Vuruşarak çekilmek

Mümtazer Türköne

Genelkurmay Başkanı'nın geçen hafta gazetelere verdiği röportajlarla yürüttüğü halkla ilişkiler faaliyeti, askerî stratejide esaslı bir değişikliğin habercisi.

Hafta sonu, Başsavcılığın AK Parti için yeni bir dava açacağı spekülasyonlarını, galiba bu köklü strateji değişikliği ile birlikte dikkate almak gerekiyor. Yeni bir oyun planı devrede.

Siyaseti bir savaş olarak görenler hata ederler. Ama tersinden savaşı bir siyasî faaliyet olarak tasarlayanlar başarıya ulaşırlar. Sivil siyasetin ve sivillerin karar verdiği savaşın asker mantığına faikiyetinin sebebi budur. Asker, vuruşarak çekilmeye ve karşı cepheyi yıpratma savaşı ile durdurarak bir mevzide tutunmaya çalışıyor. Hata ediyor. Çünkü savaştığı insanlar düşman değil. Ancak siyasî bir vizyon, yürütülen savaşın "yanlış" bir savaş olduğunu gösterebilir.

Genelkurmay Başkanı'nın Orgeneral Saldıray Berk için gazeteler üzerinden yürüttüğü savunma savaşı, TSK'nın itibarına onulmaz yaralar açıyor. 3. Ordu Komutanı, soruşturması bitmiş, yani iddianamesi kabul edilerek kovuşturma aşamasına geçmiş bir davanın sanığı. Hakkındaki suçlamalar çok ağır. İlker Başbuğ'un dosya üzerinde delil incelemesi yapması, muhakeme yürütmesi ve en kötüsü de sanığın masumiyetine dair hüküm vermesi, sadece Ordu'nun değil Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin itibarını derinden yaralayacak bir tutum. Genelkurmay, savcılık, hakimlik yapsın; ülkeyi de savcılar, hakimler mi savunsun? Devasa bir millî ordunun başında bulunan komutanın, bir terör sanığı hakkında "arkasındayız" demesinden sonra, o ülkede en başta devlet olmak üzere hukukun koruyacağı ve sürdüreceği her şeye kuşku ile bakmak gerekir. Genelkurmay Başkanı, aleni olarak bir anayasa suçu işliyor ve öyle anlaşılıyor ki; bu suçu bile bile işliyor. Geriye silahla koruyacağınız hiçbir şey kalmıyor. Başbuğ'un, üzerinde fırtınalar kopartılan ve yanlışlığı kanıtlanan "Alevî köylerine okul yaptırma suçu"nun arkasına saklanmaya çalışması da öyle. İddianamede savcıların kaleminden çıkan böyle bir ibare yok. İbare, Jandarma'ya ait. Hele, savcıların böyle bir iddiada bulunmadığı, iddianameye alınan ibarelerin jandarma fişlemelerinde geçtiği defalarca yazılıp çizildikten sonra.

Bu, bir savaş değil. İktidara el koymak için suç işledikleri veya işlemeyi tasarladıkları iddia edilen asker şahıslar hakkında davalar sürüyor. Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü devam ettirebilmek için tek çare var: Kim olursa olsun herkesin hukuk karşısında boynu kıldan ince olacak. Sürmekte olan bu süreci bir savaş olarak görenler, bu savaşın sahip olduğu bütün varlıkları ile bu ülkeye karşı açılmış bir savaş olduğunu görmek zorundalar. Ve her şeyden önce orduyu, içine düştüğü bu berbat durumdan çekip çıkartacak gücün kimin elinde olduğunu fark etmeleri lâzım.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin zedelenen itibarını onaracak, ordusuyla birlikte Türkiye'nin çıkarlarını koruyacak güç bir tek kişinin elinde. Süreci savaş gibi yürütenlerin savaş açtıkları kişi bu: Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Başbakanı, Recep Tayyip Erdoğan.

Bugün TSK'yı saplandığı bataklıktan çekip çıkartacak güç sadece Başbakan'da var. Başbakan'ın TSK'ya kefil olması, askerlerin hukuka bağlılıkları ve ülke çıkarlarına uygun davrandıkları konusunda Başbakan'ın toplum nezdinde samimi bir kefaleti bile her şeyi değiştirecek güçte.

Yeni bir kapatma davası ve Tayyip Erdoğan'ın siyasî yasaklı hale getirilmesi hesabı yapanlar ahmak değillerse blöf yapıyorlar. Böyle bir gelişme askeri saplandığı bataklığa tamamıyla gömer. Vuruşarak geri çekilenler, karşı tarafa büyük zarar verir; ama kendileri de aynı kuyunun içinde yok olur.

ZAMAN