Mepa News, Guantanamo Cezaevi'nde Ramazan ayının nasıl geçtiğine ilişkin özel bir röportaj gerçekleştirdi.
Yaklaşık 14 yıl Guantanamo'da tutulan Yemen asıllı mahkumlardan Mansur Dayfi, Ramazan ayına ve Guantanamo Cezaevi'nde Ramazan'ın nasıl geçtiğine dair sorularımızı yanıtladı.
- Guantanamo'da 10'dan fazla Ramazan geçirdin. Orada Ramazan atmosferi ne şekildeydi?
Bismillahirrahmanirrahim. Alemlerin rabbine hamdolsun. Salat ve selam peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi vesellem'in, alinin ve ashabının üzerine olsun.
Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Sizden önceki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç tutmak farz kılındı. Olur ki bu sayede takvâya erersiniz." (Bakara, 183)
"Ramazan ayıdır ki Kur’an; insanlara hidayet (doğru yol) rehberi, doğru yolun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak onda indirildi." (Bakara, 185)
Bir kudsi hadiste de şöyle buyuruluyor: "İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükafatını da ben vereceğim." (Buharî, Savm 9; Müslim, Sıyam 163)
Kardeşim, Allah hamdolsun ki bize böyle bir ayı nasip etti. Oruç, Allah'ın razı olacağı en büyük ibadetlerden birisi.
Allah, oruç ibadetinin kendisi için olduğunu söylüyor. Zekat için, namaz için, hacc için böyle söylemiyor. Oruç için söylüyor.
"14 Ramazan ayını Guantanamo'da geçirdim"
Ben toplamda 13-14 Ramazan ayını Guantanamo'da geçirdim. Allah'a hamdolsun bizler Müslümanız, her yıl Ramazan ayında oruç tutuyoruz. Açıkçası Guantanamo'daki ilk Ramazan oldukça zordu. Her Ramazan ayı geldiği zaman, geçmişteki birçok anıyı da beraberinde getiriyor. Çünkü bilirsin, ailenle oruç tutarsın, teravih namazına gidersin, namaz kılarsın. Ramazan ayının kendine has bir atmosferi vardır. Manevi yönden. Yoksullara, muhtaçlara yardım etmek, vesaire.
Guantanamo'daki ilk Ramazan geldiğinde hücrelerde tutuluyor ve işkence görüyorduk. General Miller "geliştirilmiş sorgulama tekniklerini" uygulamaya başlamıştı. Bizlere yemek vermeyi akşam 10-11 saatlerine kadar erteliyorlardı. Biz de ancak bu saatlerde orucumuzu açabiliyorduk. Bu bize yönelik kötü muamelenin bir parçasıydı, ve biliyorsun bizim üzerimizde aslında bir deney yapıyorlardı.
Sahur vaktini de geciktiriyorlardı. Bizi provoke etmeye, gözümüzü korkutmaya çalışıyorlardı. Fakat Allah'a hamdolsun biz oruç tutmayı sürdürmeyi başardık.
Ramazan bir rahmet ayıdır, ve bu ay geldiğinde kalplerimize de huzur ve sükunet getiriyordu. Guantanamo'daki gardiyanlar bile Ramazan geldiğinde şöyle bir hale bürünürlerdi: "Vay be. Ne kadar sessiz, ortam ne kadar huzurlu." Çünkü hücrelerdeki kardeşlerimiz Ramazan'da bol bol namaz kılar, Kuran okur, çok fazla konuşmazdı. Hamdolsun İslami bir atmosfer oluşurdu.
- Guantanamo'daki mahkumların oruç tutmasına izin veriliyor muydu?
Evet, hamdolsun oruç tutabiliyorduk. Fakat daha önce de söylediğim gibi bunu yapmak oldukça zor ve meşakkatliydi.
Bazen nafile oruçları tutmak için de fırsat bulabiliyorduk.
Dediğim gibi namaz kılmamız, oruç tutmamız oldukça zorlaştırılıyordu ancak bunu başardık. Allah'a hamdolsun.
- Bir rahmet ayı olarak anılan Ramazan'ı, Guantanamo gibi vahşi ve kötü şöhretli bir cezaevinde geçirmek nasıl bir şeydi?
Aslında bunlar arasında çelişkili bir durum mevcut değil. İnsanın aslında bu rahmeti, merhameti ve huzuru, özellikle böyle bir yerde kalbinde hissedebilmesi gerekiyor.
