Wikileaks, diplomasiyi nasıl etkileyecek?

Beril Dedeoğlu

Wikileaks kanalıyla dünya kamuoyunun bilgisine erişen diplomatik yazışmalar, birçok bakımdan yeni bir dönemin işaretlerini ortaya koyuyor ve 251.287 belgeden açıklanan ilk parti bile bazı çıkarsamalar yapılmasını olanaklı kılıyor.

Bu olay günümüz dünyasında "gizlilik" kavramının yeniden değerlendirilmesi ihtiyacını ortaya koydu. Şimdiye dek açıklanan belgeler herhangi bir sır niteliğinde değil, zaten belgelerde adı geçen tüm siyasi şahsiyetler ortaya dökülen kanaatlerden haberdardı, halklar da durumun farkındaydı. Bununla birlikte, resmî yazışmalar yoluyla izlenimler kanıtlandığı için, artık bunlar üzerine siyaset geliştirilebilecek bir ortam doğdu. Henüz "çok gizli" nitelikte bilgiler aktarılmış değil, ancak sorun zaten tam da bu. Zira eğer içerik açısından gizliliği hafif, devlet mekanizması bakımından gizliliği güçlü olan bu belgeler yayınlanabiliyorsa, "çok gizli" olanlara da ulaşılması mümkün demektir.

Bu haliyle, belgelerin ifşası bir tür uyarı niteliği taşıyor ve hedefinde de ABD'nin bulunduğu son derece açık, ancak tek hedef ABD değil. Bundan sonra tüm devletlerin belgelerini daha dikkatli saklayacakları, ancak deşifre etmek isteyenlerin de aynı oranda çaba sarf edecekleri tahmin edilebilir. Bu da, "dijital riskler" olarak tanımlanan ve NATO'nun yeni stratejik konseptine de dahil edilen tehdit türünün giderek daha geniş bir çerçevede ele alınacağını ima ediyor. Her devletin giderek daha az bilgi paylaşımına yatkın olacağı bir ortam doğabilir. Ancak bu sefer de var olan ortaklıkların sürdürülmesi bakımından sorun çıkarabilir. Bu durumun, devletleri dar kapsamlı ortak güvenlik havuzları inşa etmeye teşvik etmesi de söz konusu olabilir.

Aslında bir tür ortak güvenlik havuzu, fiilen, ancak devlet dışı oyuncular tarafından oluşmuş durumda. Wikileaks'in ham belgeleri beş gazeteye (Fransa-Le Monde, İngiltere-Guardian, İspanya-El-Pais, Almanya-Der Spiegel ve ABD-New York Times) gönderilmiş ve bu gazetelerin yöneticileri tarafından kurulan 120 kişilik bir heyet, "çok gizli" olan kısımları elemiş. Bir yandan özel bir işbirliği biçimi olarak bir ilke imza atılıyor, öte yandan bu gazetelerin eline büyük bir caydırıcı güç geçiyor. İster belgelerin sızdırılması bazı devletlerin gizli servisleri, ister başka organları kanalıyla yapılmış olsun, sonuçta hükümetler dışı kuruluşlar bu sürecin içinde önemli ve merkezî bir yere sahip. Bu durum, belgelerde adı geçen tüm siyasi figürlerin, devlet dışı oyunculara daha fazla dikkat etmelerini gerektiriyor.

Belgelerde dikkat çekici olan hususlardan birinin, ABD'li diplomatların yazışma dili ile Avrupa teamüllerinin birbirinden farklılığı. Bununla birlikte, belki de ABD'nin birçok açıdan daha dürüst bir eğilim içinde olduğu ileri sürülebilir, zira başka ülkelerde bu işlerin nasıl yapıldığını (henüz) bilmiyoruz. Ancak bundan daha önemlisi, dışişleri görevlilerinin izlenimlerinin ya da görüştükleri kişilerden aktardıklarının ne ölçüde ABD dış politika değişkeni olduğu.

ABD'ye etkisi ne olur?

İfşa olan belgelerin ABD'yi zor durumda bıraktığına şüphe yok. Bununla birlikte, açıklanan belgelerin büyük bir kısmının "Obama" dönemiyle ve onun yeni siyasetiyle ilgilendirilmesi zor. Belgeler, daha çok "neo-con" iktidarların, onların atadıklarının ve zihniyetin ifadesi gibi gözüküyor. Hatta belki belgelerde kullanılan dil bile Bush'un anlayabilmesi için o şekilde kaleme alınmıştır. Obama yönetimi, her ne kadar olayı ülkesine yönelik bir saldırı olarak ele aldıysa da, bunu "öteki Amerika'nın" deşifre edilmesi biçiminde de değerlendirebilir. Bu durum, ABD'nin kalbini kırdığı liderlerin yeniden güvenini kazanmaya yönelik bir süreci hızlandırabilir ki başka nedenle ABD'de olan Türkiye Dışişleri Bakanı ile bu süreç başlamış gözüküyor. Ayrıca El Kaide'nin arkasındaki devlet olarak Suudi Arabistan'ın işaret edilmesi, İsrail'deki şimdiki hükümet liderinin sözlerine güvenilemeyeceğinin belirtilmesi, ABD'nin bazı eski müttefiklerinden elini çekeceğinin işareti gibi gözüküyor.

