Vicdansızlığa, Komploculuğa İsyandır Hurriyya!

Grup Yürüyüş: “Vicdansızlığa, komploculuğa, reel-politikçi duygusuzluğa bir isyandır Hurriyya!” Anadolu Gençlik dergisinde yayınlanan röportaj…

Anadolu Gençlik Dergisi, Grup Yürüyüş ile “Hurriyya” albümü üzerine bir söyleşi yaptı. Derginin Haziran 2013 tarihli 161. sayısında yayınlanan röportajı ilginize sunuyoruz:

Grup Yürüyüş: “Ensar-Muhacir Kardeşliğine Bir Özlemdir Hurriyya”

Grup Yürüyüş, 1980’lerden bugüne süren İslamcı müzik geleneğimizdeki alışılmış tarzın dışına çıkan özgün müzikleri ilgi uyandırmıştı. İlk albümde yer alan “Düşme Anne”, “Başörtüsü Şarkısı”, ”Meydanlar” gibi parçalar kısa sürede sevilmiş, klasiklerin arasındaki yerini almıştı. Yine bu albümde yer alan “Kara Gözlüm” müzik listelerinde üst sıralarda yer almış, sol radyolarda bile en çok dinlenenler arasına girmişti. Ünlü Filistin marşı “İntifada”yı da okuyan Grup Yürüyüş’ün şarkıya kattığı yeni yorum tartışma yaratmıştı. “Unadikum” marşı ise Türkiye’de Grup Yürüyüş’le tanınmış, parçalardaki şiirleri seslendiren Bünyamin Doğruer’in tok sesi hafızalara kazınmıştı.

RÖPORTAJ: SAMET AYDIN / ANADOLU GENÇLİK DERGİSİ

Bize kısaca başlangıç hikâyenizi anlatır mısınız?

ABD’nin Irak işgali süreci, Filistin’de devam eden Aksa İntifadası ve Türkiye’de başörtüsü yasağı gibi Müslümanların yaşadığı temel problemleri müzikal bir dille ifade etmek amacıyla 2003 yılında başlayan yürüyüşümüz 2004 yılında kurumsallaştı ve ilk meyvesini 2005’te “Umuda Yürüyüş” adlı albümle verdi.

Müslümanların düzenlediği yürüyüş, miting ve salon programları içerisinde aktif olarak yer alan bir grup olarak müziği kolektif bir şekilde icra etmekte ve aktüel sorunlarımızı, hüzünlerimizi, umutlarımızı ve direnişimizi notalara nakşetmeye çalışmaktayız. 2009’da ikinci albümümüz “Adanış Günü” ve geçtiğimiz hafta üçüncü albümümüz “Hurriyya” yayınlandı. Albümlerimizde Filistin intifadasından İslam coğrafyasının diğer bölgelerinde emperyalizme ve diktatörlüklere karşı verilen direnişlere, başörtüsü yasağından sokak çocukları gibi sosyal sorunlara, Kürt sorunundan Ergenekon ve darbelere kadar çeşitli güncel konuları tevhid, adalet ve özgürlük şiarları ekseninde müzikal bir form içinde yorumlamaya çalıştık, çalışıyoruz.

Bildiğimiz kadarıyla grubun üyeleri farklı meslek alanlarından. Niçin müzik?

Evet, işi sadece müzik olan bir elemanımız yok. Bu, bir yandan avantaj, çünkü hayatın bizzat içinde yer alıp müzik yapmış oluyorsunuz; öte yandan daha kısıtlı imkânlar içerisinde olduğunuz için dezavantaj.

