“Vahşet Bodrumu” Söyleminde Algı ve Gerçek

Cengiz Alğan, Serbestiyet.com’daki köşesinde HDP’li bir kısım vekilin uğruna açlık grevine yattığı “Vahşet Bodrumu” söyleminin gerçeklik ve tutarlılık düzeyini analiz ediyor.

HAKSÖZ-HABER

“Anlaşılan, yine PKK medyası ve siyasetçilerinin yalanlarla örülü bir algı operasyonuyla karşı karşıyayız.” diyen Cengiz Alğan yazısını şu sözlerle bitiriyor:

“90’larda devletin Kürtlere karşı yürüttüğü politikanın adı ‘kirli savaş’a çıkmıştı. Her türlü iğrençlik ve vahşete tanık olmuştuk. Bugün de bir benzerini, PKK kendi çapında yürütüyor. Başka devletlerden aldığı ihale şartlarını yerine getirmek için Kürtleri bozuk para gibi harcayan PKK’nın kirli savaşını izliyoruz artık.”

*

'VAHŞET BODRUMU'NDAN SESLER

CENGİZ ALĞAN / SERBESTİYET

Son bir haftadır Cizre’nin Cudi Mahallesi’nde, bir binanın bodrum katında mahsur kaldığı iddia edilen “30’a yakın sivil” haberi gündemde yer alıyor. Haberin yayılmasının baş aktörü HDP Şırnak milletvekili Faysal Sarıyıldız 23 Ocak’tan beri twitter hesabından aralıksız ‘bilgi’ geçiyor. İddialarına göre bir çatışma sonrası binanın bodrumuna sığınan “yaklaşık 30 kişi” (ilk gün 20 kişi diyordu) bir kısmı ağır olmak üzere yaralı ve tüm çabalara rağmen ambulans gönderilmiyor. Hatta adresini hükümete ilettikleri bina, güvenlik güçleri tarafından, bir haftadır “aralıksız bir şekilde” ağır bombardımana tutuluyor. 

 

Sarıyıldız yaralılar arasından ölenleri gün gün duyuruyor, bodrumun “sıcak kan ve nem koktuğu”, “iki aydır arıtma deposunda bekleyen bir litre suyu, civataları sökerek çıkarıp herkesin dudaklarını ıslattığı” gibi detay ‘bilgi’ler de veriyor. Sıralı tweetlerini okurken bir korku filmi senaryosu okuduğunuz hissine kapılabilirsiniz. Yazı başlığındaki “vahşet bodrumu” ifadesi de ona ait. Basına verdiği demeçlerde de aynı ton hâkim. Dün akşam okuduğum son tweetinde şöyle diyordu: “AKP, 90’lı yıllarda bölgede kalmış, bu ülkede ne kadar travmatik psikopat varsa dehşet silahlarıyla donatarak Cizre’de vahşet uyguluyor”.

 

Kendisine destek için harekete geçen HDP’li vekillerden Meral Danış Beştaş, TBMM’de yaptığı konuşmada, meclisin ve bütün ülkenin başka her şeyi bir kenara bırakıp bu konuya odaklanması gerektiğini söyledi. Devlet “şu anda” katliam yapıyordu. Osman Baydemirde yine mecliste, ağlamaklı bir ses tonuyla bağırarak “Edi bese! Edi bese!” dedi. Sonra yanlarına İdris Baluken’i de alarak İçişleri Bakanlığı binasında açlık grevine başladılar.Demirtaş da “Devlet Cizre’deki yaralıları rehine gibi kullanıyor” açıklaması yaptı. Artık kendisinde mantık aramadığım için sadece bu sözlerini aktarmakla yetiniyorum.

 

Bu arada kendisi de bodrumda bulunan Cizre Halk Meclisi başkanı Mehmet TunçBBC’den Selin Girit’e, hem de o binadan telefonla röportaj verdi. Görüşmeyi yapabilmek için, günlerdir tank ve toplarla bombalanıp hala her nasılsa yıkılmayan binanın üst katlarına çıkmak zorunda kaldıklarını anlatıyordu. Med Nuçe TV’ye de bağlanıp ikinci katta olduğunu, evin toplarla aralıksız (o anda da) vurulduğunu, kendisinin ölümü beklediğini söylüyordu. Teslim olun çağrılarına “Teslim olmayacağız, direnmeye devam edeceğiz” diye karşılık verdi. Bu kişi daha önce de şunları söyleyebilen biri: “Devlet güçleri YPS’liler tarafından çembere alındılar. 2 cenazeleri sokakta kaldı. Sonra bir eve sığındılar”, “Biz moralliyiz, halkımızın da moralli olmasını istiyoruz. Cizre’yi teslim alamazlar. Direnmekten korkmuyoruz ve direneceğiz.” 

