Vesayete son, özgürleşmeye devam

Şahin Alpay

Anayasa değişiklikleri paketi için geçen pazar günü yapılan referandum Türkiye halkının demokratik olgunluğunu bir kez daha teyid etti. Doğu ve Güneydoğu'da "boykot"a katılma veya katılmama nedeniyle çıkan kimi yerel olaylar dışında, oylama demokrasiye yakışan bir biçimde yapıldı; sonuç hızla alındı. Doğu ve Güneydoğu'da Barış ve Demokrasi Partisi'nin etkili "boykot" kampanyasına rağmen katılma oranı ülke genelinde hayli yüksek, % 77 oldu.

Referandum sonucu, esas olarak, halkın demokratikleşmeye devam edilmesi yönünde güçlü bir talebi olduğunu gösterdi. Paketteki değişikliklerin gerekli ama yeterli olmadığı, bunların yepyeni, sivil ve demokratik bir anayasaya kapıyı açacağı vaadine cevap veren seçmenlerin % 58'i "evet" dedi. Referandumdan "bürokratik vesayete son, özgürleşmeye devam" mesajı çıktı. Doğu ve Güneydoğu'da % 55 dolayındaki boykotçu seçmenin büyük bölümünün de demokratik değişimden yana olduğu dikkate alınacak olursa, Türkiye'nin yaklaşık üçte ikisinin bu mesajın arkasında toplandığını söylemek mümkün.

Öte yandan seçmenlerin % 42'si "hayır" dedi. Elbette ki bu azımsanacak bir oran değildir. "Hayır" oylarının Ege, Akdeniz ve Trakya bölgelerinde yoğunlaşması da "hayır" oyuna ek bir anlam yüklemektedir. O anlam da, ülkenin bu bölgelerinde yaşayan halkın büyük çoğunluğunun, anayasa değişikliklerine öncülük eden Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarına, şu veya bu nedenle, güven duymayışı. AKP iktidarı, Başbakan Erdoğan'ın söz verdiği yeni, sivil ve demokratik anayasanın mümkün olan en geniş mutabakatla şekillenmesine ve böylelikle "hayır" diyen seçmenlerin kaygılarının olabildiğince giderilmesine özen göstermeli.

"Hayır" denmesine öncülük eden muhalefet partileri, öncelikle de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) açısından çıkarılacak derslerin başında, toplumdaki özgürleşme ve demokratikleşme talebine karşı çıkarak iktidara gelmenin mümkün olamayacağını görmek olmalı. CHP eğer iktidar olmak istiyorsa, bürokratik vesayet rejiminin bekçiliği rolünden vazgeçmeli. Her zaman CHP'nin (ve hatta temsil etmek iddiasında olduğu Kemalizm'in) iki yüzü olduğunu savundum. Bunlardan biri, halkı sivil-asker bürokrasi tarafından güdülmeye muhtaç bir sürü olarak gören, yurttaşların farklı dinsel inanç ve etnik kimliklerine saygısız vesayetçi, seçkinci, otoriter, devletçi gelenek; öteki ise eleştirel aklın yol göstericiliğini vurgulayan, çağdaş uygarlığı yakalamayı hedef alan gelenek... CHP, çağdaş uygarlığın "demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve farklılığa saygı" değerleriyle tanımlandığını içine sindirmedikçe ne iktidar olabilir, ne de ciddi anlamda bir muhalefet. Eski lider Deniz Baykal bu gerçeğin hiç farkında değildi. Umarım bu gerçeği görebildiğine dair sinyaller veren Sayın Kemal Kılıçdaroğlu referandumdan yanlış sonuçlar çıkarmaz.

Referandum sonuçlarının ortaya koyduğu bir başka gerçek, toplumdaki demokratikleşme talebine karşı çıkmanın Milliyetçi Hareket Partisi'ne (MHP) de pahalıya patladığı. Oy dağılımıyla ilgili ilk bulgular, "hayır" diyen MHP liderliğinin, parti seçmenlerinin önemli bir kısmının desteğini kaybettiğine işaret etmekte. Kemalizm'in otoriter, farklı kimliklere saygısız, çağdaş uygarlığa ters yüzüne sarılan bir MHP'nin marjinalleşmeye mahkum olduğunu söylemek kehanet olmaz.

Doğu ve Güneydoğu'daki % 55'e varan katılmama oranı, Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) "boykot" kampanyasında hayli başarılı olduğunu gösteriyor. Hiç şüphe yok ki BDP söz konusu bölgede yaşayan Kürt seçmenlerin önemli bir bölümüne sözünü (şu veya bu şekilde) dinletebiliyor. En azından bu nedenle BDP, sivil ve demokratik anayasanın yapılmasında görüşünün alınmasını talep etmekte haklıdır. Ama BDP de demokratik taleplerinin toplumun genelinden anlayış ve destek görebilmesi için, şiddetin son bulması gerektiğini görebilmeli ve PKK'nın silah bırakmasını sağlamak için şimdi her zamankinden daha büyük bir çaba harcamalı.

ZAMAN