Çamurdan çörek yapan insanların varlığını yıllar öncesinde haber programlarında görmüştük. Bildiğimiz çamuru, kurabiye boyutunda küçültüp yiyordu Somalililer. Bir halkın, çamuru öğün bilmesi, utanç olarak hepimize yeter. İnsanlık ağacının dibine tekmeyle yuvarlanmış, ekmekleri ellerinden alınmış, birbirine kırdırılmış zavallı canlılardı onlar. Bizse mağrur bir duruşla deney hayvanlarını izler gibi bakar olmuştuk hallerine. Utanacak, yerin dibine girecekken akıl verir olduk onlara. Acıdık. Sonra, Batılı dev gemiler ziyaret eder oldu sahillerini. Norveç’ten, Fransa’dan, İspanya’dan, Yunanistan’dan, İngiltere’den ve Rusya’dan gelen gemiler yıllardır açlıkla imtihan olan halka yardım için değil, balıkları için gelip, gittiler. Bir oldu, üç oldu, beş oldu… Tam yirmi yıl boyunca Somali sahillerinin neyi var neyi yoksa sömürdüler.
Somali’nin kıyılarındaki balıkların yerini atıklar aldı sonra. Dünya Bankasının baş ekonomi danışmanı Lawrence Summers’ın bir yazışmada şöyle dediği basına yansıdı: "Zehirli atık yüklerinin en düşük ücretli ülkelere boşaltılmasının arkasındaki ekonomik mantıkta bir kabahat olduğunu sanmıyorum ve bu (mantığı) cesaretle savunmalıyız. Afrika'daki az nüfuslu ülkelerin az kirlendiğini düşünmüşümdür her daim." Az nüfuslu, sahipsiz ülkelerin az kirlendiğini düşünen zihniyetin, Somali’nin her tarafını zehirli atıklarla, hatta nükleer atıklarla doldurduğu bilinen bir gerçek artık. Dünyanın ortak çöplüğü haline dönüştürülen Somali’nin sözüne güç katacak, arkasında duracak kimsesi olmadığı için de yıllardır yaşananlar gündemleştirilemedi. Belki yalnızca bundan dolayı yirmi yıldır adam gibi bir hükümetleri de olmadı. Tüm bunlar yaşanırken Somalililerin önde gelenleri, sömürücülere çağrıda bulundu: "balık avına son verin ve alandan çıkın". Çatışma başladı sonra. Balıkçılarla ve kıyıda yaşayan ahaliyle çatışan işgalciler, gemilerine yanaşan kanoların üzerine kaynar su dökmekle kalmayıp balık teknelerinin üzerinden geçerek açıkça savaş ilanında bulundular.
Sonunda yerli halkın içinde dayanamayan gençler el yordamıyla oluşturdukları teknelerle kafa tutar oldular gemilere. Bastıkları tankerlerdeki mürettebatı rehin alıp, karşılığında para aldılar. Adamları için tek kuruş vermeyen şirketler yüzünden bazı ablukalar aylar sürdü. Kimsenin canına kıymadılar. Paraları, halklarına getirdiler, belki bundan dolayı kimse satmadı onları. Bir çeşit Robin Hood girişimi olarak algılanabilir yaptıkları. Sonuçta masum değillerdi kuşkusuz ama ellerinden başkası da gelmiyordu. Dünya, onların hallerini anlamaya çalışmak yerine, sahil güvenlik botlarını, ağır silahlar ve füzeler taşıyan savaş gemilerini gönderdi üzerlerine. Onlarcasını sivrisinek öldürür gibi yok eden makinelerin övünç görüntüleri ekranlarda boy gösterirken kimse rahatsız olmadı, herkes filme bakar gibi bön bön izledi yaşananları. Aden Körfezi’nin bu küçük “korsan”lardan kurtulup, tekrar büyük emperyal korsanların eline geçmesi, gelişmiş ülkelerin tamamında sevinçle karşılandı.
Afrika’nın boynuzunda sular durulmadı. Üzerinden fazla zaman geçmeden başka görüntüler çıktı karşımıza. Somali’de kuraklık dayanılmaz boyutlara gelmeye başladı ve binlerce çocuk açlıktan hayatını kaybetti.