Guantanamo'da hayatta kalabilmemize yardım eden şeylerden biri de oruç tutmaktı. Subhanallah, oruç tuttuğun zaman kalbinde huzur, sükunet ve umut olduğunu hissedebiliyordun. Oruç tutmak, ibadet etmek seni Allah'a daha yakın hale getiriyordu. Müslümanlar belalarla karşı karşıya kaldıklarında daha çok ibadet etmeleri gerekir, tövbe edip bağışlanma dilemeleri gerekir. Bu bizi Allah'a yakınlaştırır.
Ramazan bizim Allah'a daha yakın olmamız için bir fırsattı. Daha çok hayırlı amelde bulunmak, daha çok namaz kılmak, serbest kalmamız için Allah'a dua etmek ve dünyadaki diğer Müslümanlara dua etmek için bir fırsat. Böyle durumlarda ibadet etmenin sevabı da daha fazladır.
- Guantanamo'da Ramazan ayına dair unutamadığın anılar var mı?
Elbette birçok anımız var.
"Bir parça hurma tüm mahkumlar arasında dolaşıyordu"
Hatırlıyorum, o hücrelerde oruç tuttuğumuz zamanlarda, yemeği geciktirirlerdi. Ama bazı kardeşlerimiz hücrelerinde hurma gibi şeyler saklamış olurdu. Bunları birbirimizle paylaşırdık. Vallahi, böyle bir şeyin olduğu bir gün ağlamıştım. Bir kardeşimiz, sakladığı hurmalardan birini hemen yanındaki hücrede bulunan kardeşine verdi. O da diğer kardeşe. Hurma böylece hücreler arasında dolaşmaya, dönmeye başladı. En sonunda onu ilk olarak paylaşan kardeşe geri döndü. Bu birçok defa yaşandı. Ramazan'da herkes bu gibi hayırlı ameller yapmak istiyordu. Çünkü Rasulullah şöyle buyurmuştur:
"Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, ona oruçlunun sevabının aynısı verilir." (Tirmizî, 807. İbn-i Mâce, 1746. İbn-i Hibbân, 8/216.)
Bu sebeple kardeşlerimizin hepsi elindekini sadaka vermek, bir başka kardeşine iftar ettirmek istiyordu. Bir hurma olsun, bir parça ekmek olsun, hücreden hücreye dolaşır, ilk kardeşe geri dönerdi. Kardeş de şöyle bağırırdı: "Kardeşlerim, hadi, lütfen!"
Bazen kardeşlerimiz bir hurmayı dört parçaya ayırır ve paylaşarak iftar ederdi. Çünkü biliyorsun iftar etmek gerekiyordu, yemek 3-4 saat geç veriliyordu. Sadece su bulunuyordu ve kardeşlerimiz bir hurmayı dörde bölerek beraber iftar ediyordu. Bazen tek bir elma 10-15 kardeşimiz arasında paylaştırılıyordu.
Böyle zorluklar içerisinde iftar etmek bizi bir araya getiriyordu.
Ramazan'a dair bir diğer anım da namaz ile alakalı. Çok özel bir atmosfer oluşuyordu. Hapiste çok fazla zaman oluyordu ve kardeşlerimiz zamanlarını namaz kılarak, dua ederek, Kuran okuyarak, istiğfar ederek geçiriyordu. Her blokta 48 kafes hücre bulunuyordu. Farklı bloklar sıralanmıştı. Hücrelerin içerisinde teravih namazı kılıyorduk.
Farklı bloklarda namazlar birbiriyle karışarak kafa karışıklığı oluşturmasın diye her blok tek tek cemaat olarak teravih kılardı. En önde imam olurdu ve en arkadaki kişiyle imam arasında yaklaşık 100 metre bulunuyordu, çünkü hücrelerdeydik. Hücrelerden koğuşlara alınınca normal bir saf halinde cemaat olarak namazlarımızı kılabildik.
İster akşamın başında, isterse gece teravih kılabiliniyordu. Her zaman namaz kılan bir cemaat var oluyordu. Bazı kardeşler yatsı namazından hemen sonra teravihi kılıyordu, bazıları 3 saat geciktiriyordu. Hemen kılmaya üşenenler için sahur vaktine kadar namaz kılan bir cemaat hep oluyordu.
"İşkence orucu bozar mı?"
- Bildiğin gibi insanlar Ramazan'da din adamlarına klişe haline gelmiş sorular soruyorlar. "Sakız çiğnemek orucu bozar mı?" gibi sorular. Halk arasında din adamı veya alim olarak nitelendirilen kişiler de bunlarla meşgul olup daha önemli konuları gündem etmiyorlar.