Bütün grup elemanları için müzik; duygularımız, hislerimiz ve dertlerimizin ortak buluşma noktalarından birisi. Bir mücadele aracı; mesajımızı, düşüncelerimizi iletme imkânı… Yaşadıklarımızı ritmik ve melodik bir düzleme aktarmayı önemsiyoruz. Gündemimizle ilgili bir bildiri yayınlamak, bir basın metni hazırlamak elbette çok önemli. Özellikle anlık tavır geliştirme anlamında önemli bir araç. Lakin bütün önemine ve vazgeçilmezliğine rağmen unutulma ihtimali yüksek. Yaptığınız bir şarkı ise çok daha kalıcı olabilir. Bu nedenle bu alanda var olmak gerektiğini düşünüyoruz. Yaşadığımız duyguları, estetik bir formda yarına da taşımak için bir alan açıyor müzik. İnsanların duygularına hitap ediyor. Müzik dinlemeyen insan sayısı son derece az. Herkes bir şekilde müziğin içinde. Ağıtlar, ninniler, halk türküleri nasıl hayatın içinden doğuyorsa biz de yaşanmışlıklara dair hissettiklerimizi yansıtmaya çalışıyoruz. Bu noktada insanları etkileyecek, motive edecek, harekete geçirecek, duygularına hitap edecek sanat çalışmalarının önemine inanıyoruz. Müzik de bu çalışmalardan biri…

Bu durumda müziğin bir mesaj aracı olabileceğine inanıyorsunuz.

Elbette. Buna olan inancımızdan dolayı icra ediyoruz müziği. Yoksa bireysel hissiyatlarımızı, egolarımızı tatmin etmek; hazcı bir mantıkla boş vakitlerimizi doldurmak veya bir hobi olarak icra etmiyoruz. Bizzat sorumluluk olarak algılıyoruz bu çabayı. Kendi sorumluluklarımızın yanı sıra insanlara hatırlatmak istediğimiz bir şeyler var. Bazı köhnemiş duyguları uyandırmak, bilinçleri diriltmek istiyoruz müzikle. Birçok insana ulaşmada, onlarla iletişim kurmada önemli bir alan açıyor müzik… Abartmak ya da müziğe kutsallık yüklemek gibi bir niyetimiz yok. Ancak mesajımızı kitlelere ulaştırmak için bütün iletişim kanallarını zorlamak durumundayız. Tıpkı bir gazete çıkarmak ya da sizin yaptığınız gibi dergi yayınlamak, TV ve radyo aracılığıyla insanların gündemini belirlemek gibi bir alan açıyor müzik ve daha kapsamlı olarak sanatsal faaliyetler. Ne zamanki bu amacını yitirirse o zaman bu alandan uzak durmak gerekecektir.

Türkiyeli Müslümanların müzik anlayışına farklı bir bakış getirdiniz. Bunun karşılığında aldığınız tepkiler nasıl?

Tabi ki biz bu kadar iddialı cümleler kurmaktan imtina ederiz. Lakin sanatı çağa tanıklık yapma ve aktüel olana dair üretim gayreti içinde olma konusunda bilgimiz-birikimimiz oranında iyi-kötü daha farklı bir müzik yaptığımız ortada. Özellikle sokakla/meydanlarla iç içe oluşumuz ve hak, adalet, özgürlük mücadelesinin bizzat içinde oluşumuz öne çıkan vasfımız. Bu noktada elbette bizden önce müzikal çalışmalar yapan ve kimisi halen devam eden sanatçılarımızın tecrübelerinden de istifade ederek bugünü yarına taşımak ve böylelikle şahitlik görevimizi yapmak istiyoruz.

Tepkiler genel itibariyle olumlu. Konserlerimizde veya bulunduğumuz ortamlarda yaptığımız albümler hakkında motive edici değerlendirmelerle karşılaşıyoruz. Sahne performanslarımızda dinleyicilerle gayet samimi bir ilişki kurabiliyoruz. Fakat halen ulaşamadığımız insanlarımız var. Albümlerimizin dağıtım ve duyuruları konusunda maalesef bir zayıflığımız var. Önceki sorunuzda bahsettiğimiz dezavantajlardan biri de bu. Bu alana zaman ayırma konusunda imkânlarımızın yeterli olduğunu söylemek güç.