/Bir sahne: Fotoğrafçı, göbeği şiş, saçları olmayan siyahî bir çocuğun yerde kıvrılarak ilerleyişini çekiyor. Zooma gerek yok, çocuk ayakları dibinde. Çıplak. El kadar. Dayanılmaz bir görüntü; çocuk az sonra duruyor; hareket etmiyor, ölmüş çünkü. Soluksuz, bir kaya parçası gibi. Hacerül-Esved sanki. Kızıl toprak. Göz alabildiğince kavrulmuş, herleye dönmüş her yer. Kimsenin derin kazmaya mecali yok, eşeledikleri bir çukurcuğa bırakıyorlar yavruyu./
Petrol var, elmas var; su yok. Bir filmi andıran dünyanın son hâli Somali’de fazlasıyla yaşanıyordu. Açlıktan ve susuzluktan ölmemek için yola düşen on binlerce insan çaresizlik içinde ölüyordu. Kavurucu sıcak altında, çocuklarından hangisiyle yola devam edeceğine yani kimin öleceğine karar vermeye çalışan anneleri gördük. Katlanılamaz haller karşısında dünyanın pek çok ülkesinde ve Türkiye’de halklar yardım için seferber olurken, milyonlarca lira bu coğrafyaya aktarılıp yaralar sarılmaya, açlar doyurulmaya çalışıldı. Yeryüzünde, üstelik 2011 yılında binlerce insan açlıktan öldü gitti. Burası Somali. İnsanlığın sınıfta kaldığı, niyetlerin ortaya döküldüğü bir turnusol kâğıdı. Sömürü ilkelerinin renginin belli olduğu bir laboratuar. Birileri Somali halkı için seferber olurken, Amerika gibi ülkeler de korsanları etkisiz hale getirmek için hava operasyonlarının artırılmasını öneriyordu.
Şimdilerde Vestel’in bol aksiyonlu reklam filminde boy gösteriyor Somalililer. “Dost Teknoloji” sloganını tercih eden firmanın mallarını taşıyan gemiye saldıran Somalili “korsan”lar, kaptan köşkünü ve güverteyi ele geçiriyorlar. Bu esnada kaptanın şapkasını alan korsanın lakaytlığı dikkatlerden kaçmıyor. Sonra Vestel’in robota dönüşen, içindeki gücü ortaya çıkartan transformersvari ankastreler devreye giriyor. Korsanlarla dalga geçen, adamları birbirine atıp yerlerde yuvarlayan robotlar, hepsini dizlerinin üzerine çökertip ellerini başlarının üzerlerine almayı da sağladıktan sonra geminin kontrolünü ele geçiriyorlar. Korsanların hadleri bildiriliyor böylece. Yaşasın düzen, kahrolsun kaos!
Güya bizden Bir Türk markasını engellemeye çalışan odakların nasıl egale edildiğini anlamamız isteniyormuş. Sevsinler. Siyahî insan figürü neye karşılık geliyor acaba? Batılı endüstri şirketlerine mi? Reklamda yer ismi olarak Pasifik Okyanusu’nun seçilmesi de enteresan. Somali’nin çevresinde Aden Körfezi ve Hint Okyanusu var. Pasifik Okyanusu yazılarak Somali ile oluşturulabilecek benzetmenin yersiz olmasını sağlamak hedeflenmiş. Böyle bir benzetme yapılacağı bilindiği halde, Somali’ye karşı Türkiye’de oluşan duyarlılık görüldüğü halde böyle bir reklamın yapılması trajik bir olay. Bugün Batı’nın Somali’ye bakışı aynen reklamda yaşananlarla örtüşmektedir. Bugün Vestel, emperyalist kuşatmanın Somali’ye, Afrika’nın boynuzuna bakışını filmleştirmiştir, o kadar.
Somalili bir danışman ve analist olan Muhammed Abşir Waldo, korsanlar için “Gönüllü Sahil Muhafaza” diyor. Ne güzel bir benzetme değil mi? Somali’nin çaresizlik ve ümitsizlik günlerinin bir çıkışı, soluk alıp verişi olan gönüllü sahil muhafızlarını alenen aşağılayan, hedef saptıran, büyük korsanı atlayıp düşene bir tekme daha atan Vestel’i ve bu ırkçı reklamı tasarlayanları kınıyor, Somalili kardeşlerimizin yanında olduğumuzu buraya kayıt düşüyoruz.