YAŞ öncesi, genelkurmay başkanı ve komuta kademesinin elindeki son kozu oynayarak emekliliğini istemesi, buna karşın hükümetin ise emeklilik taleplerini kabul edip, önceki YAŞ toplantısında genelkurmay başkanlığına hazırladığı Necdet Özel’i Genelkurmay Başkanı olarak ataması ordunun siyaset ve toplum üzerindeki vesayetinin son çırpınışlarını yaşadığı anlamına geliyor. Yeni dönemde Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ile birlikte TSK- hükümet arasında vesayet üzerine kurulu sistem yerini, sivil iradeye bağlı veya daha saygılı bir orduya bırakmış olacak. Muhtemelen bu durum en fazla Kürt sorunu konusunda etkisini gösterecek. Kürt sorununa ve PKK’ye karşı imhaya dayalı asker güdümlü siyasetin değişmesi ve Kürt sorunu konusunda askerin, hükümetin belirlediği çizgiyi benimsemesi, muhtemelen hem ana muhalefetin hem de PKK’nin politikalarını da etkileyecektir. Bu yeni durum karşısında her iki kesimin de yeni bir strateji geliştirmesi gerekecek.
Vesayet sistemi bağlamında, BDP’nin PKK ile ilişkisi, CHP’nin ordu ile ilişkisine benziyor. İkisinin de, gönüllü olarak kabul ettikleri vesayet sistemi ile aralarında ontolojik/varoluşsal bir ilişki var. CHP, varlığını orduya dayandırdığından, meşruiyetini oradan aldığından ve de iktidara gelme umudunu onun desteğine bağladığından, bugüne dek bir siyasi parti hüviyetinden uzak, orduya bağlı bir kurum görüntüsü arz etmişti.
Ordunun siyaset üzerindeki vesayet gücünün zayıfladığı oranda CHP bir parti gibi davranmaya başladı. CHP’nin, Kürt sorunundan sivilleşmeye, başörtüsü sorunundan genel özgürlükler meselesine kadar Türkiye’nin kronikleşmiş sorunları karşısında ilk defa olumlu tavır sergileme ihtiyacını hissetmesi; muhalefet etme ya da gizli iktidarını koruma misyonunu kendisine devrettiği ordunun siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kalmasıyla ilgili bir durum olsa gerek.
Ordunun siyasetteki gücünün zayıflaması, CHP tabanının siyasi konularda bakışının TSK’den CHP’ye yönelmesine ve dolayısıyla CHP’nin bir siyasi parti olduğunu hatırlamasına yol açtı. Türkiye’nin bu yeni durumuna ayak uydurmakta zorlansa da CHP yeni dönemde stratejisini, kendisinin bir siyasi parti olduğu gerçeği üzerine kuracak.
Benzer bir durum PKK ile BDP ilişkisi için de geçerli. Askerin son kozlarını da tükettiği bu dönemde, yeni anayasa ile TSK’nin siyasi iradeye bağlanması ve Kürtlerin bireysel ve kolektif haklarının teminat altına alınması sağlanabilirse; ordunun da PKK’nin de siyaset ve toplum üzerindeki olağandışı rolleri tamamen ortadan kalkmış olacak. Bu durumda CHP’nin de BDP’nin de ciddi ciddi siyaset üretmekten başka çareleri kalmayacak.
Kürt sorununda seksenli-doksanlı yılların konseptinin oldukça gerilerde bırakıldığı bu vesayetsiz yeni süreçte, PKK de şiddete dayalı eski stratejisini gözden geçirmek ve şiddet politikasının yerine sivil siyasi muhalefeti ikame etmek zorunda kalacak. Savaşmanın anlamını yitirdiği, örgüt mensuplarının bile silahlı mücadelenin anlamsızlaştığı bir sürecin yaşandığını ifade ettikleri bu dönemde, silahlı şiddeti sürdürmesi örgütün kendi kitlesi açısından meşruiyet kaybı yaşamasına yol açacak/açıyor.
Hali hazırda sürdürülen şiddetin bile kitlelerce sorgulandığı düşünülürse, yeni dönemde örgütün stratejisini sivil siyasete dayandırması zorunlu gibi görünüyor. Örgütün silahlı mücadeleyi ve siyaset üzerindeki vesayetini terk etmesi (veya zorunda kalması), siyasetten elini çeken ordunun CHP’ye inisiyatif kazandırması gibi, BDP’yi siyaset yapmaya mecbur bırakacaktır. Şimdilik İmralı’nın ve Kandil’in siyasetini dillendirmekten öte bir anlam ifade etmeyen BDP’nin inisiyatif kazanmasının yolu, vitrinine Türk solundan ve İslamcılardan isimler koymasıyla değil, PKK’nin siyaset üzerindeki vesayetini bırakmasıyla mümkün.
Elbette tüm bunlar, üzerindeki vesayet baskısı neredeyse tamamen kalkan AK Parti’nin Kürt ve PKK sorunu konusunda sivil, barışçıl yöntemi uygulamaya koyması ve Kürt sorununun çıkış nedenlerini ortadan kaldırması şartına bağlı. Yeni dönemin siyaseti tüm kesimler için farklı olmak zorunda. Çünkü eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal.