Ergenekon ile kurdukları fıtri gönül bağı dolayısıyla, yaşanan gelişmeleri belirli bir açıyla görüp, karşılarındaki manzaraya göre kah hüzünlenip, kah öfkelenen kitlenin anlamadığı bir şey var.
Geçmişte de anlatmaya çabaladık ama sanırım ciddi bir idrak tıkanıklığı var. 'Beyler sizin 'rövanş' diye nitelediğiniz ve düpedüz 'intikam' olan şey ile yaşanan gelişmelerin ilgisi yoktur.' Zira intikam ayrı adalet talep etmek ayrıdır.
Profesyonel mesleği bu ülkeyi korumak, terör ile mücadele etmek ve bulunduğu kurumu geleceğe çok daha profesyonelce hazırlamak olan birtakım komutanların, (Bu milletten maaş aldıklarını bilmem hatırlatmaya gerek var mı?) işlerini güçlerini bırakıp, Andıç hazırlamalarını, kendi halkına tuzak kurmalarını, kara propaganda siteleri kurup, bu sitelere koydukları tonla deli saçması yazılarla iktidardaki partiyi kapattırmak için tezgah kurduklarını herkes görmezden mi gelecek? Sırf siz 'rövanş' demeyesiniz diye adaletin peşinden koşmayalım mı?
Ülkede maalesef böyle bir zihniyet var sevgili okur. Vicdanlarının bir kısmı inanılmaz hassas. Kendi zihinlerinde kurdukları çarpık ve insafsız yapının keskinleştirdiği bir hassasiyette. Örneğin Ergenekon davası nedeniyle -haklı ya da haksız demiyorum o ayrı konu- içeride olan birtakım isimler için acayip hassaslar. Ağlıyorlar, ağlatıyorlar, hüzünlendiriyorlar. Asla eleştirmem, belki haklıdırlar. Ama -ne acı ki- yine bu zümrenin vicdanlarının bir kısmı kapkara. Zalimce bir vicdani körlük yaşıyor ve bundan rahatsızlık duymuyorlar.
Biliyorsunuz önceki gün Orgeneral Iğsız'ın devir-teslim töreni vardı. Bu törene -ellerinden öperim- Iğsız'ın validesi de katılmıştı. Epey yaşlı olan anne Münevver Iğsız güçlükle yürüyerek katıldı törene ve zaman zaman gözyaşlarına engel olamadı. Şüphesiz etkileyici bir sahne...
Ve fakat...
Bu sahneden etkilenen normal bir insan, eğer vicdanının bir kesimi zift gibi kararmamışsa, çocukları askeriyeden haksız yere atılan, yıllarca acı çeken, mahkemeye gitme hakkı bile verilmeyen sayısı hiç de küçümsenmeyecek derecede fazla olan subay ve astsubay anneleri için de bir şey hissetmeliydi bence!
Birtakım yasadışı işlere karıştığı iddiasıyla yükselmesi engellenen paşanın annesi anne de, ordudan atılan binlerce astsubayın, yüzbaşının, binbaşının ve hatta paşanınki nedir? Kösele mi?
Birine ağıt yakan vicdan diğerini zerre kadar 'tın'mıyorsa, hiç kusura bakmasın, gitsin başka yerde tiyatro yapsın!
Dahası var...
Andıç medyasının birinci sayfaya 'Annesinin paşası' diye ağlak ifadelerle çaktığı anneler anne de, kendi ordusunun mayınlarına basarak şehit olan gencecik fidanların annesi Karamürsel sepeti mi?
Kızmaca, öfkelenmece yok sevgili dostlar. Paşa'nın annesine müthiş bir rikkat ve merhametle çalışan vicdanlarınız Hantepe'de şaibeli bir baskın ile katledilen şehitlerin anneleri için kılını kımıldatmıyorsa, lütfen başınızı dayayacak başka omuz arayınız.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Münevver Iğsız anneyi izlerken benim aklıma ne geldi biliyor musunuz? Salt başı örtülü olduğu halde kendi oğlunun yemin törenine alınmayan, üstelik aşağılanarak tel örgülerin arkasından evladını izlemek zorunda kalan milyonlarca asker annesi!
Bu ve buna benzer nedenlerle Ergenekon leşkerlerinin vaaz verme hakkı yoktur, diye düşünmekteyim.
Önce gidip bir vicdan bakım-onarımından geçsinler. Ardından vicdanlarına balans ayarı yapsınlar. Sonra omzumuzu uzatalım...
ZAMAN