Abdullah Muradoğlu / Yeni Şafak
Yeni normal!
İnsanlık değerleriyle bağını koparmaktan zerre miskal kendisini sakınmayan İsrail “insanlık ailesi”nin bir parçası olmadığını dünyaya gösteriyor. Herşeyi silaha, bombaya, bubi tuzağına dönüştürerek, ayrım gözetmeksizin insanları öldürme konusunda zirve yapan İsrail “kırmızı çizgiler”in olmadığı çok tehlikeli bir yolun kapılarını açtı: “Herkesin her şeyle savaşı”.
Fosfor bombaları da kullanan İsrail çağrı cihazlarını, el telefonlarını, güneş panellerini bubi tuzağına dönüştürerek insanları öldürüyor, yaralıyor. Lübnan’daki haberciler İsrail’in uranyum kalıntılı bombalar kullanıldığına dair iddialara da dikkatlerimizi çekiyorlar.
İsrail hiçbir kırmızı çizgi bırakmadı, bütün kuralları yıktı. Bebekler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, hastaneler, okullar, ibadethaneler, gazeteler, çarşılar, pazarlar, evler, apartmanlar, tarlalar, zeytinlikler hepsi de İsrail için potansiyel hedeflerdir. İsrail aç-susuz ve ilaçsız bırakmayı, soykırım aracına dönüştürdü. Yerle bir edilen binalardaki yaralılara yardım etmeye çalışan sağlık görevlilerine, insani yardım kuruluşlarına ve personellerinin üzerine kurşunlar yağdırdı.
ABD’de İsrail’i savunan yöneticiler, siyasetçiler, yazarlar ile sözde düşünce kuruluşlarının uzmanlarının ağızlarından eksilmeyen tek bir tekerleme var: ‘İsrail’in kendini savunma hakkı’. Keza Beyaz Saray’daki basın toplantılarında, yetkili şahıslar da hep aynı şekilde konuşuyorlar. Sorulara verdikleri önceden kurgulanmış cevaplarda, öldürülen Filistinli, Lübnan’lı bebeklere, çocuklara, kadınlara ilişkin bir empati duygusu hissedilmiyor. Kurulmuş plâk gibiler, cevaplar son derece duygusuz, ve yapay zeka tarafından üretilen robotik sesler gibi geliyor kulağa.
Basın brifingleri George Orwell’ın “1984” adlı meşhur iç karartıcı romanında yer alan totaliter rejimin “Hakikat Bakanlığı” gibi çalışıyor adeta. Romandaki “Hakikat Bakanlığı”nın görevi hakikatlerin üzerini örtmektir. Kavramlar ters yüz edilir: katil masumdur, masum katildir, savaş barıştır, barış savaştır, özgürlük köleliktir, aydınlık karanlıktır, karanlık aydınlıktır.
1984 rejimindeki “Barış Bakanlığı” aslında “Savaş Bakanlığı”dır. Görevi, ülkeyi “sürekli savaş” hali içinde tutmaktır. ABD’nin “sonu gelmez savaşlar”dan kendisini alıkoyamadığının daha iyi bir açıklaması olamaz. Romandan yapılan en çarpıcı alıntılardan birisiyse, “Geleceğe dair bir resim istiyorsanız, bir insan yüzüne sonsuza dek basan bir postal hayal edin” idi.
“Hakikat Bakanlığı”nın bir diğer göreviyse matbuattan ‘zararlı’ kelimeleri ayıklamaktır. Hatırlayacak olur iseniz ABD Dış İşleri Bakanlığı bir ara “ateşkes” ve “gerginliği azaltma” tabirlerini yasaklamış, ana akım Batı medyası da durumdan vazife çıkararak araziye uymuştu
İsrail ve ABD aynı hakikat rejiminin ikizi gibidirler. İsrail Biden’dan gelen sözde ‘ateşkes’ çağrılarını “ateşe devam et” olarak anlıyor. Biden’ın İsrail’e “Hayır” demesi İsrail’in kulağına “Evet” gibi geliyor. Biz insanların yabancısı olduğu bir acaip dille koklaşıp anlaşıyorlar.
Orvwell’ın romanında betimlenen ülke “Big Brother” olarak anılan diktatör tarafından yönetiliyor. Ekranlardaki “Büyük birader seni izliyor” sloganı, cihazlarla gerçekleştirilen gözetimin bireylerin özel alanları dahil toplumunun her alanına sirayet ettiğini duyurur.
2013 yılında “Ulusal Güvenlik Ajansı”nın(NSA) kendi vatandaşlarının yanı sıra, ABD’nin Avrupa’daki müttefiklerini bile dinlediği ifşa olmuştu. “Big Brother” gibi çalışan “NSA” tarafından elde edilen kişisel verilerin ham haliyle İsrail’le paylaşıldığı da ortaya çıkmıştı. İsrail’in yapay zeka teknolojisiyle ürettiği dinleme sistemiyse gizli ihraç ürünü oluyordu.
Yapay zeka destekli gözetleme-dinleme sistemi İsrail’in her şeyi silaha dönüştürerek gerçekleştirdiği ayrım gözetmeyen bombalamalarının yönlendiricisi olarak da işlev görüyor. Hastane, okul, apartman, ibadethane, çarşı fark etmiyor, bu sistemle sinyal nereden alınıyorsa, o alanın üzerine tonlarca bomba yağdırılıyor. “Yeni model savaş” bu mudur?
Hamisi olduklarını iddia ettikleri’ sözde “kurallara dayalı liberal uluslararası düzen”in kurallarından kendisini muaf sayan bir zihniyetten “dünyaya nizamat” vermesi beklenebilir mi? “Herkesin her şeyle savaşı” bütün kırmızı çizgilerin ortadan kalktığı bir ‘yeni normal” olarak mı hayatımıza girecek? Romanını 1949’da yayınlayan Orwell’ın “Stalin rejimi”ni resmettiği söylenir. Orwell yaşamış olsaydı, acaba “Big Brother düzeni”ni kimlere atfederdi?