 

Konuyla ilgili açıklama yapan çok sayıda devlet ve hükümet görevlisinden biri olan Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, ambulans gönderilmediği iddialarını net biçimde yalanladı. Ambulansların ilgili adrese hendek, barikat ve mayınlar yüzünden ulaşamadığını, ancak binanın 400 metre yakınına kadar gidip yaralıları oraya getirmelerini istediklerini, bu reddedilmesine rağmen günlerdir 24 saat orada nöbet beklediklerini anlattı. Sarıyıldız’ın verdiği, bodrumda bulunanlara ait üç telefonun arandığını, sadece birine ulaşılabildiğini, onun da ad soyad, sağlık durumu, kan grubu gibi bilgileri vermeyi reddettiğini açıkladı. Bu arada 19 ambulansın tahrip edildiği, 29 sağlık ekibinin de militanlarca alıkonulduğu bilgisini verdi. Cizre Devlet Hastanesi’e 20 kez roket ve bombalarla saldırı düzenlendiğini de Başbakan açıklamıştı. 

 

Şimdi bazı sorular soralım:

 

1- Bir hafta boyunca tank ve toplarla ağır bombardımana tutulan bu bina nasıl oluyor da hala ayakta ve içindekiler sağ kalıyor.

2- Bombardıman altındaki binadakiler nasıl oluyor da ikide bir gazete ve TV’lere uzun uzun demeçler verebiliyor. 

3- Eğer içeridekiler sivilse, neden daha ilk günden (BBC yerine) 155’i arayıp polisten yardım istemiyor, ellerinde beyaz bayraklarla çıkıp polise veya askere gitmiyorlar? Bir haftadır neyi bekliyorlar?

4- Siviller “Teslim olmayacağız, direnmeye devam edeceğiz” açıklaması yapar mı?

5- HDP’li vekillerin tek derdi “insanı yaşatmak, yaşamı savunmak” ise neden yalan yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltmak yerine teslim olmalarını istemiyorlar? Böylece sivil değil silahlı militanlar bile olsalar, en azından canları kurtulmuş olmaz mı? Devlet alıp tedavi eder, sonra yargılar ve hapis cezasını çekerler. Ama ölmezler. 

 

Anlaşılan, yine PKK medyası ve siyasetçilerinin yalanlarla örülü bir algı operasyonuyla karşı karşıyayız. Bu vakadan birkaç çıkarım yapabiliriz. Öncelikle, PKK’nın Türkiye’yi savaş suçları işleyen devlet olarak gösterme çabasına devam ediliyor. Bodrumdakiler “direnirken”, dışarıdaki siyasetçiler de Anayasa Mahkemesi ve AİHM’e başvurular yaparak tedbir kararları aldırmaya çalışıyorlar. Bu olayı da elverişli görüyor olmalılar.

 

Belki içeride kendilerince önemli pozisyonlarda olan, yakalanmaları ağır kayıp sayılacak PKK/KCK sorumluları var. Bu yüzden teslim olmuyorlar. İyi de diyelim ki ambulanslar yaralıları aldı ve tedavi etti. Ya sonra? Eğer masum sivillerse zaten serbest kalacaklar. Silahlılarsa da yargılanacaklar. Devletin tedavilerini tamamlayıp aynı bodruma geri götüreceğini varsaymıyoruz herhalde. 

 

Son olarak, bütün köşeye sıkışmışlıklarına rağmen, kendi militan tabanlarının moralini yüksek tutmak için bu vakayı da (Kobani gibi) bir “direniş destanı”na çevirmeye çalışıyorlar: “Binlerce askeri, polisi, tankı, topuyla devlet 30 kişiyi teslim alamadı”. Teslim olmayıp çatışmada ölürlerse “Devlet sivilleri infaz edip yanlarına silah bıraktı”diyeceklerdir. 

 

90’larda devletin Kürtlere karşı yürüttüğü politikanın adı “kirli savaş”a çıkmıştı. Her türlü iğrençlik ve vahşete tanık olmuştuk. Bugün de bir benzerini, PKK kendi çapında yürütüyor. Başka devletlerden aldığı ihale şartlarını yerine getirmek için Kürtleri bozuk para gibi harcayan PKK’nın kirli savaşını izliyoruz artık.

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!