ABD'nin güvenlik mekanizmalarını artıracağına kuşku yok, ancak bu arada Obama öncesi kadroların tasfiye edilmesi için de bir şans doğmuş gibi. Belgeler, eski hatalardan kurtulma fırsatı olarak değerlendirilir, bu da müttefik ve dost devletlere ifade edilebilirse, ABD'nin daha sıkı bağlar peşine düşeceği ileri sürülebilir, tabii niyetler karşılıklı olarak bu yönde olursa. Zira ABD ile ilişkileri bozmak isteyen devletler varsa, bu kadar bilgi bile yeterli olur. Ancak hemen tüm toplumlarda ABD'ye karşı olumsuz eğilimlerin artacağını da tahmin etmek mümkün ve ABD, devletlerin kalbini kazanmayı becerebilse bile halkları ikna etmekte oldukça zorlanacak. Halklar ikna olmayınca liderlerin ABD'yle yeniden kucaklaşma havasına girmeleri zor olur.

Wikileaks depremi sürerse, ABD bundan sonraki dış ilişkilerinde daha az görünür olmayı tercih edebilir; İsrail'in ve Suudi Arabistan'ın ne pahasına olursa olsun desteklenmesinden vazgeçmeyi düşünebilir; açıklanması muhtemel belgelerin yarattığı baskıyı kullanarak Avrupa'nın iplerini sıkı tutmayı deneyebilir ve dikkatini zaten yeterince ısınıp kıvama gelmiş olan Çin coğrafyasına yoğunlaştırabilir.

Devletler arası ilişkilerde yeni dönem mi?

Belgelerin en fazla etki doğuracağı alan, diğer devletlerin karşılıklı ilişkileri. Azerbaycan liderinin Türkiye hükümeti hakkındaki düşünceleri, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin İran hakkındaki beklentileri, Azerbaycan-Rusya, Mısır-İran ile FKÖ-İsrail ilişkileri bu deşifre mekanizmasından en fazla pay alanlar. Belgelerde hayret verici olan ise, örneğin Avrupalı liderlerin birbirleri hakkında neler söylediklerinin yer almaması. ABD'li diplomatların Avrupalı liderleri nasıl tanımladıklarını öğrenebiliyoruz, ancak onların birbirleri hakkındaki fikirlerini bilemiyoruz. Hatta Türkiye'nin AB üyeliğini kimlerin istemediğine kadar ayrıntılı açıklamalar bulunurken mesela bu ülke liderlerinin ABD ile ilişkilere nasıl baktıklarını anlamakta zorlanıyoruz. Anlaşılan beş büyük gazetenin sansürledikleri arasında bunlar da var.

Avrupa devletleri arasındaki ilişkilerin "çok gizli" tutulması, burada "çok önemli" sorunlar olduğunun göstergesi. Ayrıca ABD ile Avrupa ülkeleri arasında da benzer bir gerilimin olduğu anlaşılıyor. Bununla birlikte, açığa çıkmış olanların daha yakın zamanda sorun oluşturabileceği tahmin edilmeli. Wikileaks, Müslüman dünyası diye anılan bir dünya olmadığını, Ortadoğu'nun Suudi Arabistan ile İran rekabetine epeyce kurban gittiğini hatırlattı. Bu durum, liderler arası polemikler yoluyla Ortadoğu'da zaten gerilimli olan ilişkilerin daha da sertleşmesine yol açabilir. Bir yandan Ortadoğu'daki ABD güvensizliği perçinlenirken öte yandan bölge halklarının da birbirlerine karşı güvenleri zarar görebilir.

Belgeler, ABD'nin uzun yıllar boyunca ABD ile iş yapacak, önerilerini kabul edecek ve çizilen yoldan da çıkmayacak liderlere ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Bugün böyle bir dünya bulunmadığına göre, eski siyasetten ve o "Batılı bakış"tan kurtulmak için iyi bir fırsat olabilir bu ifşa süreci.

Türkiye-ABD ilişkileri

Belgelerde Türkiye'nin adının fazla geçmesi, bir yandan ABD'nin ilgisine, bir yandan da beş gazetenin Türkiye'yi filtre etme gereği duymamasına bağlanabilir. Belgelere neresinden bakılırsa bakılsın, özetle ABD'li diplomatların AK Parti'den hiç hazzetmemiş oldukları anlaşılıyor. Darbe bile düzenleyip iktidarları değiştirdikleri bir "uç ülke"nin bugün kendi başına işlere kalkışması, Türkiye'nin, "şüpheli" dışişleri bakanının da "tehlikeli" sayılmasına neden olmuş.

Gerek diplomatların bakış açıları gerek açığa çıkanların yaratacağı güvensizlik ortamı bugünkü ABD'nin yaklaşımıyla uyumlu değil. Muhtemelen ABD, Türkiye ile ilişkilerini tamir etme yönünde bazı çabalar içerisine girecek. Ancak bu tamirat evresinde ABD'nin de Türkiye'den beklentileri bulunuyor gibi. Hükümet başkan ve üyelerinin "mali" profillerinin bu denli öne çıkmış olması, seçime giden ülkede AK Parti'yi zorda bırakabilir ve bunun içeride olduğu kadar dışarıda da kullanılma olasılığı var. Bu durumdan, ABD'nin bir miktar değişmiş bir AK Parti'yi tercih edeceği çıkarsaması yapılabilir. Daha demokratik, daha şeffaf ve Batı ile daha müttefik bir AK Parti isteniyor ve özürler yoluyla kazanılması bekleniyor ise, tersi durum için de önlem alınmıştır. ABD'nin "ben değişirken sen de değiş" önerisi kabul görmez ise başka belgelerin de olduğu iması devreye girebilir. Kısacası, şimdiye kadarki belgelerin yaratacağı kısmi değişim baskısı, ilişkilerin yeniden inşa edilmesine şans tanıyor. Tabii PKK ile ilgili bir belge ortaya çıkmaz ve Türkiye tavır almak zorunda kalmazsa ve tabii Türkiye demokratikleşme yolundan çıkmazsa.

ZAMAN