"...Ve Demirtaş Rol Modelini Moskova'da Bulur"

Yasin Aktay, bugünkü yazısında HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin ile yaptığı görüşme hakkında değerlendirmelerde bulunuyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Türk dış politikasında dönem dönem yaşanan krizler Türkiye'deki “hep muhalif” aydının düşünsel yönelimlerini ciddi biçimde etkiler. Bu etkilenme biçiminde ahlâkî yönelimler, düşünsel duyarlılıklar ve tutarlılıklar değil iktidarla kurulan ilişkinin muhtevası belirleyicidir. Diğer bir deyişle iktidarda olan parti onlar tarafından onaylanmışsa iktidarın yanında yer alınır, onlar tarafından onaylanmamışsa muhakkak karşı safta konumlanılır. Bu duruma çok örnek gösterilebilir. Belki bir örnek konuyu daha anlaşılır kılmaya yardımcı olabilir.

1960'lı yıllarda gündemin en üst sıralarında yer alan konulardan birisi Kıbrıs olmuştur. Kıbrıs'ta 1960'lı yılların ilk yarısında gerçekleşen bir takım toplumsal hadiseler üzerine Türkiye'nin “hep muhalif aydın” cinsinin temsilcileri, İsmet İnönü'nün koalisyon tercihlerine olan kızgınlıklarının da etkisiyle Kıbrıs meselesini köpürtmeye başlamışlardır. Kıbrıs konusunda hükümetin eli zayıftır, dahası askerî anlamda Kıbrıs'a müdahale edebilecek güce sahip değildir ve daha sonra ortaya çıkacağı üzere NATO, hatta bizzat ABD Başkanı Johnson tarafından tehdit edilmiştir.

Yaşananlar düşünsel olarak bu dönemin atmosferini ciddi biçimde etkileyecektir. Hükümet Kıbrıs'ı ve Kıbrıs davasını satmakla itham edilecektir. Ancak aynı düşünsel geleneğin sonraki dönemde Türk ordusunu Kıbrıs'ta işgalci olarak görmeye başlaması, “Faşist ordu Kıbrıs'ta” benzeri yönelimleri ifade etmesi çelişkinin boyutlarını göstermesi bakımından enteresandır. Aslında olan, bu aydın cinsinin politik tercihler doğrultusunda konumlanmasından başka bir şey değildir.

Bu durumun çok daha karikatürize olmuş örneklerini son günlerde yakından müşahede etme olanağına sahip oluyoruz. Meseleyi Putin'in davranışlarının mü'mince olduğuna kadar vardıranlar çıktı. Bunlarla aynı seviyede buluşan diğerleri ise yaslandıkları argüman zeminini berhava edecek bir pozisyonda karar kıldılar.

Demokratik hak ve özgürlükler konusunda mangalda kül bırakmayanların Rusya'da her türlü ifade özgürlüğünün önünde büyük bir engel olduğu bilinen Putin'e duydukları sevgi ve minnettarlık benzerlerin birbirlerini nasıl bulduklarına bir örnek teşkil ediyor sadece. Ne de olsa hacı hacıyı Mekke'de buluyordur. Demirtaş'ımız da rol modelini Moskova'da buluyor. Putin'in Rusya'dan Suriye'ye kadar işlediği insanlığa karşı suçlar, soykırım çapında katliamlar bu buluşmada havadan, sudan, hatıradan konuşulacak türden konular arasına bile girmez.

Esasen kimin neyi aradığı bu buluşma zemininde bu şekilde faş oldukça, düşünce ahlâkından bahsetmek de bir çeşit fanteziye dönüşüyor. Kişinin gerçekten inanmadığı bir şey üzerinden düşünmesi, daha da vahimi siyaset yapması onu bu gibi acınası hallere düşürebiliyor.

Bu çerçevede geçtiğimiz hafta içerisinde, bu “hep muhalif aydın” cinsinin yontarak fantezilerine eş ettikleri Demirtaş'ın Rusya'ya gerçekleştirdiği ziyaret de, AK Parti'nin yönettiği Türkiye'ye karşı tuzum var diyene varlığını alıp armağan etmenin ilginç bir örneğini oluşturmuştur. Demirtaş kendisine “bu ne hal?” der gibi şaşkınlıkla yöneltilen ifadeleri, acemi çapkın gibi “Tüm dünyanın kendilerine saygı duyduğu, Türk-Rus ilişkilerini normalleştirmeye çalıştıkları” ifadeleriyle “açıklamaya” çalıştı. Oysa açıklanacak bir şey yoktur, her şey gün gibi ortadadır. Havaya girilmişken hasıl olmuş bir ayartma vardır.

Böyle bir durumda kimsenin kendilerine saygı duyması söz konusu bile olmaz. Aksine ucuz bir kullanılma ilişkisinden başkası yok.

Türk-Rus ilişkilerinde krizin derin bir biçimde yaşandığı dönemde gerçekleştirilen bu ziyaretin Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkileri yumuşatma amacına matuf olduğu savunması gün gibi ortadaki bu gerçekliğin ayıplığını, yoldan çıkmışlığını örtmeye yetmez.

Demirtaş'ın, son günlerin çokça kullanılan “hırsız içerden olunca kapı kilit tutmazmış” deyişini doğrulayan ziyareti akıllara tarihten bir başka figürü getiriyor. Mahmud Nedim Paşa Osmanlı Devleti'nin zor dönemlerinde görev yapmış, 1875 tarihli memorandumu ilân ederek devletin iflasını açıklamış bir devlet adamı. İstanbul'da uzun süre görev yapan Rus devlet adamı İgnatief ile yakın ilişkisi ve Rus siyasetine aşırı meyli dolayısıyla İstanbul'da Nedimov ya da bazı kaynaklara göre Mahmudov adıyla anıldığı söylenir.

Aradan 150 yıla yakın bir süre geçtikten sonra Rusya'ya biatini bildiren bir başka siyasetçimiz var. Demirtaş'ın Rusya ziyaretinin en net mesajı şudur: HDP Eş Genel Başkanı, Rus televizyonlarına Duran Kalkan'ın ve PKK teröristlerinin canlı bağlantı yaparak yorumda bulundukları bir dönemde Moskova'yı ziyaret ederek Türkiye ile ilişkileri bozulan Lavrov'a biatini bildirmiştir. Ancak yine de hakkını yemeyelim, Demirtaş bu biatini sadece Rusya'ya değil Türkiye'ye karşı düşmanca tutum içerisinde olan her iktidar odağına yapıyor olduğu için onu münhasıran Rus yanlısı olarak değerlendirmek yanlış olur.

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!