Vasat ve Dengeli Kullar Olabilmek

MUSTAFA SİEL

İfrat İle Tefrit Arasında Kulluk İmtihanı

Kulluk imtihanı esnasında bir mü’min için iki hatalı uç (ifrat ve tefrit) söz konusu olabilmektedir genellikle. Birinci hatalı uç imtihanı sadece kendi kişisel hayatı (enfus) ile ilgili görerek dışarıyı (afakı) görmemek suretiyle tefrit (eksiklik) yapmak. Diğer hatalı uç ise, imtihanı sadece kendisinden dışarıyla (afak) alakalı görerek, kendi kişisel hayatı içindeki (enfus) imtihanı görmemek suretiyle ifrat (fazlalık) yapmak.

İmtihanı sadece kendi kişisel hayatıyla alakalı görmek suretiyle tefrit yapanların ekolünü tasavvuf oluştururken, imtihanı sadece dışarıda görmek suretiyle ifrat yapanların ekolünü ise cihadilik oluşturmaktadır.

Elbette pratikte bu iki uç arasında pek çok anlayış oluşmakta, ifrat ve tefrit arasında salınan dengesiz kulluk anlayışları görülmektedir. Oysa aslolan, 2.Bakara Suresi 143. ayette açıklandığı üzere, Kur’anda net olarak ortaya konan ve peygamberimiz tarafından pratize edilen vasat (dengeli) bir kulluk ve imtihan anlayışıdır.

İfrat ve tefritten uzak vasati – dengeli kulluk anlayışında, kişinin kendini unutmaması yanında, Allah yolunda cihadı unutmaması da esastır. Kişinin iç dünyasında cereyan eden niyet ve duygulardan müteşekkil batıni amellerinden başlayıp, söz tavır ve fiiller şeklinde tezahür eden zahiri amelleriyle devam eden kulluğun bireysel boyutu yanında;  aile ve yakınlarından başlayıp, halkı ve tüm dünya insanlarını kapsamına alan kulluğun sosyal ve siyasal boyutlarıyla, genelde Salih amel ve özelde Allah yolunda cihat boyutuyla devam eden bu bütüncül ve vasati – dengeli kulluk anlayışını iyi idrak etmemiz gerekmektedir.

Bu gün Filistin,  Suriye, Mısır ve Irak’ı Unutmak Kendimizi Unutmaktır

Bu anlayış, hem kendi nefsimizi, hem ailemizi; hem toplumumuzu ve memleketimizde hakim siyaseti, hem de bütün dünya bazında siyasi durumu unutmamayı ve her bazda üzerimize düşenleri yapmamızı gerektirmektedir. Bu gün Filistin,  Suriye, Mısır ve diğer sorunlu İslam beldelerini unutmak, elbette ancak samimi bir pişmanlıkla yapılacak tevbe ve gereğini yerine getirmemizle bağışlatılabilecek ölümcül bir hata – günahtır. Lakin, sorunlu İslam beldelerini unutmayayım derken kendimizi unutmakta, hemen olmasa bile, bir süreç neticesi ölümcül bir hata – olabilmektedir.

Aslında burada sorunlu İslam beldelerini unutmak kendimizi unutmak, kendimizi unutmakta sorunlu İslam beldelerini unutmak sonucunu doğurmaktadır. Bu gün sorunlu İslam beldelerini unutanlar, ne kadar arzulasalar da kendilerini unutmaktan kaçınamazlar. Kendini unutanlar da, ne kadar arzulasalar da sorunlu İslam beldelerini unutmaktan kaçınamazlar.

Aynı durum, Filistin yada Suriye’yi unutmasa bile, diğer sorunlu İslam beldelerine gereken önemi vermemek suretiyle söz konusu olabildiği gibi; bunları unutmasa bile, kendi memleketindeki sosyal ve siyasal sorunları unutarak, bu alanlardaki cihadı terk etmek suretiyle de söz konusu olabilmektedir. Yada, bu alanları unutmadığı halde, ailesinin durumu ile kendi iç dünyasının durumunu unutanlar içinde söz konusu olabilmektedir ölümcül hatalar.