Tarzınızla Grup Yorum’a benzediğinize dair eleştiriler var. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Doğrudur, böyle bir eleştiri var ancak bu eleştiriyi mutlak doğru kabul etmeyi haksızlık olarak algılıyoruz. Grup Yorum, protest müziğin örneklerinden biridir. Kaliteli çalışmalara imza attığı vakıa. Lakin bazı müzikal çalışmalarını beğensek de bizim herhangi bir gruba, sanatçıya benzemek gibi bir kaygımız yok. Müziğe başladığımız yıllarda Grup Yorum’un kendini ifade ettiği siyasetle aynı alanlarda bulunduk. Irak’ın işgali sürecinde Amerika’ya karşı ortak sahnelerde şarkı söylediğimiz, aynı mitinglerde bulunduğumuz, İsrail’e karşı aynı alanları paylaştığımız, cezaevlerindeki zulümlere birlikte karşı çıktığımız oldu. Bu, hakkımızda -olumlu ya da olumsuz anlamda- böyle bir algının oluşmasına yol açtı. Protest müziğin Türkiye’deki başarılı uygulayıcısı olması hasebiyle kısmen de olsa bazı müzikal anlayışlarından etkilendiğimiz söylenebilir. Fakat bu müzik tarzının salt Grup Yorum’un tekelinde olan bir tarz olmadığını hatırlatmak isteriz. Grup Yorum’un bu tarzını oluşturan dinamikler var. Dünyada benzer tarzda müzik yapan çok grup var. Grup Yürüyüş olarak biz de bu birikimlere yaslanıyoruz. Benzer siyasi ve folklorik bir havayı solumak ve ortak süreçleri yaşamaktan neşet eden benzerlikleri ise doğal görüyoruz.

Burada Grup Yorum’la ideolojik kimlik farklılığımıza dikkat çekmenin yanı sıra özellikle Ergenekon süreci, cumhuriyet mitingleri, ulusalcı eğilim, Suriye gibi konularda tamamen ayrıştığımızı ve neredeyse ortak bir gündemimizin kalmadığını da ifade etmek isteriz.

Türkiye’de İslami müzik konusunda yeşil pop ve muhafazakâr müzik gibi kategorilendirmeler yapıyorlar. Grubunuzu bu kategorilerin içinde görüyor musunuz?

Tabi ki görmüyoruz. Ayrıca bu tanımlamaların birikimine yaslandığımız bir tarz olarak ezgi-marş diye isimlendirilen bir geleneği işaret etmesi haksızlık olur.

Bizim için müzik yaşanan an’a tanıklık ettiği oranda bir değer ifade eder. “Rabbinin yoluna güzellikle çağır.” emr-i ilahisine muhatap olan Müslümanlar olarak kınanan şairlerden olmamak için haksızlık ve zulüm karşısında susmamayı öğütleyen ayeti ölçü olarak görüyoruz. İslami mücadeleye estetik bir hizmet çabasıdır bizim için müzik.

En son albümünüzden bahsedelim. Niçin “Hurriyya”?

“Hurriyya”, tam da anlatmaya çalıştığımız mantığın bir ürünü olarak ortaya çıktı. İki buçuk yıldır Müslüman coğrafyalarda zihinlerimizdeki ezberleri altüst eden bir intifada dalgasına şahit oluyoruz. Öyle bir dalga ki, sahip olduğumuz ve öğrendiğimiz tüm kavramların zihnimizdeki karşılıkları değişiyor. Artık Müslüman halklar emperyalizme ve siyonizme hizmet eden köhnemiş diktatörlüklere başkaldırıyorlar. Öyle bir başkaldırı ki bu, binler, on binler ve hatta yüz binlerce can kaybı da verilse bitmek bilmiyor. İslam coğrafyasında tarih yazılıyor. Tunus, Libya, Mısır ve Yemen’de diktatörler kaybetti. İslami hareketlere ve Müslüman halklara yarım asırdır kan kusturan, ABD ve İsrail’e hizmet etmeyi görev telakki eden rejimler bir bir düşüyor.

