Ya Dualarımız da Yoksa

MUSTAFA SİEL

Tüm Zalimlerin ve Zulümlerin Karşısında Olmak

Neredeyse tüm İslam beldeleri zulüm, acı, kan, adaletsizlik, yoksulluk, yolsuzluk vs. denizlerinde boğulmuş durumda. Dünyada hali hazırda en çok zulme uğratılanlar Müslümanlar genelde ve bu zulümleri yapanlar gayrimüslim zalimler değil sadece.

Bunlardan daha beter zulümleri, kendilerini laik Müslüman olarak vasıflandıranlar ve hatta kimi İslamcılar yapıyor çoğu yerde. Kimisi İslam’a ve Müslümanlara düşmanlığından yapıyor bu zulümleri, kimisi de İslam ve hatta İslamcılık, İslam’ı hakim kılmak adına.

16.Nahl Suresi 90. ayette (ve benzeri ayetlerde) bildirildiği üzere, Yüce Allah tüm insanlara maddi – manevi her türlü haksızlığı (bağyi) yasakladığı gibi, insanların maddi ve manevi her türlü haklarını tanıyıp bunlara riayet etmekle (adl – adalet) kalmayıp, kendi hakkımızdan da onlara ikram etmeyi (ihsanı) emreder.

Zulme Rızada Zulümdür

Ahiret hayatını açıktan yada dolaylı olarak inkar edip dünya hayatının peşinde koşanların, tıpkı hayvanlar gibi sadece şehvetlerinin peşinde koşmaları nedeniyle, insanlara ikram etmek yerine zulmetmesi gayet tabidir.

Tabi olmayan Allah’a ve ahirete iman ettiğini söyleyenlerin insanlara zulmedebilmesidir. Bu ayetlere iman ettiğini söyleyip, insanlara kendi hakkından ikram etmesi gereken Müslümanların, ikram etmek bir yana insanlara zulmetmesi nasıl mümkün olabiliyor?

Kendisi zulmetmese bile, insanlara yapılan zulmü (kendince doğru olduğunu düşündüğü bazı gerekçeler nedeniyle) desteklemesi, desteklemese bile dolaylı destek anlamına gelecek şekilde sessiz kalıp, karşı çıkmaması neyle izah edilebilir?

Müslümanlar değil zalim olmak, kimden gelirse ve kime karşı yapılırsa yapılsın tüm zulümlerin karşısında olmak zorundadırlar ve sadece zulmetmenin değil, zulme rızanın da hesabı verilemeyecek derecede büyük bir zulüm olduğunu, bir an bile unutmamalıdırlar.

Bizim Zalimimiz Daha Şerlidir

Zalimin iyisi, mazlumun kötüsü olmaz. Suriyeli Müslüman kadının iffeti de kıymetlidir bizim için, Şengaldeki Yezidi kadınında. Tecavüz eden şebbihada olsa, İslami kılıfa uydurarak Yezidi kadının cinselliğini kullanan Işidcide olsa fark etmez, tümünü lanetleriz bu çirkin zulümleri yapanların. ABD, İsrail, Esed, Rusya’nın zulmü karşısında durduğumuz gibi; İran, Işid, Taliban, Boko Haram zulümlerinin karşısında da dururuz.

Bizim zalimimiz daha iyi değil, bilakis daha kötüdür. Çünkü zulüm kafirlere - zalimlere yakışır, Müslümanlara değil. Zulüm yapan kafir küfrünün gereğini yapar. Müslüman ise zulmetmek suretiyle sadece imanına ve hakka hıyanet etmekle (emanete ve ahde riayetsizlikle) kalmaz, bu çirkin ameliyle İslam’a gölge düşürür, insanların İslam’a olan güvenlerini sarsar, umutlarını söndürür. Bu nedenle bizler bizim zalimlerimize karşı daha öfkeli, daha çok düşman olmak durumundayız.

Düşmanlarımızla mücadele ederek - savaşarak, kardeşlerimizin ise zulümlerinin karşısında durarak ve gerekirse onlarla da mücadele ederek - savaşarak durmaya çalışırız zulümlerin karşısında.

Zulümler İmtihan Dünyasının Kaçınılmaz Unsurlarıdır

Yüce Allah 67.Mülk Suresi 2. Ayette, ölümü ve hayatı hangimizin daha güzel amel ederek yaşayacağını ortaya çıkarmak için imtihan amacıyla (bela) yarattığını beyan ediyor. 2.Bakara Suresi 155. ayette ise, bizleri mallardan, canlardan eksiltmekle – acı ve yoksunluklarla imtihan edeceğini (bela), sabredenlerin kurtuluşa ereceğini bildiriyor.

