Yaftalamadan bir daha düşünün

Ekrem Dumanlı

Eskiler tevafuk derlermiş; yani denk gelme, uygun düşme. Tesadüf yerine tevafuk tabirini kullananlar eşya ve kainatın başıboş olmadığına, her olayın bir kader denk çizgisi bulunduğuna atıf yapar.

Neyse; güncel mesele şu: Tam bizim reklam kampanyası başladığında o reklamın maksadını iyice ortaya çıkaran ilginç gelişmeler yaşandı; hem de art arda. İddiamızı ispat etmek istercesine birbirinden bağımsız ve habersiz unsurlar el ele verdi ve 'Evet, bu reklamda ifade edilen yaftalama meselesi aynen doğrudur!' dedi. Tevafuk denilen şey bu olsa gerek. Bir yandan siz toplumsal barış adına bir mesaj ulaştıralım diye çırpınıp duracaksınız; diğer yandan sizi fiilen ispat edecek çok sıcak hadiseler yaşanacak.

Neydi reklamımızın ana mesajı: Yaftalamadan bir daha düşünün!

Harika bir slogan, yerinde bir gönderme, haklı bir vurgu. Zira bu ülkede 'bilgi sahibi olamadan fikir sahibi olmak' adeta görenek haline gelmiş. Okumadan, araştırmadan, hatta anlama gayretine bile girmeden katı bir önyargı oluşturuluyor ve o kemikleşmiş peşin hükmü tashih etmek mümkün olmuyor. Oysaki kolayca yaftalamak, düşünceden kaçmaktır; fikrin cazibesinden, gücünden kaçmak. Cesur adam(lar), farklı fikirlere kulak verirken demokratik tahammül sınırlarını sonuna kadar kullanır ve bu erdemle kendini yenileme fırsatları yakalar. Daha ötesi, insana saygısı olan(lar), kendisi gibi düşünmeyene saygı duyandır. Kim, karşısındakini alelacele yaftalıyorsa o aslında kendi inancına güvenmiyor demektir. Daha açıkçası, yaftalamak bir korkaklık emaresidir; her ne kadar cesaretmiş gibi sunulsa da...

Reklamın yayınlandığı ilk günü Hürriyet'e göz ucuyla şöyle bir baktım mesela. Manşetlerinde Zaman'a, Yenişafak'a ve Sabah'a hükümet yanlısı diyordu. Hangi münasebetle bu sıfat bilmem kaç yüzüncü kere kullanılıyor diye haberi okudum. Meğer 'hükümet yanlısı' ilan edilen bu gazetelerle ilgili Başbakanlık 'yalanlama' yapmış. E hani hükümete yakınlığı ile biliniyordu? Kaldı ki meselenin gazetecilik boyutu hiç de o kadar basite indirgenecek bir durum değildi ve benzer durum Hürriyet'in başına defalarca gelmişti. Birbirinden habersiz üç gazetede birden bir haberin yer alması, haber kaynağının problemidir, haber yazanın değil. Gerçi oradaki yalanlamada da bir başka ayıp işlendi. 'Hükümete yakınlığı ile bilinmeyen gazeteleri' usulen de olsa tekzip ederken 'dün bir gazetede yer alan bilgiler' diye başlayan metinler kaleme alınır. Nedense 'hükümet yanlısı' olmakla suçlanan gazetelerin isimleri tek tek zikredildi ve hiç de hoş olmayan ifadeler kullanıldı. Bu metni kaleme alan bürokratın adeta öfkeyle yazdığı metnine bahsi geçen gazeteler sert bir cevap verse ve 'bizi yalanlayacağına orada bulunan haber kaynağını sustur' deseydi bu gazeteler 'hükümet yanlısı' olmaktan kurtarabilir miydi yakayı? Sanmam. Çünkü bu yaftaların imaj ötesi bir gerçekliği yok...

Olacak ya; aynı günün Hürriyet'inde yaşını başını almış, artık saygınlığı elden bırakmaması gereken Yalçın Bayer 'cemaatçi medya' diyordu. Şimdi ne demek lazım bu tepeden bakan ve yaftalama hakkına sahip olduğunu düşünen mütekebbir yaklaşıma? Birisi çıkıp 'Yalçın Bey, ayıp olmuyor mu, ben de sana bir yafta hazırlasam ne kadar mutlu olursun?' dese neyi halletmiş olacak? Bayer yaftalamakla yetinmiyor, faili meçhul mektupların izbe karanlığında Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv'in Zaman'ın Yorum sayfasında çıkan bir makalesine atıfta bulunuyor. Turkcell'in ana sponsorluğunu yaptığı Gönül Köprüsü Projesi ile ilgili yazıdan niye rahatsız olur ki Hürriyet yazarı? Aynı gün M. Yakup Yılmaz, yazısında 'AKP medyası' diyordu...

Daha ötesine bakma lüzumu görmedim. Bir arkadaşıma rica ettim ve dedim ki: 'Belli bir zaman diliminde bazı yaygın yaftaların kaç defa kullanıldığını araştırır mısın?' Sonuç vahim. Buraya kaydediyorum. Aydın Doğan Bey'in artık bu meseleye el atması, Ertuğrul Özkök'ün artık bu konunun üzerine cesaretle gitmesi gerekiyor. Çünkü yaftalama öyle kötü bir metot ki eninde sonunda sahibine dönüyor ve en çok onu vuruyor. Ayrıca bu alışkanlık devam ettiği müddetçe ne bu meslek itibar kazanıyor; ne de bu üslubu gazetecilik başarısı gibi sürdürenler.

