Süleyman Ceran / Haksöz Haber
Sinemayı yakıp Münire’yi kaçıran Bulgaryalı Ali’nin Destanı
Uzun Hikâye’nin çekimleri bitti, elde pek veri yok. Mevcut eser üzerinden filme aktarılabilecek bölümleri seçip üzerine düşüncelerimizi ekleyerek bir önyazı hazırladık.
Sahne 1: Hikâyeyi oğul Mustafa’nın gözünden takip ederiz. Babası, Pelvan Sülüman’in minik hayvanat bahçesini andıran bahçesinde yetişen torunu Ali’dir. Hoşsohbet, yakışıklı, girişken biridir o. Ali, lepiska saçlı, mavi gözlü, musikiden anlayan biricik Münire’sini ağabeylerinden dolayı bir türlü alamaz. Sinemada Rüzgâr Gibi geçti oynarken, perdeyi tutuşturup kızı kaçırıp yola revan olurlar. Sınav, bu aksiyon sahnelerinin hakkını rahatlıkla verecektir.
Sahne 2: Ali, bir ortaokulun kâtibi olarak işe başlar. Mustafa, beş yaşındadır. Atıl durumda olan bahçeyi Ali ve müstahdem arkadaşı birlikte imar ederler. Müstahdem rolünde “Erdal Bakkal” olarak bilinen Cengiz Bozkurt’u göreceğiz. Ali’nin ağaçlar üzerindeki titizliği ve sonrasında bol ürün veren bahçe görüntüsü, filmde uzun bir sekans halinde verilmeli. Etliye sütlüye karışmayan yağcı müdürle yaşanan sürtüşme ise bölümün olay sahnesi. Ali’nin “Sosyalist Ali Bey” lakabını edinmesi ve yaşanan yolculuk, film boyunca tekrarlanacak; takdir. Cihat Tamer’e cuk diye oturan müdür karakteri, sahneleri oldukça renklendirecektir.
Sahne 3: Rastgele inilen bir istasyon ve nasip olan bir yaşam alanı: vagon. Ali, zahire tüccarının kâtipliğini ve muhasebesini yapacaktır. İstasyon şefinin hikâyesi bir süre devam edip makasçıya, makasçının karısına ve onların dilsiz kızlarına uzanmalı sahneler. Burada Münire’nin ölümü derinliğine verilmeli. Münire karakteri, Tuğçe Kazaz gibi mankenliğin sıradan haberleriyle hep gündem olmuş, din değiştirmiş bir tip için fazla derinlikli, fazla naif bir rol; Kazaz’ın rolün altında kalması beklenilen bir olasılık. Ali ölen eşinin bohçasını eve getirirken hüzün zirve yapar, yağmur da en güzel yoldaş değil midir böyle zamanlarda?
Sahne 4: Filmin merkez üssü. Emin Efendi Ali’ye kiralık ev bulur. Emin Efendi, eserdeki yeri az olsa da karakteri canlandıran Altan Erkekli’nin ağırlığından olsa gerek muhakkak uzayacak, olgunluğuna vurgu yapılacaktır. Buradaki yan roller karşı komşu -Ali’ye yanık- İlkokul öğretmeni Saadet İncekara ve annesidir. Bu bölümde Ali’den ziyade oğlu Mustafa gündem olacaktır. Ali’nin Emin Efendi ile birlikte yardım ettiği Çerçi Abdullah’ın kemik erimesinden muzdarip oğulları Celal, Mustafa’nın en yakın arkadaşıdır. Her ikisi de savcının kızı Ayla’ya tutkundur. Filmin kötü adamı Çarşı Ağası İskender Zopuroğlu belirir. Çerçi’ye yapılan yardım Ali ile Zopuroğlu’nu karşı karşıya getirir. Ali’nin evini akşam polis basar; yasak sayfalar ne olacaktır? Babanın notlarından çıkan hemşerimiz Âşık Ruhsati’nin “Bir Vakte Erdi Ki Bizim Günümüz” isimli şiiri muhakkak verilmelidir. Bu arada, Celal’in hasta yatağında yaptığı kolyeyi Ayla’ya verme işi Mustafa’ya kalır; zor karşılaşmalar yaşanır. Popüler dizilerde şımarık çocuk rolleriyle tanınan Batuhan Karacakaya’nın Mustafa’nın 15 yaş halini canlandırması fiziksel olarak doğru seçim; dik saçlar, uzun boy, sempatik bir yüz. Buna karşın Batuhan’ın sık sık yola revan olan derinlikli Ali’nin bol kitap okuyan utangaç oğlu Mustafa’yı nasıl canlandıracağı ise oldukça meçhul. Kızın savcı babasının, durumdan haberdar olması, Ali’nin Zopuroğlu ile mücadelesi babanın terk-i diyar kararı almasına neden olur. Bu göçte baba oğla saka kuşu ile küpe çiçeği eşlik edemeyecektir.
