Vahşeti kavramak

Orhan Miroğlu

Dün Abbas Emani, bugün Özgür Dağhan. Hınç ve öfke içinde, ölülere işkence yapmaya devam ediyorlar. Farklı bir yazıya gerek yoktu, farklı olan bir şey yoktu çünkü. Elim kaleme varmadı yeniden.. 15 Temmuz-2006/Gündem-EK’te çıkan bir yazımı paylaşıyorum..

***

“Şiddet, ona kulluk eden herkesi şeyleştirir’ ve bir vahşeti resimleyen görüntüler, bazen bir barış çağrısına, bazen de bir intikam çığlığına dönüşebilir.

Bu yüzden bir vahşet ânını belgeleyen fotoğraflar, belleklerden kolayca silinmezler.

Çekildikleri ve görüldükleri andan itibaren, insanın ortak hafızasının bir parçası olurlar

Kabil’e doğru ilerleyen Kuzey İttifakı askerlerinin, insanlığın ortak hafızasına kazınan o savaş fotoğraflarını kim unutabilir artık?

Kuzey İttifakı askerlerinin eline esir düşmüş Taliban militanının resmedildiği birinci karede, esiri yakalayanlardan iki kişi, biri kolundan, biri bacağından tutmuş, taşlı bir yolda onu sırtüstü sürüklüyorlardı.

İkinci kare fotoğrafta, talihsiz Taliban askeri, daha kalabalık bir grubun içinde buluyordu kendini ve etrafına korku ve endişe dolu gözlerle bakıyordu.

Bu vahşeti resimleyen görüntüler üçüncü bir karede tamamlanıyordu nihayet:

Bu kare bir ölüm ânı karesiydi. Taliban askerinin kolları tamamen yana düşmüştü ve uzun sakallarının ve saçının örttüğü kafası yerde görünmez oluyordu bir anda.

Dizleri büküktü ve vücudu kısmen çıplaktı.

Çıplak belinden taşlı yolun üstüne kanlar akıyor ve çok geçmeden de, onu yok etmek için bekleyen bu asker grubu tarafından öldürülüyordu.

Geçen yıl ağustos ayında sağ yakalanıp infaz edildikten sonra cesedi yakılan PKK gerillası Abbas Emani’nin fotoğraflarına bakmak hem şok edici, hem de utanç vericiydi.

Fotoğrafın ilk karesinde, sivil ve yedi kişiden ibaret bir grup, ıssız olduğu tahmin edilebilecek kırsal bir alanda, uzun boylu, atletik yapılı bir genci kollarından yakalamış, yürütmeye çalışıyordu.

Grubun yürütmeye çalıştığı bu gencin yaralı olduğu fark ediliyordu ve üstünde haki renkte kısa kollu bir tişört, ayağında da dağ komandolarının ve korucuların giydiği türden, bir pantolon vardı.

Koluna giren iki kişi de diğerleri de sivil giyimliydiler ve ne ellerinde ne de omuzlarında asılı duran herhangi bir silah yoktu.

İkinci fotoğraf karesinde ise, rengi, markası çok belli olmayan, sadece tekerlekleri ve tekerleklerinin üstündeki kaportasının bir bölümü görülen bir aracın altına uzanmış, sanki uyuyan bir insan görünüyordu.

Sağ eli göğsünün altına gizlenmiş halde ve yüzükoyun uyuyormuş gibi görülen bu kişinin öldürüldükten sonra aracın altına itilen ve daha sonra cesedinin yakıldığı anlaşılan gencin ta kendisi olduğu, birinci karedeki elbisesinden, uzun boyu ve siyah saçlarından açıkça anlaşılıyordu.

Basına sızdırılan üçüncü fotoğraf karesinde, yan yana uzatılmış üç gerillanın cenazesi görülüyordu.

Çıplak değildi cenazeler ve ortadakinin ayağında kısa sayılabilecek bir bot, öbür ikisinin ayağında, toza bulanmış mekaplar vardı.

Sağ ve sol taraftaki kişilere ait cenazelerde bir yanık izi görülmüyordu.

Ortadaki cenazenin ise görünümü farklıydı ve gövdesinden ayrık gibi duran yüzü yanıklar içindeydi.