Sana ironik bir soru yönelteceğim. Guantanamo'da geçirdiğin süre boyunca, "waterboarding veya işkence orucu bozar mı?" gibi bir soru sormak aklına hiç geldi mi?
Kardeşim, her şeyden önce, insanlarımızın dinden bihaber olması bizi gerçekten derinden yaralayan bir durum. Her şeyden evvel insanların Allah'ın dinini öğrenmeleri gerekiyor. Çünkü insanın var olma sebebi Allah'a kulluk etmek. Eğer insan Allah'a kulluğunu yerine getirmiyorsa emin ol bu büyük bir felakettir.
Oruç, kulluğun yalnızca bir bölümüdür. Bence insanlar bir an durmalı ve hayatlarının amaçlarının ne olduğunu düşünmeliler.
İkinci olarak, alimin tanımı Allah'ın kitabına göre, bir kişinin Allah korkusuna sahip olmasıdır. İlim Allah korkusunu da beraberinde getirir. Bu tarz küçük meseleleri sürekli gündem edinip İslam aleminin asıl meselelerine değinmeyen kişiler ise gerçek alimler olamazlar. Bunlar genel olarak para için çalışmakta olan bazı kimselerdir. Ne kadar para alırlarsa o kadar iş yaparlar. Maalesef ya kendi çıkarlarına, ya bazı ajandalara yahut bazı şahıslara hizmet ederler. Çünkü ilmin insana Allah korkusu vermesi gerekir.
Tüm erkek ve kız kardeşlerime söylemek isterim ki, kardeşlerim, bu sizin dininiz, sizin cennet biletiniz. Allah ile sizin aranızda nasıl bir ilişki olduğunun farkında değilseniz, bir an durmanız ve kendiniz hakkında tekrar düşünmeniz gerekiyor.
Üçüncü olarak, Guantanamo'da insanlar waterboarding denilen yöntemle işkence gördü, zorla beslenmeye tabi tutuldular. Fakat, "Black Site" (kara merkez) denilen CIA'in gizli hapishanelerinde tutulan ve işkence altında olan kardeşlerimiz dahi oruç tutmaya devam etti. Sorguları yapanlar onları bunun için cezalandırsa ve yemek vermese de oruç tuttular. Çünkü ibadet, kulluk bize güç veriyordu. Allah, sabır ve namazla isteyin buyuruyor. Burada sabır ile kast edilenen oruç tutmak olduğu da söylenir.
İnsanı zayıf kılan, Allah ile arasına mesafe koymasıdır. İnsan Allah'a yakın olmak istiyorsa ibadet etmeli ve salih ameller işlemelidir.
Allah hepimize hidayet versin.
"Guantanamo bir savaş laboratuvarı"
- Guantanamo'nun amacı neydi? Sizin tavrınız Guantanamo'daki yetkilileri ve gardiyanları da etkiliyor muydu?
Daha önce, Guantanamo'nun ABD için bir savaş laboratuvarı olduğunu söylemiştim. Guantanamo'nun amacı Amerika'yı ve Amerikalıları daha güvende tutmak değildi. Amaç deneysel bir laboratuvar kurmaktı.
Amerikan hükümeti Müslümanlara savaş açmaya karar verdiği zaman, ne tür insanlarla karşı karşıya geleceklerini bilmiyorlardı. Tüm dünyadan Müslümanları topladılar ve onların üzerinde deney yapmaya başladılar. Nasıl davrandıklarını, nasıl konuştuklarını, nasıl iletişim kurduklarını, onları neyin mutlu ettiğini, neyin sinirlendirdiğini, nasıl sorgulanacaklarını vesaire öğrenmeye çalıştılar.
İkinci olarak, bizi daima bölmeye çalıştılar. Guantanamo'da beş vakit ezan okuyorduk, beş vakit cemaatle namaz kılıyorduk, her blokta. Onlardaki algı, dinini yaşayan insanların terörist olduğu yönündeydi. Onlarla mücadele ettik.
Hatırlıyorum, bir gün sorgu yapanlardan biri bizdeki Kuran ile sorunlarının olduğunu söylemişti. Yetkililere dedim ki bu Kuran-ı Kerim, ne El Kaide ne de Taliban. Bu tüm insanlığa ait olan bir kitaptır. Bizden, hayatımızda onu gizleyip saklamamızı istiyorlardı. Onlara karşı mücadele edince de bizi El Kaide olmakla, terörist olmakla suçladılar. Ne teröristi? Benin inandığım her şeyi kısıtlıyorsunuz. Ne istiyorsunuz benden? Köleniz olmamı mı? Sizler gibi olmamı mı? Ben sizin gibi olmak istemiyorum.