Sahne 6: Ali aynı zamanda Yeşil Hanyeri Gazetesi’nde yazı yazmaya başlar. Yan rollerde Hanyeri Matbaası’nın sahibi Musa Çavuş ve emekli öğretmen Şeref Bey vardır. Her ne kadar eserde Musa Çavuş’un ve Şeref Bey’in derinliğine inilse de sinemada bu durum atlanarak oyuncuların anlık durumlarından izleyicilerin bu sonuçları çıkarması sağlanmalıdır. Bu bölümde Ali Bey’in yazdığı ve başını belaya sokacak olan “Particilik” yazısı tafsilatıyla değil sonucuyla işlenmelidir, bu da yazının içeriğine de bir telmih olacaktır. Baba hapse atılır. Bu bölümde eserde olmayan Belediye Başkanı Kamil Zeki Bey karakteri eklenecektir. Ali’nin sorgulanmasına bizzat katılan Zeki Bey, dönemin şartlarının ağırlığının anlaşılmasında oldukça etkili olacaktır. Burada Belediye Başkanı rolünde Mustafa Alabora tercihi, çok yerinde olacaktır.
Sahne 7: Mustafa’nın başından babası hapiste iken pek çok şey geçer. Kitapevinde iken Manifaturacı Hacı Hilmi’nin kızı Feride (Elif Atakan) ile tanışır, gönlünü kaptırır Mustafa. Kıza sarhoş Selami musallat olur, Feride Mustafa’nın yanına sığınır, olay çıkar. Burada Sarhoş Selami’nin Mustafa ile yaşadığı olay dışında mezarlık ve hayaletle ilgili olan hikâyesi, mizahi yanı olmakla beraber örgüyü dağıtıcı etkisi daha fazladır. Eğer Selami ile ilgili bir şeyler alınacaksa onun eserde geçen kişisel tarihine girilmeden verilmesi daha sağlıklı olacaktır. Burada Mustafa babasını cezaevinde ziyaret edip şehri terk etmeye karar vermesine ilişkin olarak yalnız mı yoksa Feride ile mi olacağı filmin en kritik noktası. Eserde Hanyeri’nden babasının daktilosunu alıp yalnız ayrılan Mustafa’nın filmde yanına Feride eşlik edecek mi hep birlikte göreceğiz. Mustafa’nın mecrasını değiştiren bir ırmak olup olmayacağı filmin en belirgin sorusu olarak ortaya çıkacağı tartışmasızdır.
Sonuç
Usta yönetmen Osman Sınav, yıllardır hasretini çektiği filmini bitirmek üzere. Yönetmenin, Mustafa karakterinde Ushan Çakır’a görev vermesi bir zaaf olarak görünüyor. Zira Çağan Irmak’ın yönettiği “Dedemin İnsanları”nda da neredeyse aynı rolü canlandıran Çakır’ın Uzun Hikâye’de rol alması, oyuncu seçiminde kolaylığa kaçıldığını gösteriyor. Aynı zamanda sık sık “Sakarya Fırat” dizisi kaynaklı oyuncu seçimi de yönetmenin risk almaktan uzak hareket ettiğini gösteriyor. Türkiye sinemasının köşe taşı olabilecek insanlarla çalışan Sınav’ın yüksek performansla birlikte güzel bir senaryoyu birleştirdiğinde şimdiden ilk güzün en güzel filminin bizi beklediğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda içe doğru derinleşen değil, eklene eklene devam eden bir hikâye, bir çeşit zincir olan “Uzun Hikâye”nin, kolay kolay unutulmayacak bir baba-oğul hikâyesi olacağını düşünüyoruz. Son olarak, her ne kadar yönetmen “Uzun Hikâye”yi çekme arzusuyla yıllardır tutuşsa da Kutlu’nun “Ya Tahammül Ya Sefer”inin daha derinlikli bir sinematografiye sahip olduğunu da hatırlatmak istiyoruz.