Vazoda büyüyenler

Gülay Göktürk

Berat Özipek'in 13 Nisan'da Star- Açık Görüş' te yayınlanan makalesinin başlığı çarpıcıydı: "Eğitim arttıkça yasakçılık artıyor" "Dünyanın pek çok demokratik ülkesinde eğitim düzeyi arttıkça, hoşgörü, kendisi gibi olmayana tahammül ve anlama düzeyi de artarken, Türkiye'de tam tersi oluyor.

En katı ve dışlayıcı yaklaşımlar 'eğitimli' insanlardan geliyor; insan haklarına ve demokrasiye en uzak tezler de yine onlar tarafından savunuluyor. Seçimlerde en anti-demokratik siyasi tercihler de, sağ ve sol totaliter örgütler de, darbecilere destek de yine ağırlıklı olarak onlardan geliyor" diyordu Berat...

Gerçi haber yeni değildi; Mart ayı başında gerçekleştirilen bir araştırmanın sonuçlarını yeniden değerlendiriyordu Özipek. 'Toplumun İslam Algısı' konulu araştırma, Gazi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne, Bilgi Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ferhat Kentel ve Marmara Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ahmet Demirel'in yönetiminde yapılmıştı ve darbe yanlısı eğilimlerin 'eğitimli' insanlar arasında daha güçlü olduğu gibi çarpıcı sonuçlar çıkmıştı. Bu yazı bana bir zamanlar Derin Sular adlı internet sitesinde okuduğum bir başka yazıyı hatırlattı. Serdar Kaya tarafından hazırlanan sitenin Endoktrinasyon başlıklı bölümünde Victor Hugo'nun 1869 yılında yazdığı 'Gülen Adam' (The Man Who Laughs adlı romanından bir alıntı var. Hugo ramanında 17. yüzyılda değişik bir tür çocuk alım satımıyla uğraşan kimi insanlardan söz ediyor:

"Çin'de, hatırlanması zor zamanlardan bu yana, özel bir sanat ve endüstride ilerleme kaydedildi: canlı bir insanı bir kalıpta şekillendirmek. Bir çocuk iki ya da üç yaşında alınır ve az çok grotesk bir şekle sahip olan bir porselen vazoya konur. Vazonun altı ve üstü açıktır ki, çocuğun kafa ve ayakları dışarı çıkabilsin. Vazo, gündüzleri dikey olarak tutulur, geceleri ise çocuğun uyuyabilmesi için yatay hale getirilir.

Bu şekilde çocuk gelişemeden büyümeye ve sıkıştırılmış et ve çarpılmış kemikleriyle yavaş yavaş vazonun dış kıvrımlarını doldurmaya devam eder. Bu şişelenmiş gelişim birkaç yıl sürer. Bir noktadan sonra, bedeni hasar düzeltilemez hale gelir. Bu aşamanın geçildiğine ve bir canavar üretildiğine kanaat getirildiğinde, vazo kırılır ve çocuk dışarı çıkar. Artık ortada kap şeklinde bir çocuk vardır.(...) İnsandan bir oyuncağın başarılı olabilmesi için, ona erkenden el atmak gerekir. Bir cüce henüz küçük iken şekle sokulmalıdır. (...)

Çocuk tacirleri çocukları sadece bedensel özelliklerinden ya da yüzlerinden değil, [kullandıkları ilaçlarla] hafızalarından da mahrum ediyorlardı. Böylelikle çocuk en azından ... maruz bırakıldığı bedeni tahribin bilincinde olmuyordu." Victor Hugo'nun bu kitabı yazmasından yaklaşık bir asır sonra, Ayn Rand günümüz eğitimcilerinin 17. yüzyıl çocuk tacirlerinin modern dönem varisleri olduğunu söylüyor, ancak bu iki grup arasında önemli bir farka işaret ediyordu:

"Öncülleri ameliyatı gizleyip, ameliyatın sonuçlarını teşhir ederken, eğitimciler bu durumu tersine çeviriyorlar: Ameliyat açıktan gerçekleştirilirken, sonuçlar gizleniyor." Evet, sonuçlar on yıllar boyunca gizlenebiliyor, eğitimin tornasından geçenler kendilerini toplumun en "bilinçli", "gerçeği elinde tutan" kesimi olarak görüp öyle gösterebiliyorlar. Ama işte böyle bir değişim-dönüşüm- yeniden oluşum sürecinde sonuçlar gizlenemez hale geliyor artık... "Vazoda büyüyenler" ne bu yeni durumları kavrayabiliyor; ne de uyum sağlayabiliyor...

Bugün gazetesi