Onlardaki algı buydu. Şu an medyadaki algı da öyle. Sakalı olan, dinini yaşayan, namaz kılan, oruç tutan insanları terörist olarak görmek.
Yine de hamdolsun, bazı gardiyanlardan meseleyi idrak edenler de vardı. Ama yine de, bu bir medya ve propaganda savaşıydı. Amerikan hükümeti daima, insanları Guantanamo'da tutuyor olmasını meşrulaştırmaya çalıştı.
Söylediğim gibi, üzerimizde deney yapıyorlardı. Mesela Ramazan ayında namaz ve orucumuza mani olarak, dinimizi kısıtlayarak onlarla nasıl mücadele ettiğimizi, nasıl reaksiyon verdiğimizi izlediler. Bu insan laboratuvarından elde ettikleri bilgilerle savaş sahasına giriyorlardı. İnsanları sorgulayarak ve üzerlerinde deney yaparak elde ettikleri bilgileri savaş sahasına uyguluyorlardı.
Bir diğer açıdan, buradaki birçok gardiyan da daha sonra İslam dinini seçti, hamdolsun. Bizlerin terörist ve katil olduğu onlara söyleniyordu. Ancak Guantanamo'ya gelip çalışmaya başladıkları zaman, bambaşka bir şeyle karşılaşıyorlardı. Çünkü onlar elbette makina değil, onlar da insanlar.
Bir şeyleri görüyorlardı. Bizimle beraber aylar, aylar geçirdiler. Bizi oruç tutarken, yerken, içerken, uyurken gördüler. Her gün bizlerle konuştular. Bunun sonucunda birçoğu Müslüman oldu, çoğu bize kötü davranmayı bıraktı. Çünkü biz kimseye zarar vermek istemiyorduk, yalnızca kendimiz olmaya çalışıyorduk. Arap gibi, Müslüman gibi, Yemenli gibi. İnancım, geleneklerim, bunlar beni ben yapan şeyler. Bunu benden alırsanız, ben hiçbir şey olamam.
- Şu anda Sırbistan'a teslim edilmiş durumdasın ve orada ev hapsine benzer bir hayat yaşıyorsun. Sırbistan'da Ramazan ayını geçirmek nasıl bir his?
Ramazan ayı yaşadığın yerle, insanlarla, kutlamayla ilgili bir şey değil aslında. Ramazan, Allah ile olan ilişkiyle, oruçla, Allah'a yaklaşmakla, yoksul ve muhtaçları anlamakla ilgili bir şey.
Elbette ailemden ve ülkemden uzakta olmak zor bir şey. Bilhassa ülkem Yemen son 5 yılda savaşla harap olmuş vaziyette. Kıtlık, kuraklık, açlık kalbimi yaralıyor. Ailemi özledim, Ramazan atmosferini, teravih namazlarını, ezanları, camiye gitmeyi, arkadaşlarımı görmeyi, camide geçirdiğimiz, yattığımız, muhabbet ettiğimiz zamanları özledim.
Herkese söylemek istediğim şey, hayatlarında yaşadıkları böylesi anların kıymetini anlamaları gerektiği.
Yine de her halimize hamdolsun. Burada oruçlarımı tutuyorum, namaz kılıyorum. Tabi ülkemdeki o Ramazan atmosferini özledim.
Türkiye'ye mesaj
- Son olarak, Türkiye'deki ve dünyadaki Müslümanlara neler söylemek istersin?
Her şeyden önce dünyadaki tüm Müslümanlara selamlarımı iletiyorum. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Ramazanınız mübarek olsun, Allah amellerinizi kabul etsin.
Allah'tan dünyadaki Müslümanların acısını azaltmasını niyaz ediyorum. Çünkü dünyada Müslüman erkek ve kız kardeşlerimiz çile çekiyorlar. Yemen'de, Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, Libya'da, Myanmar'da ve diğer yerlerde.
Türkiye halkına söylemek istediğim şey de, öncelikle Ramazan ayınız mübarek olsun, Allah amellerinizi kabul etsin. Türkiye halkına ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a selamlarımı iletiyorum. Allah hepinize iyilik versin ve amellerinizi kabul buyursun.
Türk halkını gerçekten çok seviyorum, inşallah bir gün Türkiye'ye gelmek istiyorum ve belki de oraya yerleşirim.
Türkiye'nin bugün İslam dünyasının yüzü olduğunu düşünüyorum ve bununla gurur duyuyorum.
Ramazanınız ve gelecek bayramınız mübarek olsun.