Basit bir kelime taraması sonunda ortaya çıkan manzara hiç de hoş değil. 1 Haziran'dan bu yana koskoca Hürriyet gazetesi 392 kere 'dinci' lafı kullanabilir mi? Hani Emin Çölaşan bu yüzden işten atılmıştı; hani insanlara kötü sıfat taktığı için yayın ilkeleri çerçevesinde uyarılmıştı? Aynı lafı Milliyet 195, Vatan 118, Radikal 105 defa kullanıyorsa ortada ciddi bir yaftalama var demektir. İnsan hiç olmazsa meslektaşlarına saygı duyar. O da maalesef yok. Mesela 'yandaş medya' lafını Hürriyet 48, Milliyet 27, Vatan 27, Radikal 15 kez kullanmış.

Bu hafta yayınlanan reklamımıza tevafuk demem sadece Doğan Grubu'nun gazetelerinde yer alan yaftalı sözlerden dolayı değil. Maalesef bu tür hataları herkes yapıyor; çünkü medyanın dili birbirinden besleniyor. Mesela bu hafta Doğan Grubu ağır eleştirilerin odağındaydı. Malum; Mustafa adlı filme sponsorluk yapmadığı için (daha doğrusu son anda sponsorluktan çekildiği için) Doğan Grubu, Turkcell hakkında çok sert yayınlar yapmıştı. Bir anda ilginç bir reaksiyon oluştu ve herkes 'Turkcell, Doğan Grubu'na reklam vermediği için Mustafa filmi bahane ediliyor. Mesele Atatürk ile ilgili değil, reklam gelirleriyle ilgili.' demeye başladı. Doğrudur, yanlıştır onu tam bilemem; ancak başta Hürriyet olmak üzere Doğan Medya Grubu'na karşı gösterilen tepki hem büyüktü hem de yaygındı. Nitekim bu yoğun tepkiler nedeniyle Özkök, CNN Türk'e çıktı, dün de köşesinde yazdı; reklamı bir şantaj gibi kullanmadıklarını izah etti. İkna edici şeyler de söyledi; ama denk geldiğim programda gördüm ki kendini savunup ikna edici gerekçeler ileri sürerken bile araya konuyla ilgisi olmayanları da sokuyor ve 'dinci gazeteler' deyip başka konulara giriyor. Üzüldüm. Belki öyle yapmasa daha geniş bir destek bulacak, daha ikna edici olacak... Heyhat! Bu ülkede meselenin aslı tartışılmıyor; nedense kategorize edilmiş cepheler oluşturularak ittifaklar ve karşı bloklar oluşturuluyor...

Doğan Medya Grubu'na verilen tepkilerde de kullanılan dil ve üslup aslında farklı değil. Nitekim Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut, Turkcell hakkında yürütülen yıpratıcı yayınlara cevap verirken 'medya faşizmi' başlığını kullandı. Turgut'un söyledikleri yenilir yutulur cinsten değildi. Resmen Doğan Grubu'nun gazetelerini reklamda tekelcilik ve Turkcell'e karşı da şantajcılıkla suçluyordu. Benzer eleştiriler pek çok mecrada yer aldı. Mesela Taha Kıvanç, Doğan Grubu'na reklam vermediği halde Turkcell'in 'alanının en büyüğü hale gelmesi' üzerine durduktan sonra çok ciddi tenkitler yapıyordu. Emre Aköz, Fatih Altaylı, Ahmet Kekeç, Hadi Özışık ve daha pek çok isim Doğan Grubu'nu eleştiri yağmuruna tuttu.

Keşke meselelere daha geniş bir ufuktan bakılabilse. Keşke yaftalama yerine herkes kendi doğrularını mertçe, dürüstçe; ama kibarca, efendice ifade edebilseydi. Türk medyası bu fırsatı geri tepti ve bir uçuruma doğru sürükleniyor. Yaftalama yoluyla karşı tarafı hırpaladığını sananlar aslında herkesi ayakta tutan bir zemini aşındırıyor. Kazandık dedikleri yerde kaybediyorlar. Zira birbirini karalayarak kendini aklamaya çalışanlar kirden pastan kendilerini koruyamaz.

Yaftalayanı da yaftalarlar! Tarih boyunca değişmeyen kural budur!

Siz herkese 'yandaş medya', 'hükümet yanlısı medya', 'dinci medya', 'biat medyası' gibi nahoş kulplar takarsanız; birileri de kalkar size 'kartel medyası', 'Hilton medyası', 'tekel medyası', 'brifing medyası', 'cunta medyası' gibi nahoş sözler sarf ediverir. Peki karşılıklı sarf edilen bu sözler ve yapıştırılan yaftalar herkesi kapsayacak kadar doğruluk değeri taşıyor mu? Hayır! Çünkü her medya grubunda farklı görüşlere sahip insanlar çalışıyor. Herkesi bir çizgi üzerinde sıraya dizmek ya da herkesi bir çerçeve içine hapsetmek, adaletsiz ve haksız uygulamalara kapı açmak demektir.

Tabii ki birbirimizi eleştireceğiz, farklı düşüncelerimizi kamuoyu huzurunda yarıştıracağız; ama hakaret etmeden, aşağılamadan, küçük düşürecek yaftalara başvurmadan. Ve artık herkes bilecek ki meslekî kariyerini yaftalamakla sürdürmeye yeltenenlerin alnına tarih kocaman bir yafta asacak: YAFTACI. Keşke o hazin akıbet gelip kapıları çalmadan medya, fikre, düşünceye; daha doğrusu insana saygıyı öğrenebilse...

ZAMAN