Koşaner'i en samimi haliyle yakaladık.
Bir Genelkurmay Başkanı'nın hiçbir zaman olmayacağı kadar içten, hesapsız ve dobra haliyle...
Bu yakalanış, bizatihi Genelkurmay'ın sorgulaması gereken bir durum. Öyle ya; aynı toplantıda önemli bir askeri operasyonun planları yapılıyor olabilirdi ve dinleyenler de o operasyonun tarafı olabilirlerdi.
Olayın bu tarafını bir yana bırakırsak; Koşaner'in o samimi iç dökme halinin kamuoyuna yansıması son derece hayırlı bir olay oldu. Keşke Koşaner, içi yanarak şikâyet ettiği ve baş edemediği o "kepazelik" halini çok daha önce bağlı olduğu sivil yönetim ile paylaşabilseydi. Paylaşabilse ve "gelin beraber bir çare arayalım" diyebilseydi.
Ama ordunun o ruh hali içinde bunu yapabilmesinin bir mucize olacağı açık değil mi?
Yanlış anlaşılmasın; paşanın söylediklerinin hiçbiri sürpriz değildi bizim için. Aşağı yukarı hepsini -hatta daha da fazlasını- biliyorduk; "Ülke yönetmek sizin işiniz değil, siz işinizi doğru dürüst yapın" diye döne döne yazıyorduk. Ama onlar burunlarından kıl aldırmadılar. Her seferinde "ordumuzun kaya gibi sağlam ve kararlı" olduğunu söyleyerek bu eleştirileri yapanları TSK düşmanı ilan ettiler. Kırılan kolu yen içinde tedavi etmeye kalktılar, onu da beceremediler. Sonuçta ortaya "Cumhuriyet düşmanı" adını taktıkları halkın karşısında aslan kesilen ama terörist karşısında kediye dönen bir ordu manzarası çıktı.
Artık bu yüksek perdeden konuşmaların, bu "kepazelik" halini hamasetle gizlemeye çalışmanın sonuna geldik.
Şapka düştü, kel göründü!
X x x
İşi psikiyatriste düşenler bilir. Psikiyatristin hastasına yardım edebilmesi için, öncelikle onun içini döktürmesi gerekir. İnsanların onu artık sevmeyeceği, beğenmeyeceği korkusuyla yıllar yılı içinde taşıdığı zaaflarını, gizli suçlarını, güvensizliklerini, hayat boyu birileri görecek diye ödünün koptuğu kötü huylarını içinden çıkarıp önüne koyabilmesi, onlarla yüzleşebilmesi; yani içindeki zehri akıtabilmesi gerekir. Bu süreci bir rahatlama takip eder. Artık öğrenilmesinden korktuğu bir şey kalmamış; bir anlamda özgürleşmiştir.
Ondan sonra da sıra rehabilitasyona gelir. Doktor bu aşamada hastasını usul usul, sevecenlikle ama kararlılıkla rehabilite eder. Ona kendini dönüştürme, yeniden sevme ve saygı duyma gücü vermeye çalışır.
İşte şimdi bizim ordumuz da bu aşamada.
İstemeden de olsa itiraf yapıldı. İnkâr süreci bitti, gerçeği kabul süreci başladı. İçerideki zehir akıtıldı.
Şimdi hep beraber el ele verip moral olarak çökmüş bu yapıyı tekrar ayağa kaldırmaya çalışacağız. Işık Koşaner Paşa'nın sözleri ordunun yeniden yapılandırılmasının miladı olacak.
Geçmişte işlenmiş suçların hesabını sormaya devam edecek ama asıl çabamızı geleceği yeniden kurmak üzerinde yoğunlaştıracağız.
Komutanların burnunu sürtmeye değil kurumu yeniden yapılandırmaya dikeceğiz gözümüzü.
Bunu yaparken en büyük silahlarımızın aleniyet, demokratik denetim ve sivil iradenin üstünlüğü olduğunu bileceğiz. Bu temel ilkelerle çatışan bütün o lanetli gelenekleri, teamülleri, yasaları ve yönetmelikleri tarihin çöp tenekesine göndereceğiz.
Demokrasiyle idare edilen bir ülkeye yakışan yeni bir ordu inşa edeceğiz.
Not: Yazımı tamamlamıştım ki, Işık Koşaner'e ait ses bandının ikinci kısmı internete düştü. Üzerinde yazılacak çok şey var.
Ama bence aşağıdaki cümle her şeyi özetliyor:
"Yasa ve yönetmeliklerin dışında hareket ettik. Hep böyle olacak zannettik."
BUGÜN