Kur’an’ın bütünlüğünden - penceresinden baktığımızda, acısıyla - tatlısıyla eksiksiz tüm yaşananların imtihan unsurları olduğunu görüyoruz. Bu bağlamda bizler öncelikle zulüm edip - etmemekle imtihan ediliyoruz. Bilahare, 4.Nisa Suresi 135. ayette belirtildiği üzere, en yakınlarımız bile yapsa her türlü zulme karşı açık tavır alıp almamakla imtihan ediliyoruz.

Bununla da kalmıyor, 4.Nisa Suresi 75. ayette açıklandığı üzere, zulme engel olmak için üzerimize düşeni yapıp – yapmamakla. Yani imtihanımız sadece zulüm yapmamakla (pasif kulluk sorumluluğu) sınırlı değil, zulme sessiz kalmamak ve gücümüz nisbetinde engel olmaya çalışmakla da mükellefiz (aktif kulluk sorumluluğu).

Zulümler Karşısında Çaresiz Değiliz

Tüm bu yaşanan acıları dindirmek kudretine sahip değilsek te, tamamen çaresiz de değiliz. Kadiri Mutlak olan Allah’tır eğer dilerse tüm bu zulümleri bitirebilecek tek merci ve O’ndan başka hiç kimse buna kadir değil. Lakin yukarıda verdiğimiz ayetlerde açıkladığı üzere, Yüce Allah imtihan hikmeti gereği bitirmiyor ve kıyamete kadarda devam edecek bu zulümler.

Bize düşen hiç kimseye maddi ve manevi zulüm ve adaletsizlik (bağyi) etmemek öncelikle. Bilahare 4.Nisa Suresi 135. ayette emredildiği üzere, her türlü zulme karşı açık ve net tavır koyarak, hakka - adaletle şahitlik edenlerden olmak.

Bunun ardından kul olarak bize verilen imkanları en iyi şekilde ve sonuna kadar kullanmak suretiyle tüm zulümleri engellemek adına, 11.Hud Suresi 88. ayette Hud (as)’ın söylediği üzere, yeryüzünde gücümüzün yettiğince ıslah edebilmek için bireysel ve ictiami faaliyetlere girişmek.

Elbette çok şeyler yapabiliriz ve aslında her birimizin yaptıklarının etkisi kelebek kanadı etkisiyle toplam bir etkiye dönüşecek ve bu etkinin gücü boyutunda ıslaha vesile olacaktır. İbrahim (as)’ın tek başına bir ümmet olarak yaptıklarının neticeleri değil midir çağları aşan etkiler bırakan?

Zalimden Değil Allah’tan Medet Ummalıyız

Zalimlerden medet ummak, kuzuyu yemeyi kafaya koymuş kurttan kuzunun medet ummasından farksız. Sahipsiz değiliz, kurdun ve kuzunun sahibi Allah’tır sahibimiz. Bu nedenle namazlarımızın her rekatının kıyamında ve muhtelif vesilelerle okuduğumuz Fatiha Suresinde – duasında ifade ettiğimiz gibi, sadece O’dan medet ummalıyız.

Acı olan dünyevi açıdan zayıflığımız ve çaresizliğimiz değil, umursamazlığımız ve vurdumduymazlığımızdır. Elbette çok şeyler yapabiliriz bu zulümler karşısında, lakin diyelim ki hiç bir şey yapamıyorsak, duada mı edemeyiz?

Dua etmek az bir şey midir? İçten ve samimi bir dua belki de en büyük imkanımız ve silahımız? Ama gerçekten dua edebiliyor muyuz hemen yanı başımızdaki Suriyeli ve tüm mazlumların dünyevi ve uhrevi felahı için?

Kendi Dara Düşünce İnkarcı Müşriklerde Dua Eder     

10.Yunus Suresi 23 ve 24. ayetlerde anlatılanları düşünelim. Denizde boğulma tehlikesi gibi Allah’tan başka tüm kapıların kapandığı bir sıkıntıya düşünce, tüm içtenliğiyle Allah’a sığınıp, sıkıntıdan kurtulunca yüz çeviren inkarcı müşrikleri.

İyi ama bizler gerçekten Suriyeli ve tüm mazlumların sıkıntılarını kendi sıkıntımızı gibi hissediyorsak eğer (ki hissetmemiz imanımızın gereği), bu takdirde niye dua edemiyoruz?

Bu mazlumların yaşadıkları sıkıntıların yüzde biri ve hatta binde biri aile fertlerimizden birinin başına gelse nasıl halisane yöneliriz Allah’a değil mi? Ama bu kadarını denizde boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kalan inkarcı ve müşriklerde yapmıyor mu zaten?