Sol eliyle, cesetlerin uzatıldığı ve üstünde yer yer kurumuş sarmaşığa benzeyen bitkilerin bulunduğu toprak zemin arasında bir boşluk seçiliyordu, yani bu el havadaydı; ölünün sağ eli ise, avuçları ve parmakları hafif açık, ne vücuduna ne de başka bir yere dayanmaksızın duruyordu ve sanki kurumuş bir ağaç dalı gibi boşlukta öylece asılı kalmıştı.

Dördüncü ve son karede ise kırmızı renkli bir kumaş parçasının üstüne çizilmiş, simsiyah renkte ve sanki ona baktıkça büyüyen bir kütleyi andıran kömürleşmiş bir ceset görülüyordu.

Ceset Abbas Emani’ye aitti ve Emani’nin Suriye Kürtlerinden olduğu söyleniyordu.

Bu fotoğrafları çekenlerin ve sonra da bakmaları ve görmeleri için insanların önüne koyanların birçok amacı olabilir elbette.

Onlar bizi yaşanan zulme tanıklık etmekten bile korkan insanlar haline getirmek istiyor.

Bu fotoğraflarla kanıtladıkları ve ortaya koydukları gibi, zengin bir koleksiyona sahip oldukları apaçık.

Meydan okudukları bir ulusa karşı giriştikleri savaşta, bizden daha kaç zulüm, kaç vahşet ve kaç cinayetin fotoğrafını gizlediklerini artık bilmek istiyoruz!

Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz’ın öldürüldüğü ânın fotoğrafını istiyoruz!

Bitlis’te sırf adı Hogir diye dolunaylı bir gecede boğazı usturayla kesilen çocuğun fotoğrafını istiyoruz.

Kemik, saç, güneşte kurutulmuş deri ve cesetlerden kesilmiş kulak koleksiyonlarına sahip olanların biriktirdiği fotoğrafları ve bir halkın uğradığı zulmü, çektiği acıyı ve katliamlara kurban gitmesini hatırlatan anların ve zamanların gizli kalmış bütün fotoğraflarını istiyoruz.

Fotoğrafsız savaş ve fotoğrafsız tarih olmaz

Deklanşöre basan el ve tetiği çeken el arasında kimi zaman bir fark yoktur.

Ve Abbas Emani’nin bize birkaç kareyle gösterilen fotoğrafları bunun açık bir kanıtıdır.

Abbas Emani’yi vuran ve yakan eli, sonra da bu zulüm ve vahşet ânının fotoğrafını çeken eli bilmek ve kamuoyunun vicdanına teslim etmek istiyoruz.

Artık amirlerinden aldıkları, ‘Yapabilirsin!’ ya da ‘Yapmalısın!’ emirleriyle harekete geçen bu ‘şiddet işçileri’, bu ‘soğuk caniler’ tarafından öldürülebilen, işkence yapılabilen, tecavüz edilebilen, evi köyü kolaylıkla yakılabilen bir halk olmak istemiyoruz!

Bundan böyle fotoğrafı çekilip, bize gösterilen vahşet anları karşısında, ‘insan böyle bir şeyi nasıl yapar’ diye soru soranlara bir cevabımız olmalı şimdi!

Böyle bir şeyi yaparlar, çünkü bunu yapmak için özgürlükleri vardır!

Bunca zulme tanıklık etmiş insanlar olarak, ‘insanı şiddete sürükleyen koşullardır, ya da insanların türdeşlerine karşı bir kurt olmasını engelleyen koşulardır’ yolundaki fikrin doğru olmadığını biliyoruz artık

İnsan ‘yıkıcılığı da, vahşeti de kendi yetenekleri arasında görür; tıpkı müziği, şiir yazmayı ve resim yapmayı kendi yetenekleri arasında’ gördüğü gibi..

İnsan vahşet ve şiddet uygulayabilir, ama bunu asla yapmak zorunda değildir!

Şimdi sizden, yaptığınız vahşetin ve uyguladığınız şiddetin son fotoğrafına kadar bütün karelerini istiyoruz

Bir ‘Hafıza Müzesinde’ sizin adınıza, insanlığa sunmak ve unutmamak için!”

TARAF