Tüm bu unutmalar ise, aslında kendimizi, yani Allah’ı ve ahireti unutmaktır netice olarak. Bu meyanda 59.Haşr Suresi 18’den 24’e kadar olan ayetleri bir kez daha hatırlamak gerekmektedir.

Peygamberimiz Gibi Dengeli Kullar Olabilmek

Peygamberimizin günlük hayatı ile ilgili rivayetlerden çıkarılan sonuçlara göre, peygamberimiz sefer yada savaşta olmadığı zamanlarda, gününü üç kısma ayırırdı. Bu kısımlardan birini nefsine – Rabbine, birini ailesine, birini de sosyal ve siyasal faaliyetlere ayırırdı. Hem 10 civarında hanımın sorumluluğu, hem tüm insanlık için peygamberlik sorumluluğu, hem de Medine İslam Devletinin İdarecilik sorumluluğu bulunan peygamberimizin hayatındaki bu dengeye çok dikkat etmek gerekir.

İnsanlarla ilgili bu ağır sorumluluklarına rağmen, nefsine – Rabbine ve hanımlarını karşı olan sorumluluğunu ihmal etmemesi, bizler için çok önemli mesajlar içermektedir. Bu üç ana alan, hem sorumluluk – ibadet, hem de kulluk imtihanının sağlıklı ve dengeli olarak yürütülebilmesi için birer azıktır. Nitekim 20.Taha Suresi 132. ayette namazın bizler için manevi bir rızık olduğuna işaret edilmiştir. Nefsimize – Rabbimize karşı en önemli sorumluluğumuz olan namaz, Yüce Allah’ın değil, bizlerin ihtiyacı olduğundan dolayı farz kılınmış bir sorumluluk – ibadettir ayetten anlaşılan husus.

Eğer bizler nefsimize – Rabbimize ve ailemize karşı sorumluluklarımızı yerine getirmezsek, sosyal ve siyasal sorumluluklarımızı ve cihadı da sağlıklı bir şekilde yerine getiremeyiz. Yine, sosyal ve siyasal sorumluluklarımız ile cihadı yerine getirmezsek, nefsimizi ve ailemizi de ihmal ederiz kaçınılmaz bir netice olarak.

Sadece nefsine ve ailesine olan sorumluluğunu yerine getirip, toplumuna ve diğer insanlara karşı sorumluluğunu ihmal de kabul edilemez ve uzun müddet yürütülemez. 5.Maide Suresi 35. ayette kurtuluş için olmazsa olmaz vesilelerden biri olarak emredilen cihadın terki, başlı başına bir suç olduğu gibi, böyle bir kulluk anlayışı, eninde sonunda bilinen tasavvufi sapmalara kapı açacak, kişiyi sağlıklı kulluk imtihanı alanından uzaklaştıracaktır.

Lakin, sosyal ve siyasal alanlarda cihat ediyorum diye ailesini ve / veya kendini unutan kişide, hem 66.Tahrim Suresi 6. ayette açıklanan görevlerini ihmal gibi başlı başına bir suç işlemiş olacağı gibi, böyle bir kulluk imtihanı anlayışı ile eninde sonunda ölümcül hatalara – sapmalara duçar olacaktır.

Dengeli Kulluk İçin, Manevi Rızıklarımızı Düzenli Olarak Almak Zorundayız

Yukarıda açıkladığımız üzere, nefsimize – Rabbimize karşıda görevlerimiz vardır. En önemlisi, kendimizi unutmamak, yani Allah’ı ve ahireti unutmamak. Çünkü  59.Haşr Suresi 18’den 21’e kadar olan ayetlerde belirtildiği gibi, Allah’ı (dolayısıyla ahireti) unutmak, Allah’ın bizlere kendi nefislerimizi unutturmasını, yani kendimizi unutmamızı getirir.

