İtiraf etmem gerekiyor ki Star gazetesinin pazar nüshasında okuduğum haber beni şoke etti. İddialar doğruysa bu vahim durum bütün bir milleti derinden sarsacak niteliktedir.
Yazılanlara göre parti kapatma davası için aylardır yoğun bir çaba harcanıyor, planlar yapılıyor ve son iki haftadır yaşanan "kaos" bizzat yönetiliyor. Birileri aylar öncesinden dava açılacağını kendi aralarında konuşuyorlar, bundan kriz çıkacağına hükmediyorlar, "davayı açtırıyoruz" demekle yetinmeyip, "bunlardan kurtulmak lazım" dedikten sonra "merak etmeyin ilgili kişilerle görüştüm" garantisi veriyorlar. Tüyler ürpertici bir durum! Dahası var. Son yılların en büyük soruşturmasına göre gözaltına alınan bazı üyeler "sarsıcı eylemler yapılması talimatını veriyor". İddiaya göre eski rektör "Kansız olmaz, darbe lazım" diyor ve ekliyor "Öncelikle bu davanın açılması lazım". Dünkü Taraf gazetesi bambaşka bir bilgiye yer veriyor. 'Yargıtay'ı vuracaklardı' başlığıyla sunulan habere göre İşçi Partisi Genel Merkezi'nde ele geçirilen bir CD'de Yargıtay binasına giriş ve binadan kaçış yollarının krokisi bulunuyor. Ayrıca parti kapatma iddianamesi "kelimesi kelimesine" aynen parti binasından çıkmış.
Medyada yer alan bilgiler organize bir darbe hazırlığı ile karşı karşıya olduğumuzu ortaya çıkarıyor. Bu bir suçtur. Teknik takipte elde edilen ve darbe iddiasını güçlendiren çarpıcı bir sonuç daha var: Gözaltına alınan ve tutuklananlardan bir kısmı 2004 yılındaki Sarıkız ve Ayışığı adlı darbe girişimlerinin mimarı olmakla suçlanan eski Jandarma Komutanı Şener Eruygur ile görüşmeler yapıyor. Bu görüşmelerde parti kapatma davasından sık sık bahsedildiği tespit edilmiş. "Görüşmeler ne oldu, dava ne âlemde?" diyen Sarıkız mimarı emekli bir general, bir türlü binde bir bile oy alamayan ama darbeciliği kışkırtan bir siyasi parti (!) lideri var işin içinde.
Üzülmemek elde değil. Çünkü yazılanlara bakıldığında "ortada derin bir örgüt var" hükmüne varıyorsunuz. Bir yandan cunta çalışması yapılıyor ve bu pervasız kadro, "ses getirecek" eylemden "kanlı darbe"ye kadar her şeyi göze alıyor; diğer yandan arkalarında yargıda uzantılarının olduğuna dair soru işaretleri bırakıyor. Olabilecek en vahim durum da budur! Çünkü Gladyo benzeri bir yapıda bizzat komitacılık yapılmaya kalkışılması yadırganamaz. Tarihçe-i hayatlar ortada, tarzlar belli... Ancak her bir ferdin ihtiyaç duyduğu adalet mekanizmasına gölge düşmesi kabullenilebilecek bir durum değil. Beraber hareket etmelerini, legal bir partiye karşı ortak eylem planı düzenlemelerini yargının bizzat tekzip etmesi gerekiyor. Zira yargıyı ayakta tutan kamu vicdanıdır; bunu en iyi bilen de yargının kendisidir.
Gerçek şu ki hiçbir şey artık gizli kalamaz. Şeffaflık sadece yirmi birinci asrın kaçınılmaz kıldığı siyasî bir gerçek değil; aynı zamanda teknolojik bir hakikat. Son aylarda Youtube'da art arda yayınlanan ses kayıtlarında neler konuşulduğunu tartış(a)madı Türkiye. Orada konuşanlardan hiçbirinin tekzipte bulunmaması da şaşırtıcı... Hırçın medya modeli, topu taca atarak "bunları kim kaydetti, kim internet sitesine attı" diyerek hedef saptırdı. Eski YÖK başkanının mason locasında, bir komutanın kendi ekibi arasında, bir savcının kendi meslektaşlarına karşı yaptığı konuşmayı belli ki yakın çevresinden, hatta o toplantı salonundakilerden birileri kaydetmişti. İçeride bir didişme yaşandığı aşikâr. Son yapılan hamleler içerideki dağınıklığı toparlamayı mı hedefliyor? Her neyse. Şimdi yaşananlar gösteriyor ki karşımızda geniş bir çerçevede hazırlanan bir tertip söz konusu. O zaman mesele sadece bir partiye münhasır problem olmaktan çıkar, demokrasinin bizzat kendisine yapılmış bir tertip haline gelir. Bunun aydınlatılması yerine korku salmak ve sindirmek yoluyla yapılacak bir karartma çalışması, cuntacılığın zaferi olacaktır; demokrasinin değil. Bugünkü konjonktüre göre gizliden gizliye cuntacılığı destekleyenlere bir gerçeği hatırlatmakta fayda var: Cuntacılığın evveli de ahiri de faşizmdir ve eninde sonunda bu yapı döner, konjonktürel ortağını da derinden vurur. Bu tarihî gerçeği unutmamakta fayda var...
Zaman gazetesi