Yabancı düşmanlığına felsefi bir yaklaşım: Zenofobi
Yahya Fırat / HAKSÖZ HABER
Zenofobi’yi kısaca yabancı düşmanlığı/korkusu olarak tanımlayabiliriz. Zenofobi’nin varlığı neredeyse insanlık tarihi kadar eskiye dayanıyor. Ancak, bugün savaş, çatışma ve ekonomik faktörler nedeniyle bu kavramın yeniden irdelenmesi zaruri görünüyor.
Yabancı bugün siyasi ve hukuki ölçütler göz önünde bulundurularak göçmen, mülteci, sığınmacı, sürgün gibi adlarla detaylandırılıyor. Bugün “ben” ve “öteki”, “aynı” ve “farklı” kavramlarıyla tanımlanan yabancılar, iki dünya arasında sıkışıp kalmışlardır. Bedenleri sınırları geçen yabancının gittiği diyardan kabul görmesi oldukça zor oluyor.
Yabancıların gittiği/sığındığı yerlerde “biz” yani ev sahibi ile kurduğu ilişkide zorunlu olarak “öteki” şeklinde kodlanıyor. Öteki gittiği yerde her suçun müsebbibidir, günah keçisidir. Belirsiz, tekinsiz olarak telakki edilen yabancı, ev sahibi için tedirgin edici, tehdit edici ve istenmeyen bir imgeye sahiptir. Yabancı, varlığıyla, görünüşüyle, kültürüyle, dili ve hatta diniyle rahatsızlık verir. Öteki olarak kodlanan göçmen, mülteci ve sığınmacılarla ilgili fantastik hikayeler dilden dile dolaşır, onlarla ilgili algılar gerçeklerden daha çok rağbet görür.
Peki bu kadar girift olan bu meselenin bir çözümü var mı? Yabancı düşmanlığını bitirmek ya da en aza indirmek mümkün mü? Yabancı düşmanlığının felsefi boyutu nedir? gibi sorulara mantıklı izahlar bulmak için Feyza Şule Güngör’ün “Yabancı Düşmanlığına Felsefi Bir Yaklaşım: Zenofobi” kitabını irdelemekte fayda var.
Zeofobi’yi temellendiren etkenlerin başında ön yargının olduğunu, böylece bilinemez olarak kodlanan yabancının kalıp yargılarla değerlendirildiğini belirten Güngör, yabancıyı anlamanın, çözmenin ve onlarla empati kurmanın zihin konforunu bozduğundan ev sahiplerinin çoğu zaman ön yargılarla hareket etmenin kolaylığına kaçtığına dikkati çekiyor.
Yabancının hep yük olarak görüldüğü için istenmeyen misafir olarak görüldüğünü ifade eden yazar, zenofobinin, pragmatist, kültürel ve fenomenolojik nedenlerden kaynaklandığının altını çiziyor.
Aristoteles, Spinoza ve Levinas üzerinden “Zenofobi ve öteki etiği” zeminini irdeleyen yazar, ütopik olsa da zenofobiyi aşmanın tedrici olarak mümkün olabileceğini felsefi bir perspektifle ortaya koymaya çalışıyor.
Patolojik hale gelen yabancı düşmanlığını felsefi bir bakış açısıyla anlamaya ve çağın nevroza dönüşen tepkisini yeniden makul bir tavra dönüştürmesinin imkanının sorgulandığı kitapta, yabancıyı tecrit etmeden, evdekinin de benliğini ezecek sorumluluklar altına koymadan ortak yaşamanın zeminini mütalaa ediliyor.
Bu bağlamda başta Suriyeli sığınmacılar olmak üzere Türkiye’de bulunan mülteciler aleyhinde estirilen yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın nedenlerini anlamak ve felsefi boyutunu görmek açısından kitabın önemli bir noktaya temas ettiğini belirtmekte fayda var.