Vicdansızlığı Hangi Yasa Zapt Eder?

Neresinden bakarsanız, modernleşiyoruz. Modernleşmede her geçen gün daha fazla mesafe kat ediyoruz. Eskisine oranla cinayet işleyenler de cinayete kuran olanlar da daha eğitimli, daha şehirli.

Yasin Aktay, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında Emine Bulut cinayeti üzerinden şiddet konusunu yorumluyor:

Öyle anlar olur, öyle olaylar yaşarsınız, bütün insanlar o olayları yaşar, bütün gözler olanlara şahitlik eder. Hani, milyon nasihatten evla bir ders olur. Ders de ne kelime, dersiniz ki bu ateşle de dağlanan yüreklerde artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz.

Buna da şahit olan bir toplumda bir daha böyle şeyler yaşanmaz dersiniz, çünkü bu olay sanki kendi acısını hissetmek ve yaşamak için gerçekleşmemiş de bütün insanlara olayın vahametini göstermek, lakayt kalanları uyandırmak, meseleye ortak etmek, şahit kılmak için yaşanmıştır.

Bir ayet gibi yaşanır o anlar, gidişatımıza dair, hali pür melalimize ve akıbetimize dair kalbimize şok uygulayan bir ayet gibi. Bize “yeter artık” demek için, “uyanış” alarmı çalmak için, bu gidiş gidiş değil ve bu senin de meselen diye düşündürmek için.

İnsanlığın ayıpları, düşebileceği aşağılık seviyeler bu olaylar vesilesiyle gösterildiğinde yürekler kötülüğe daha bir aşinalık mı kazanıyor nedir?

Aylan bebeko küçücük cüssesiyle yaşadığı koskoca dramla kaç insanın yüreğine merhamet ekebildi? Onun yüreklere serptiği merhamet tohumları çorak topraklara serilmiş gibi olmasaydı, bugün, her gün, Akdeniz kıyılarına vuran Aylanların bir sonu gelmez miydi?

Dün bir çocuğun “anne ne olursun ölme” çığlıkları bizi neye şahit tutmuş oldu? Ya ona çaresizce “ölmek istemiyorum” diye seslenen annenin kısa bir süre sonra can çekişerek hepimizin gözü önünde ölümü yüreklerimizde bir türlü olgunlaşmayan merhamet fidanına da kaç yangın ekmiş oldu?

Dün olayın vuku bulduğu saatlerde başka bir şehrimizde yine benzer bir vakada üç çocuk annesi bir kadın kocası tarafından 20 yerinden bıçaklanarak öldürülmüş. İki vakada da ilginç bir çok ortak özellikler arasında katil kocaların ifadeleri: “seviyordum, tartıştık, iş bu noktaya gelsin istemezdim.”

Neresinden bakarsanız, modernleşiyoruz. Modernleşmede her geçen gün daha fazla mesafe kat ediyoruz. Eskisine oranla cinayet işleyenler de cinayete kuran olanlar da daha eğitimli, daha şehirli. Kadına yönelik şiddet şu anda bir kırsal konu değil, kentsel bir konu. Üstelik her geçen gün kadının konumunun yasal olarak çok daha fazla geliştirildiği, kadına pozitif ayırımcılık adı altında neredeyse imtiyazların bile tanındığı bir kentsel-modern dünyadayız.

Tuhaf olan şey, kadının yasal konumunun çok gelişmiş olmasına karşılık, kadına yönelik şiddet vakalarının daha fazla artıyor olması.

Ne oluyor?

Çıkan bunca yasa yeterince koruyamıyor mu kadını? Daha fazlası nedir?

Kadına bu şiddeti uygulayan isimler için hiç kimsenin en ağır şekilde cezalandırılmasını istememesi bile sözkonusu değil. Yani kadına yönelik şiddetin kınanması, aşağılanması, lanetlenmesi konusunda da toplumdan yana hiçbir eksiklik yok. Kadın öldükten sonra onu öldüren katilin en şiddetli şekilde cezalandırılmasını isteyen sesler yükselir toplumdan. Sanırsınız bu sesler o seslerdir. Dersini almış, bir daha böylesine kendi imkanlarıyla da olsa izin vermeyecek sesler. Oysa, bu seslere rağmen, bir daha böyle şeylerin yaşanmaması için umut verici bir gelişme yaşanmıyor.

Zannetmeyin bu sadece Türkiye’nin sorunudur, ama bizi şu anda ilgilendiren Türkiye’dir ve merhamet için her zaman verimli bir toprak olmuş bu coğrafyada giderek merhamet bakımından ciddi çoraklaşma işaretleri alıyoruz.

Herşeyin yasalara bağlandığı yerde, yani vicdana göstere göstere güvenilmediği yerde, vicdan da intikamın feci bir biçimde alıyor ve yasaları geçersiz hale getiriyor gibi. Vicdan olmasa, merhamet olmasa, sorumluluk olmasa kadını erkeğe, çocuğu zalim ebeveyne, kadını kadına, küçüğü büyüğe, işçiyi işverenine karşı koruyacak hangi yasa olabilir?

Aslında olayı başlıca kadına karşı şiddet diye görmekle başlıyor herşey. Sorun insanların sahip oldukları gücü sorumsuzca kullanma konusunda sergiledikleri kontrolsüzlük. Sorun erkeğin kadına yönelik şiddetinden ibaret değildir. Bu sorun güçlü olanların kendilerinden daha zayıf olanlara, varlıklı olanların yoksullara, büyüklerin küçüklere nasıl davranmaları gerektiği hususunda tabi olmaları gereken güçlü bir toplumsal ahlakla ilgili bir sorundur. Erkek kadından ona karşı fiziksel şiddet uygulayabilecek kadar güçlü olduğunda bu gücünü ne kadar ve hangi nedenle kontrol etmeli?

Bunu diğer bütün beşeri güç dengeleri için de uygulayabilirsiniz. Kadın güçlü olduğunda onu daha zayıf kadınlara karşı veya bizzat kendi çocuklarına karşı bu gücü kötüye kullanmaktan engelleyen ne olacaktır?

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!