Şimdi sıra Suriye’de. Meydanlar Rabbimizin ayetleriyle çınlıyor. Tekbirler susmuyor. Onca şehide rağmen; bitmeyen işkenceler, tecavüzler, yüz binlere dayanan kayıplar ve milyonlarla ifade edilen mültecilere rağmen Hama’dan Humus’a, İdlib’den Halep’e, Rakka’dan Deyruz-Zor’a bütün bir Suriye ayakta. Kıt imkânlarına ve mahallelere bomba yağdırmaktan imtina etmeyen rejimin vahşiliğine ve de tüm yalnız bırakılmışlıklarına rağmen Suriye’de kardeşlerimiz destansı bir cihad veriyorlar.

İslam coğrafyasında yaşanan bu intifada sürecine bir atıf olsun diye “Hurriyya” dedik. Dera’da çocuklar duvara “hurriyya” yazdıkları için parça parça edilip ailelerine verildiler. “Hurriyya” diye haykırdıkları için gençlerimiz “Rabbimiz Esed’dir!” demeye zorlandılar ve buna direndikleri için işkenceyle katledildiler. Tahrir’de “hurriyya” sloganlarıyla çağdaş bir firavunun devrilişini hep birlikte izledik, hissettik, duygulandık, coştuk. Gün geldi kayıplarımız yüreklerimizi dağladı; parça parça edilen minicik bebeklere ağladık; gün oldu kardeşlerimizin onurla verdikleri direnişle iftihar ettik, gururlandık.

En nihayetinde “Allah’tan başka kimsemiz yok!” haykırışlarının bizde doğurduğu utançtan sıyrılmaya dönük bir adımdır “Hurriyya”. Tarihin kaydettiği en büyük özverili direnişlerden birine saygı, bir vefa borcudur. Vicdansızlığa, merhametsizliğe, komploculuğa, reel-politikçi duygusuzluğa bir isyan; Peygamberimizin inşa ettiği eşsiz Ensar-Muhacir kardeşliğine bir özlemdir “Hurriyya”.

Uludere’den Suriye’ye, Suriye’den Filistin’e bütün bir coğrafyayı albümünüzde ele almışsınız. Tüm bunların müziğinizde yer bulmasının sebebi nedir?

Peygamberimiz değil midir, “Bir müminin ayağına diken batsa, dünyanın öbür ucundaki mümin bunu hissetmelidir.” diyen? Biz bir ümmetiz. Etrafımıza çizilmiş sınırlar kardeşliğimizi engelleyebilir mi? İster yaşadığımız ülkenin sınırları içinde isterse dışında olsun; nerede bir zulüm varsa ona karşı çıkmakla emrolunmuşuz. Yaşadığımız acılar basit acılar değil. Bir babanın çocuğunu elleriyle gömmek zorunda kalmasından öte nasıl bir acı olabilir ki? İşte bu sebeptir bizi böyle şarkılar, ezgiler, marşlar yapmaya sevk eden.

Okuyucularımız size nasıl ulaşabilirler?

Web sitemizi yeniden yapılandırıyoruz: www.grupyuruyus.org Ayrıca facebook (facebook.com/grupyuruyus) ve twitter (twitter.com/grupyuruyus)  hesaplarımızdan da bizlere ulaşabilir, etkinliklerimizi, duyurularımızı takip edebilirler. Yeni albümümüzle ilgili değerlendirmelerini merakla beklediğimizi ifade edelim. Bu vesileyle siz Anadolu Gençlik dergisine teşekkür etmek isteriz. Rabbimiz çalışmalarınızı bereketlendirsin.

 

Röportaj Haberleri

Suudi Arabistan'da İslam, sekülerleşme ve Bin Selman reformları
“Filistin özgürleşmediği sürece, bu travma asla geçmeyecek”
Netflix abonelerine yalnızca eğlence değil "politik görüşlerini" de satıyor
Nazmul İslam: Bangladeş’te devrim bir süreç esas mesele şimdi başlıyor!
"Sinvar’ın yolunu sürdüreceğiz"