Allah’ı ve ahireti unutan kimse, nerede olduğunu, niçin burada olduğunu ve nereye gideceğini unuttuğundan dolayı kendisini unutmuştur. Kendini unutan kimse, velev ki İslami görevlerini zahiren yerine getirse ve hatta Allah yolunda cihat ve gıtal etse bile hey hat

Nitekim, 20.Taha Suresi 15. ayette Musa (as)’a, Allah’ı hatırlamak (zikr) için namaz kılması emredilmiş ve 42. ayette Firavun’a karşı cihatla görevlendirilen Musa ve kardeşi Harun (as)’a Yüce Allah’ı anmada (zikri) gevşeklik göstermemeleri emredilmiş iken, 132. ayette peygamberimiz nezdinde bizlere, manevi rızık olan namazı kılmamız ve ehlimize emretmemiz istenmektedir.

Musa (as) hakkında bu surede ve başka surelerde anlatılan kıssalar ve söz konusu ayetler bile, dengeli kulluk anlayışını çok güzel izah etmekte ve örneklendirmektedir. 25.Furkan Suresi 7. ayette müşriklerin kendileri gibi yiyen – içen ve sokaklarda yürüyen sıradan bir insanın elçiliğini kabullenemediklerini iddia ettikleri bildiriliyor.

Evet, peygamberler dahil tüm insanlar benzer potansiyele sahip sıradan insanlardır. İnsanları sıra dışı yapan, sıradan özelliklerini hayatlarının tüm alanlarında iman ve Salih amele çevirebilmeleridir. Bazılarının boş zan ve beklentilerinde olduğu gibi olağanüstü vasıflara sahip olmak değildir sıra dışı olmak. Bilakis olağan insani vasıflarını, olağanüstü – ğaybi bir iman dahilinde kullanarak Salih amele çevirebilmektir.

Bu meyanda sıra dışı olanlar, 10.Yunus Suresi 62’den 64’e kadar olan ayetlerde açıklandığı üzere, uçup kaçtığı ve tabiatüstü güçlere sahip olduğu sanılan sahte veliler (evliya) değil, sıradan insani özelliklerini kulluk imtihanı amaçlı kullanabilen gerçek velilerdir (evliya).

Kulluk İmtihanı Tekdüze Olmayıp, Farklı Alanlara Dağıtılmıştır

Hayat değil insanlar, hayvanlar için bile tekdüze değildir. Hayvanların bile maddi ihtiyaçları yanında manevi ihtiyaçları vardır. Bir kedi ve köpek bile, karnını doyurduktan sonra, yanında güven içinde olacağı bir sahip ve zaman zaman o sahibince sevilmeyi arar.

Bizlerde hayatı ve kulluk imtihanını tekdüze algılamamalıyız. Her anın gereği ne ise, odur bizim kulluk görevimiz ve imtihanımız. Evimizde ana – baba, işimizde işveren yada işçi, cihat anında tebliğci yada yayıncı, gıtal - savaş anında komutan yada er. Ve bunların hepsi bizim kimliğimizin / kulluğumuzun farklı boyutlarıdır, hiç birisini ihmal etmemek, her boyutta görevlerimizi mutlaka yerine getirmekle sorumluyuz ve imtihan ediliyoruz.

İmtihanın tüm bu gerçeklerini ıskalayarak ifrat yada tefrite dalanlar, hem kendilerine hem de başta yakınları olmak üzere diğer insanlara zulmetmiş, hem de imtihanlarını büyük ihtimalle hüsranla sonuçlanacak şekilde çok büyük bir riske atmışlardır.

Ortadoğu intifadası vesilesiyle İslam dünyasının 4 yıldır geçirmekte olduğu aşırı sancılı süreç, ister istemez kullukta dengeyi tutturmakta yada korumakta bize olumsuz etkileri olmaktadır. Bu nedenle, 59.Haşr Suresi 18 ve 19. ayetlerde vurgulandığı üzere, sık sık kulluk dengemiz üzerinde muhasebe yapmak, ifrat yada tefrit yönündeki dengesizliklerimizi gidererek vasati dengeye ulaşmaya çalışmak her birimiz için elzemdir.