Varsayalım “Millet İttifakı” kazandı!

​​​​​​​Sonuç nasıl tecelli ederse etsin, o sonuç sadece bizim imtihanımızın şeklini belirleyecektir. O her hâlükârda, bizi sabreden, şükreden ve direnenlerden bulacaktır.

Abdurrahman Dilipak, Yeni Akit gazetesindeki yazısında Millet İttifakı’nın seçimi kazanması durumunda ortaya çıkacak durumu analiz etmiş:

Hayır hayır, “şöyle olursa böyle olur” ya da “şöyle olmasaydı, böyle olmazdı” demeyeceğim.

Ben bilirim ki, “Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir.

Geçmişe dönük böyle bir akıl yürütme olamaz. O Allah’ın takdiri konusunda “ihtimal” hesabı yapmak anlamına gelir ki, bu “kadir-i mutlak” inancına aykırıdır. Allah “Mutlak iktidar” sahibidir. “La Yüs’el”dir. Münezzehtir. Hayır ve şer O’nun iradesi içindedir. Biz ise onun “irade”si içinde “rıza”sına talibiz. Sonuç nasıl tecelli ederse etsin, o sonuç sadece bizim imtihanımızın şeklini belirleyecektir. O her hâlükârda, bizi sabreden, şükreden ve direnenlerden bulacaktır.

Yazının başlığı bizim için şu açıdan önemli. Varsayalım böyle bir durum gerçekleşti, her ihtimale karşı bizim bir yol haritamız olmalı.

Biz bu ittifaka niye karşıyız? Bunun geçmişe ilişkin bir yanı olduğu gibi, geçmişini tanıdığımız bu çevrelerin geleceğe ilişkin oluşturdukları muhtemel tehditler konusunda dikkatli ve tedbirlik olmamız gerekir. Bu ittifak için SP, bana kalırsa göz göre göre intihar etti. “Milli Görüş” çevresinden çok kişi, SP’yi AK Parti ile ittifak içinde görmek istiyordu. Ama Temel Karamollaoğlu “davul sizin sırtınızda olsun, iktidar tokmağını bize verin” gibi bir taleple geldi. BBP ile ittifak kuruldu ama SP ile kurulamadı. AK Partililer de “aldığınız oy belli” dediler. Ama Temel Karamollaoğlu, CHP ile işi geçen seçimden pişirmişti. Son anda olmadı. Buzdolabına kaldırmışlardı. Isıtıp yeniden servis ettiler.

Dün 28 Şubat davasında müşteki olmayan ve “kahraman ordumuzla aramızda bir ihtilafımız yoktu” diyenler CHP ile aynı çatı altında buluştular.

Bugün, SP’yi “Cumhur ittifakı” içinde görüp, AK Parti’de görmek istemedikleri adaylar konusunda ittifaka oy vererek, o illerde SP’ye oy verme hayali kuran birçok aday vardı, ama artık öyle bir ihtimal de yok tabi ki! Karamollaoğlu’nun CHP tercihi bu çevrelerde derin bir sükûtu hayale yol açtı.

Dün BÇG’nin kurdurduğu Kalkancı tarikatına halife verenler, 28 Şubat davasında darbecileri korudular. Bugün ise AK Parti’ye karşı, FETÖ’cülerle birlikte CHP ile ittifak kurdular. HDP’ye sahip çıktılar. Varsayalım “Millet İttifakı” öne geçti. Cumhurbaşkanı Akşener ya da İnce.. Olursa olsun, Mecliste çoğunluk sağlamak için diğer iki partiyi daha yedeklerine almaları gerek. CHP ve HDP. SP’yi kim takar da, AK Parti’ye vurmak için onu da dairenin içine alırlar.. İnce ya da Akşener’in yardımcısı Demirtaş ve Karamollaoğlu.

Karamollaoğlu seçimlere niye asılıyor. Başkanlıkta şansı yok. Belki birkaç milletvekili. Ama eğer AK Parti dışındakiler çoğunluğu sağlayacak olurlarsa, o zaman Temel Karamollaoğlu’na gün doğacak.. BÇG, FETÖ ve PKK’nın siyasi uzantıları ile birlikte Türkiye’yi AK Parti’den kurtarıp, birlikte yönetecekler.. Bu sacayağından biri çökerse Türkiye yeniden erken seçime gidecek.

“Görünen köy”ün hikâyesi böyle. Bir ihtimalden söz ediyorum. Ekonomi nereye gider, siyaset nereye gider siz tahmin edin.

HDP ıslah mı olacak. “Apo’yu çıkaracağız” diyorlar. Sadece Apo’yu çıkarmakla kalmazlar. Demirtaş da Cumhurbaşkanı yardımcılığı görevini artık Öcalan’a devreder herhalde.

