ABD’de resmi olmayan sonuçlara göre Joe Biden 75 milyon oydan daha fazlasını alarak seçimi kazandı. Bu oy oranı ile Biden ABD tarihinde bir rekora imza atarak en fazla oy alan başkan adayı oldu. İkinci rekor ise Trump’ın aldığı 70 milyon oydan fazlası ile geldi. Bu oranlar açık bir şekilde gösteriyor ki ABD halkı yine rekor bir oranla seçime dahil oldu ve bir önceki seçim döneminde kullanılan oy sayısını (135 milyon) yaklaşık 13 milyon daha artırarak 148 milyona ulaştırdı. Böylece Trump’ın yönetimi devraldığı günden beri ABD tarihinde ilkler son hızıyla yaşanmaya devam ediyor.
Biden, 2016 yılında yapılan seçimde Hillary Clinton’dan devraldığı 65 milyonluk oya 10 milyon daha fazlasını ilave etmeyi başardı. Bu artışta seçimde ilk defa oy kullananların rolü olduğu kadar yoğun seçim atmosferi dolayısı ile ABD’de pekte esameleri okunmayan Liberal Parti ve Yeşil Parti’nin de payı var. Öyle ki bir önceki seçim döneminde yaklaşık 4,5 milyon oyu olan Liberal Parti’nin oyu bu seçimde 1,7 milyona gerilerken, önceki seçimde 1,5 milyon oyu olan Yeşil Parti’nin ise 350 bine kadar düşmüş durumda.
Oldukça gergin bir atmosferde devam eden sayım süreci içerisinde özellikle Amerikan halkının genel olarak da tüm dünyanın merak ettiği soru şu; sonuçları katiyetle ret ederek seçimin çalındığını iddia eden, ilk etapta mahkeme yolunu tutan ve Beyaz Saray’ı kolayca terk etmeyeceği düşünülen Trump’ın bu tutumuna rağmen ne olacağı yani sonraki süreçte ABD’yi neyin beklediği (What’s next for US)? Öyle görünüyor ki Trump elindeki tüm kozları oynayacak ve yetki alanlarının sınırlarını zorlayarak seçim sonucunu değiştirmeye gayret edecektir.
Ancak daha seçimin ilk gününden beri Trump’ın bir çok mesajını Twitter uyarı etiketi ile üzerini örterken 350 binden fazla üyesi ile örgütlenmeye çalışan Trump yanlısı “Çalmayı Durdur” isimli grubu da Facebook şiddet içeriği, seçimi gayrimeşrulastırma vs. sebeplerle kapattı. Böylece tarihçi Noam Chomsky’nin, ABD'de Trump'ın seçimleri kaybetmesine rağmen Beyaz Saray’ı terketmezse ordunun müdahale edeceği iddiasının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini görmeden ilk darbe sosyal paylaşım ağlarından gelmiş oldu. Hatta daha da ileri giderek bir darbe de TV kanallarından geldi. Trump’ın Beyaz Saray’da Perşembe günü akşam saatlerinde canlı yayında yaptığı konuşma sırasında ABC, CBS, MSNBC ve NBC kanalları yayını biranda kesti. Sözde basın özgürlüğünden ve gazetecilerin haklarından her demde bahseden ABD hâlihazırda resmi başkanları olan Trump’ın konuşmasını halka duyurmaktan imtina etti.
Fox News Channel ve CNN ise Trump’ın konuşmasının tamamını yayınladı. Yayın sonrasında CNN’den Anderson Cooper, Trump’ın “sırtüstü dönmüş obez bir kaplumbağa gibi olduğunu, sıcak güneşte sallanırken vaktinin bittiğini fark ettiğini” söyledi. Cooper’ın bu benzetmesi Trump’ın o günkü konuşması sırasındaki ruh halini anlama açısından iyi bir betimleme. Zira Trump’ın konuşurken yorgun bir görünümü vardı ve ruh hali ise oldukça bitkindi.
Trump, Biden’ın resmi olmayan sonuçlara göre kendisini kazanmış olarak gösterme konusunda acele ettiğini ve medyadaki iş birlikçilerinin ona her konuda ne kadar yardım ettikleri beyan ediyor ve ekliyor; “Gerçek olan şu ki o da seçimin bitmesine çok var”. Bu anlamda Trump yasal süreçlerin bitmeden nihai galibin belirlenemeyeceğini dile getirirken başkanlığı döneminde çok defa medya kuruluşlarının haberleri halka doğru bir şekilde iletmediğini sırf bu yüzden de hoşuna gitmese bile arasının açık olduğu – ki en son paylaşımlarının birinde Twitter’ın kontrolden çıktığını yazmıştı- Twitter üzerinden halka mesajlarını iletmeye çalıştığından bahsetmişti. Muzdarip olduğu bu durum Trump’ın sonunu hızlandırmada da önemli rol oynamaya devam edecektir. Bundan dolayıdır ki son yaptığı açıklamada, “Başkanı yasal oylar belirler, haber medyası değil” diyerek bir kez daha serzenişte bulunmuştu. Dünyanın en güçlü devlet başkanı dahi olsanız ahlak karinesinden yoksun medya gücü sizi alaşağı etmek için yeterli potansiyele sahip. Fakat buradaki tablonun kendi içindeki acı noktası ise bahse konu medya gücünün iç hesaplaşma bağlamında liderlerini çıkarları doğrultusunda bir hiç noktasına getirmesi. Bu medya gücü değil mi ki tüm dünyadaki zulümleri gülistan olarak sunan kendi çıkarlarına ters düşünce pireyi deve yaparak savaşlar başlatıp bitiren.
En nihayetinde tartıştığımız ülke tüm dünyada milyonlarca masum insanın katline sebep olan ABD ve yine tartıştığımız kişi ise bu ülkeye kirli geçmişiyle birlikte başkanlık yapacak figüran. Washington caddeleri Biden’ın zaferi dolayısı ile sevinç gözyaşları döken ve araç kornalarıyla kutlama yapan insanlarla dolup taşarken öte yandan Trump yanlısı silahlı milisler ise sokaklarda startın verilmesini beklercesine sabırsızlanıyorlar. Trump’ın bu anlamda 73 günü var. 2021’in 20 Ocağında Trump görevini Biden’a teslim etmesi gerekiyor. Beklentimiz ve temennimiz o ki Trump’ın Beyaz Saray’ı terk etmemesi, Chmoshy’nin iddiasının gerçek olması ve Trump yanlılarının “haklarını” ABD’nin tüm mazlum coğrafyalarda yaptığı gibi cebren alması. Umulur ki, vesile olur da annesiz babasız kalmış yavruların çığlıkları yüreklerine hançer gibi saplanır. Bakalım, görelim ne olur?
Son olarak Biden’ın seçimi resmiyette kazanması sonrasında ABD’nin Türkiye ve diğer ülkelerle ilişkisinin ne olacağı. Bir önceki yazımda Trump’ın kazanmasının özellikle savaşsızlık ilkesinden dolayı ve ABD içindeki kargaşanın daha da artmasından mülhem iyi olacağını belirtmiştim. Biden’ın gelmesinden sonra elbette her ülke gibi Türkiye’de reel politik dinamikler bağlamında ve çıkarları doğrultusunda gardını alacaktır. En temelde unutulmaması gereken mesele şu ki o da sadece figüranın değiştiğidir!