Gerçek Mümin Kendi Genişlikte İken Darlık Çekenler İçin Dua Edendir

Bizler elbette kendi ailemiz için de Allah’a sığınırız genişlikte ve darlıkta. Ama inkarcılardan farklı olarak, kendimiz genişlikte olduğumuz halde sıkıntı yaşayan tüm mazlumlar içinde sığınmalı değil miyiz Allah’a?

Öyle olması gerekiyor ama, uzaktakileri geçtik, en yakınımızdaki Suriyeli mazlumlar, üstelik onlar din kardeşlerimiz ve bu zulme uğramalarının temel nedeni dindarlıkları iken, niye onlar için halisane dua etmek için niye içimizden hiçbir kıpırtı olmuyor?

Duamız Yoksa İmanımız Var mıdır?

Tecavüz edilen kadınlarda kızlarımız, eşlerimiz ve kızkardeşlerimizi; öldürülen çocuklarda çocuklarımızı, işkence edilen insanlarda eşlerimizi, çocuklarımızı kardeşlerimizi göremiyorsak dua edemeyiz içtenlikle. Sadece görev icabı dua etmeye çalışırız ama, kalbimize inmeyen dua arşa nasıl yükselebilir ki?

Eğer içten dua edemiyorsak, korkalım dünya ve ahiret akıbetimizden. Zira 25.Furkan Suresi 77. ayette Yüce Allah, duamız yoksa kendi katında kıymetimizin bulunmadığını hatırlatıyor bizlere.

Dua ibadetin özü ve hatta ta kendisi. Allah’ın tek ilah olması, bütün içtenliğimiz, ezikliğimiz, çaresizliğimiz, hiçliğimizle O’na sığınmamızı icbar ediyor tabii olarak. Eğer başımız dara düşmedikçe O’na sığınamıyorsak, ne farkımız var inkarcı müşriklerden?

Hele bir de başımız dara düşünce bile hala O’na sığınamıyorsak, o zaman 45.Casiye Suresi 24. ayette bahsedilen o günün dehrileri - bu günün deist ve ateistlerden ne farkımız kalır? Gerçek duamız yoksa, aslında gerçek imanımız yoktur anlamına gelmez mi?

Gece Namazı Kıyamında Dua Edelim Mazlumlar İçin

Bilhassa gece namaza kalkıp dua edelim, başta Suriyeliler olmak üzere tüm mazlumların kurtuluşu için. Çünkü en iyi o dinginlikte hissedebiliriz mazlumların arşa yükselen iniltilerini, çığlıklarını; Allah’a ulaşmakla beraber, günün uğraşıları içinde bizden perdelenen dualarını.

Gece kalkalım ve içinde bulunduğumuz güvenli ve sıcak yuvamızın yanında, o anda bu imkanlardan mahrum olan kadınları ve çocukları düşünelim biraz. Hani bizlerin her tarafı sımsıcak evlerimizin küçük bir odası büyüklüğünde soğuk çadırlarda ve daracık konteynerlerde yaşayan mazlumları.

Hatta biraz daha ileri gidip, o daracık ve soğuk çadırlarda kalabilmeyi büyük nimet sayacak durumda, yatacak yer bile olmadığından sırayla uyunabilen Esed’in işkence merkezlerinde, sistematik işkence tezgahlarında işkenceden geçmekte olan erkekleri ve o anda tecavüz edilmekte olan kadınları.

Kendi çocuklarımızın huzurlu uykusunu gözlemleyip, sadece açlık ve soğukla değil, babasızlık, her an ne olacağını bilememenin korkusu ve gelecek tedirginliği içinde kıvranıp duran çocukların durumlarını anlamaya çalışalım.

Mazlumların Ahını Duymazsak, Allah’ta Ahirette Bizim Ahımızı Duymaz

Elbette ateş düştüğü yeri yakar, bu acıları bizzat yaşayanlar gibi 24 saat bu acı girdabında yaşayamayız. Ama en azından sık sık hatırlayalım bu acı çeken kardeşlerimizi, en azından geceleri kalkıp hatırlamaya çalışalım.

Onların arşa yükselen feryatlarını, iniltilerini, çaresizliklerini, gözyaşlarını, sitemlerini, kırgınlıklarını en azından bu zamanlarda işitelim ve Onların acılarını hissederek bizde dua edelim onlarla beraber.

Başka hiçbir şey yapamıyorsak (ki yapacak çok şeyimiz var aslında) en azından bunu yapmaya çalışalım ki, bunu yapabilirsek eğer, devamı gelir zaten. Eğer bunu da yapamıyorsak, o acı çekenler değil, bizleriz aslında haline ağlanması gerekenler.