ergenekon ve Balyoz benzeri yapıların kirli-karanlık ve de kanlı organizasyonlarını sürekli inkâr edenlerin, darbe ve cunta yargılamalarının önünü kesmek için en olmadık numaralar sergileyenlerin başında bunlar geliyordu tabii ki. İşte bu gibi sebepler dolayısıyla TBB ve Başkanı Feyzioğlu’nun FG Cemaati kadroları tarafından derinleştirilmek istenen krizden her gün artan şantaj ve tehditler anaforundan çıkış için bir vesile sayılabileceğine ilişkin işaretler doğrusu tedirgin edici bir mahiyet taşıyor.
Askeri vesayetin tasfiye edilen tecrübeli kadrolarının yerine FG Cemaati kadrolarının benzer yöntemlerle kurulmak üzere paralel bir mekanizmayla hareket ettiklerini gösteren en somut gelişme 17 ve 25 Aralık Operasyonlarıyla birlikte ortaya çıkan manzaradır elbette. Siyaseti ve toplumu yargı-istihbarat ve psikolojik savaş üssüne çevrilen medya üzerinden rehin almaya kalkışan bu mekanizmanın tasfiyesi için hareket ederken dikkat edilecek hususların başında adaletin temini yer almaktadır.
Adalet duygusunu zedeleyen her girişim yeni bir sıkıntı kaynağı olacaktır. Ancak adaletin temini için takip edilecek yöntem kadar bu yöntemin hayata geçirilmesinde hangi kadrolarla birlikte hareket edileceği de son derece önemlidir. Sicilinde darbecilerle işbirliği, laiklik adına İslami değerlere karşı kirli savaşlar yürütme, ulusalcılık namına Kürt kimliğini inkâr ve asimilasyonu örtme gibi daha bir çok günah bulunan Kemalist hukukçulara çözüm üretme adına kapı aralamak hem ahlaken hem de siyaseten son derece büyük riskler içermektedir.
Kumpaslardan Kumpas Beğenme Mecburiyeti
Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan’ın bir yazısında geçen “milli orduya kumpas kurdular” cümlesinden yola çıkılarak gelinen aşama kimin söylemini ve duruşunu tahkimde işe yaramaktadır? Elbette ki başından beri Ergenekon ve Balyoz’la alakalı bütün bilgi, belge ve suç içeren fiilleri itibarsızlaştırıp “Şerefli Türk Ordusunu tasfiye etmek için ABD ve gericiler işbirliği yapıyor” türü söylemlerle yargılamaları geçersiz kılmak isteyenlerin işine yarıyor.
Yalçın Akdoğan istediği kadar sözlerinin çarpıtıldığını, bağlamından koparıldığını tekrar etsin ama Genelkurmay Başkanlığı’nın itirazına zemin hazırlayan bu ‘kumpas’ söylemi olmuştur. Bu söylem CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “Hükümet en sonunda bizim dediğimiz yere geldi” propagandasına hatta Cumhuriyet, Aydınlık, Yurt, Sol, BirGün gibi gazetelerin manşetlerini süsleyen haber ve yorumlardan sadır olan “biz başından beri dememiş miydik kumpas olduğunu” türü küstahlıklara da yeni bir dayanak olmuştur maalesef.
TBB Başkanı Feyzioğlu’nun Ergenekon ve Balyoz sanıkları için yeniden yargılamanın yolunu açacak bir formülle huzurlarına çıktığı Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan tarafından samimi ve yapıcı bir karşılık gördüğü doğruysa önümüzdeki günler ve dönem hem şaşırtıcı hem de üzücü bazı gelişmelere gebe demektir. Başbakan Erdoğan’ın verdiği talimatla Adalet Bakanlığı ile TBB arasında başlanacak çalışmalarda Özel Yetkili Mahkemelerin verdikleri kararların bozulması ve Yargıtay tarafından kesinleşmiş kararların dahi yerel mahkemelerde yeniden yargılanması zorunluluğunun getirilmesi planlanıyor.
Derin ve mesnetli bir endişeyi dile getiriyorum. Asla ve kat’a “Yüce Türk adaletine güveniyorum, yüce mahkemenin Türk Milleti adına verdiği kararlar hiçbir surette bozulamaz” filan gibi milliyetçi-devletçi sloganlar atmıyorum. Herkes gibi ben de 17 ve 25 Aralık’ta Hükümeti düşürmek üzere tertiplenen yargı darbesini savuşturmanın ne kadar acil olduğunun farkındayım. Lakin Başbakan Erdoğan (eğer siyasi bir manevra yapmıyorsa) TBB Başkanı Feyzioğlu’nun bugün çare gibi gözüken tekliflerinin yarınlarda büyük bir belaya kapı aralamak manasına gelebileceğini hatırlatmak istiyorum.