Temel Karamollaoğlu’na Diyanet ve vakıfları bağlarlar. Demirtaş ve Öcalan’a AB ile ilişkiler, Dış Politika, İçişleri, Meral Akşener, Dersaneler, Savunma, Ekonomi, Aile, Adalet.. Eğer Akşener başkan olursa İnce’ye Çalışma, Sosyal Güvenlik, İmar-İskan, Çevre, kültür, Ulaştırma..

Genel af çıkar. Ne FETÖ’cü kalır içeride, ne 28 Şubat’çı, ne BÇG’li ne de PKK’lı kalır. Suriyelileri ölüm tarlalarına geri sürerler. TİKA mika kalmaz. İHH’yı filan düşman ilan ederler. Bugün yükselen medya, STK ve sermaye grupları yeni sanıklar olur.

15 Temmuz’un rövanşını almış olurlar. “Hoca efendi” (!) geri döner “nerede kalmıştık” derler. Onlar böyle bir hayal görüyorlar. Tabi 15 Temmuz gecesi sokağa çıkanlar bütün bunlar olurken kasaplık koyun gibi bekleyecekler değil mi!

Birileri böyle bir “rüya”, bir “hayal” yolunda kan dökmekten çekinmeyecek karaktere sahipler.

Bir yandan birileri iktidar hayali kuruyor. O iktidar hayali kuranlardan birileri ile bugün TSK Kandil’de savaşıyor. Dün Afrin’de savaştıklarınız kimlerdi!?

CHP, İyi Parti, HDP, SP, HDP doğrudan veya dolaylı olarak böyle bir ittifakın paydaşları. Bir şeyi reddederken, aynı zamanda bu “red”in neyi “kabul etmek” anlamına geldiğini düşünmeniz gerekir.

Ya iyilerden en iyiyi, efradına cami, ağyarına mani olarak düşüneceğiz, ya da, ötekilerden en az kötü olanı seçeceğiz. Daha kötüsünü değil. Bu noktada tek bir açıdan ve kısa zaman aralığında değerlendirmemek gerek. Dünü unutmadan, geleceği hesaba katmadan bugünün gerçekleri üzerinde düşünmeden bir karar vermemek gerek. Sonra Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan oluruz.

AK Parti’ye gelince, merkez teşkilatını, belediyeleri, taşra teşkilatını temizlemeden böyle devam edemez. AK Parti’nin sonu ANAP’a benzemesin diyenler AK Parti içindeki AKP kamburundan bir an evvel kurtulmalı. AK Partiden nemalananlar da şunu bilsinler ki, AK Parti giderse altında kendileri de kalır.

Erdoğan’ın arkasına, yanına kimseyi, ama hiç kimseyi almadan bunu millete taahhüt etmesi gerek. O kapsamlı seçim beyannamesinden bin kat daha değerlidir bu. Listeye giren yanlış adamlar itibar görmemeli ve partide öne çıkmamalı. Ve kesinlikle Erdoğan başkan seçildiğinde ne bakan ve ne de danışman olarak yanına yanlış adam almamalı ve ilk fırsatta yüksek bürokraside ciddi bir temizlik yapmalı.

AK Parti’nin parlamentodaki sayısal başarısı, bugün için, iki şeye bağlı gibi gözüküyor. HDP ve İyi Parti’nin alacağı oy ile AK Parti’ye kendi içinde bir yenilenme hamlesi ile güven tazelenmesine.

Bu bir dostun uyarısı. Bunu yazmasam ve bunları söylemeseydim, Anadolu’dan ağlayarak arayan ve bu yönde uyarıda bulunan ve üzerime vebal yükleyen kardeşlerime karşı görevimi yapmamış olurdum. Bu dost uyarısının içerideki bir takım “maraz sahipleri”nde huzursuzluğa sebep olacağını bilerek bugün bunu söyleme gereğini duyuyorum. 70 yaşındayım. Arzı ihlasımda sapma göstermeden hak bir davanın bir neferi olmaya gayret ettim. 45 yıldır her gün yazıyorum. Yazdığım, bulunduğum yerler belli. Bir yandan yaşadığım zamana ve mekâna şahitlik ederken, bir yandan da Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmaya gayret ettim. Birilerinin hoşuna gitmese de, bir nefes bile ayrılmamaya gayret ettiğim bu mücadelenin bana yüklediği bir sorumluluk olarak bunu söylemek zorundayım. Hakk’ın hatırı, birilerinin hatırından daha üstündür. Selam ve dua menittebeal Huda!.

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!